Suriye'de kartlar yeniden karılıyor

Suriye'de uluslararası denklem yeniden kurgulanıyor. Aslında baştan beri var olan, olanca zulmü, kanı, harap edilen bir ülkenin geleceğini hiçe sayan, çıkar ve güç ilişkilerinin oluşturduğu bir denklemden söz ediyoruz. Devletler oyununun en adaletsiz ve gayrı insani boyutuyla karşı karşıya Suriye halkı.

Amerika'nın, Batı'nın bir şekilde müdahale edileceği ve katliamın bu boyutlara ulaşmayacağı üzerine yaptığı hesap tutmamış görünüyor. Verilen bunca can ve acıya rağmen Suriye'nin geleceğinde kimin söz sahibi olacağı, Suriye'nin nasıl şekilleneceği üzerinde hesap yapılıyor.

Suriye çatışması ekseninde, silahlı mücadelenin başlamasının ardından burada hatırlattığımız gibi, adeta bölgede soğuk savaş provası yapılıyor. Yenidünya denkleminin küresel aktörleri, Suriye'de dökülen kan üzerinde adeta zar atarak güçlerini deniyor. Küresel aktörlerin bölgesel tarafları bu denklemde ellerini güçlendirecek her türlü imkânı kullanmaktan geri kalmadı.

Çin ve Rusya'nın açık taraf olduğu küresel denklemin Batı ucunda Amerika'nın ve Batı ittifakının neler yapıp yapamayacağı konusu en fazla muhalifleri yanılttı.

Rusya ve Çin'in açık taraf olarak Esad rejimine verdikleri destek İran'ın jeopolitik çıkarlarıyla örtüştü. İran'ın seküler bir ulus-devlet refleksiyle bölgesel çıkarlarını korumak adına Baas rejimine verdiği destek zamanla dini bir dile dönüşecektir.

Buna karşılık muhalefetin ve halkın ezici çoğunluğunun Sünni karakterine rağmen mezhep eksenli bir soğuk savaş denemesi, mezhepsel ayrımı adeta körükledi. Bu durum doğrudan ABD ve Batı'nın Sünni karakterli muhalefete açık çek vermeleri anlamına gelmiyordu. Muhalefetin kuracağı muhtemel yeni Suriye'nin İslamcı bir renge bürünmesi ihtimalinden dolayı Batı, özellikle El-kaide uzantılı olmakla suçlanan kimi Selefi silahlı grupları gerekçe göstererek, muhalefetin beklediği desteği vermedi.

Bu arada geri dönülmez noktaya gelinen katliamlar, Baas rejimini iktidarını uzatmak için kullanabileceği tek yöntem haline geldi. Muhalefetin silah ve mali olarak dışa bağımlı olduğu ve bölge ülkelerinin stratejik hesapları doğrultusunda