Suriyeli isyancılar harekete geçti. Hükümet karşıtı kuvvetler son dört aydır, ihtilaf haritasını yeniden çizebilecek ve Devlet Başkanı Beşşar Esad rejimini sarsabilecek büyük kazanımlar elde etti.
Kazanımlar savaşın hem kuzey hem güney cephelerinde geldi. İsyancılar 15 Aralık’ta ülkenin kuzeydeki en büyük askeri kamplarından Vadi El Deyf’i aldı. Rejim, 28 Mart’ta da kuzeydeki İdlib şehrini kaybetti. Bu, isyancıların eline geçen ikinci eyalet başşehri oldu. Kazanımlar geçen hafta da devam etti. İsyancı kuvvetler geçen hafta İdlib şehrinin güneydoğusunda önemli Cisr Eş Şugur ilçesini ele geçirdi ve akabinde Hama eyaletinde El Ğab ovasındaki köyleri almak üzere güneye doğru ilerledi. Bunlar pazartesi günü de İdlib şehrinde rejimin elindeki son karargah olan “Briket Fabrikası’nı” ele geçirdi. Güneydeki kazanımlar da aynı şekilde etkileyiciydi: İsyancılar İdlib’i aldıkları hafta Busra Eş-Şam’ı da istila etti ve ertesi hafta Ürdün sınırındaki Nassib sınır kapısını ele geçirmeyi başardı.
İdlib’deki son taarruzlar -büyük ölçüde intihar bombacıları ve Amerikan TOW tanksavar füzeleri sayesinde- çok hızlı oldu. Çoğu taarruzda rejim kuvvetleri ancak birkaç saat ya da birkaç gün dayanabildi ve geri çekildi. İsyancılar, Ceyş’ul Fetih (Fetih Ordusu) sancağı altında nadir görülen bir uyum içinde savaştı. Bu koalisyon kuvveti, Ahrar’uş Şam ve Nusra Cephesi liderliğinde büyük ölçüde İslamcı kuvvetlerden oluşuyor.
Esad’ın kalelerine saldırıyorlar
İhtilafın başlamasından bu yana ilk kez Esad’ın batı bölgesindeki can damarları saldırılara açık hale geldi. Cisr Eş Şugur, kuzeydoğudaki liman şehri Lazkiye’ye yaklaşık 45 kilometre mesafede bulunuyor. Lazkiye, Esad’ın güç aldığı en önemli merkezlerden biridir. İsyancılar, rejim yanlısı milis gücü şebihaya yüksek sayıda katılımdan dolayı genelde Lazkiye’yi “şebiha için insan kaynağı” olarak nitelendirirler. Bu durum savaşın gidişatını değiştirebilir: İsyancılar Esad’ın can damarlarına yaklaştıkça rejim, ordu yerine yerel milislere daha fazla bel bağlamak zorunda kalacak. Yerel milisler bölgelerinin dışına gönderilen askerlere göre daha şiddetle savaşıyorlar ama ölen ve yaralananların sayısında artış olması Esad’a karşı öfkenin artmasına yol açar.
Bu gelişmeler henüz Esad’ın ciddi şekilde sıkıntıda olduğu anlamına gelmiyor. Onun rejimi halen Şam ile Humus, Hama ve Suveyda şehir merkezleri ve sahil bölgelerini elinde bulunduruyor. İsyancıların şimdiye kadar rejim kuvvetlerini püskürtmek üzere hiç olmadığı kadar iyi pozisyonda olduğu kuzeybatıda bile rejimin ordusu Halep’te ciddi bir savaş verebiliyor. Hama şehri ise isyancılar için daha da sert bir zemin teşkil ediyor. Özellikle de kendilerini hem rejime hem de IŞİD’e karşı savaş verirken bulduklarında. Bunların her ikisi de şehrin doğusundaki kırsal bölgede önemli kısımları kontrol ediyor.
Rejim halen güvenli olarak kalmaya devam etse de bu gelişmeler ihtilaftaki dinamikleri değiştiriyor ve ülkedeki iç savaşta yeni bir sayfa açılacağını gösteriyor.
Ele geçirilen bölgelerin stratejik önemi ve isyancılar arasındaki koordinasyonda artış görülmesi, Esad karşıtı kuvvetlerin rejim kontrolündeki toprakların daha derinlerine ilerlemesine katkı yapacaktır. Bu, isyancıların elindeki bölgelerin güvenliğini önemli ölçüde geliştirecek ve ülkenin büyük bölümünde dengeleri değiştirecektir.
Muhalif kaynaklara göre isyancılar son aylarda, caydırıcılık ve rejim bağlılarının kalelerine yapılan misilleme saldırılarıyla rejimin belli bölgeleri bombalamasını önleyecek bir strateji geliştirdiler. İsyancılar, belli bölgeler -özellikle de yeni ele geçirilen bölgeler- bombalanırsa rejim kuvvetlerine rejimin kalelerine yönelik misilleme saldırıları yapacakları uyarısında bulundu. Bu strateji zaman zaman işe yaradı: Ahrar’uş Şam lideri Hişam El Şeyh, İdlib alındıktan sonra El Cezire’ye yaptığı açıklamada, grubu ve müttefik kuvvetlerin, bu anlayışın rejimin şehir merkezlerini bombalamasını önlemesini ümit ettiğini söyledi. Bu konuda herhangi bir anlaşma yapılmış değil ama isyancılar rejimin kalelerine girerse böyle bir stratejinin başarı şansı daha da büyük olur.
Arap müttefikler nihayet birlikte çalışıyor
Bölgedeki iki önemli gelişme de isyancıların bu kazançlarına katkı yaptı. Bunlardan birincisi, Suudi Arabistan ile eski rakipleri Katar ve Türkiye arasındaki uzlaşmadır. Bu uzlaşma, isyancılar arasında büyük çatışmalara yol açan çekişmelerden kaçınılmasını sağladı. Muhalif kaynaklar, Ankara ve Riyad’ın Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mart ayında Kral Selman’la yaptığı görüşmede, “Riyad’ın daha önce desteklemediği gruplar da dahil olmak üzere” Suriyeli isyancılara olan desteğin artırılması konusunda anlaştığını ifade ediyorlar. Bu da Müslüman Kardeşler’e yakınlığı ya da El Kaide’yle bağı olan gruplara işaret ediyor.
İdlib’de isyancıların son kazanımlarına yol açan, Suudi Arabistan’dan ziyade Türkiye ve Katar’ın desteğidir. Doha ve Ankara, kuzeydeki isyancılarla daha iyi ilişkiler içinde. Riyad’ın son katkısı ise büyük ölçüde İslamcı grupların desteklenmesine karşı durmamayı kabul etmekle sınırlı. Suudi destekli gruplar ya çatışmalara hiç katılmıyor ya da çatışmalarda çok az rol alıyor. Suriyeli Devrimciler Cephesi ve Hazm Hareketi iki ay önce Nusra Cephesi tarafından hezimete uğratıldı. Bunlar daha sonra kendilerini feshetti.
Riyad’ın önümüzdeki haftalarda olaylara daha fazla müdahil olması bekleniyor. Muhalif kaynaklar, Suudi Arabistan’ın çeşitli isyancı kuvvetlere ev sahipliği yapacağına ve onların birleşip kuvvetlenmelerine yardım edeceğine işaret ediyor. Önde gelen din adamlarının oluşturduğu, Doha ve Ankara tarafından desteklenen Suriye İslam Konseyi koalisyonu da çeşitli isyancı gruplar arasında aracılık faaliyetlerinde bulunuyor. İsyancıların organizasyon ve koordinasyonu önümüzdeki hafta ve aylarda artacak gibi göründüğü için son kazanımlar daha sadece bir başlangıç olabilir.
İslamcıların dönüşü
İsyancıların ilerlemesine yol açan ikinci önemli gelişme, Suriye’deki en güçlü gruplardan ikisi Nusra Cephesi ve Ahrar’uş Şam’ın yeniden canlandırılmasıdır. Bu İslamcı grupların ikisi de bir dizi önemli ağır darbeler almış ve güç kaybetmişti. Nusra Cephesi, Nisan 2013’te İslam Devleti kurulması ve haziranda “halifelik” ilan edilmesi sırasında iç bölünmelerle zayıf düşmüş, Ahrar’uş Şam da eylülde üslerinden birinde meydana gelen patlamayla üst düzey liderlerinin hemen hemen tamamını kaybetmişti. Şimdi bu gruplar bu engellerden kurtuldu, İdlib’deki son kazanımlar da dahil, kuzey ve güneyde başarıyla sonuçlanan bir dizi çatışmaya liderlik etti.
Muhaliflerin bölgedeki müttefikleri, isyancıların güç kazanmasına katkı yaparken bazı ülkelerin olaylara karışmama yaklaşımı da birleşmeyi daha kolay hale getirdi. Amerika Birleşik Devletleri ve diğerleri tarafından geçmişte ılımlı gruplara verilen destek, milliyetçi ve cihatçı gruplar arasında şüphe ve anlaşmazlıklara yol açıyor, dengeyi rejime karşı bozmak için de yeterli olmuyordu. Bugün çoğu ülke ılımlı kuvvetlere verdiği desteği çekiyor. Nusra Cephesi gibi gruplar da bu fırsatı, bu grupları kovup rejime karşı saldırı başlatmak için kullandı.
Suriye’de savaş alanında gidişatı değiştiren tek şey, isyancıların güç kazanması değil. Rejimin zayıflaması da bunda etkili oldu. İran, Suriye ordusuna yardım mahiyetinde Esad yanlısı paramiliter Milli Savunma Kuvvetleri’ni kurmaya odaklandı. Bu durum bazı Suriyeli subayları yabancılaştırdı. Rejim yanlısı kaynaklara göre, uzun süredir orduda olan çoğu general, İran destekli milis gücü dolayısıyla orduda ihmal edildikleri için ya kendi istekleriyle görevi bıraktı ya da bir kenara itildi. Muhalefet karşıtı kaynaklar, bazı üst düzey subayların, protesto için ya da güvenliklerinden endişe ederek ülkeyi terk ettiklerini ifade ediyor. Orduyu marjinalleştiren politikalar sebebiyle bu subaylar arasında rejime karşı öfke var.
İsyancıların son kazanımları, rejimin destek tabanındaki bu tür kızgınlıkları daha da artırabilir. Esad, kayıpları arttıkça çok sayıdaki savaş alanında kendisini giderek daha zayıf hissedecek ve her geçen gün, onu başkanlık sarayında tutmak için niçin evlatlarını feda ettiklerini merak eden bağlılarıyla mücadele etmek zorunda kalacak.
Kaynak: Foreign Policy
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu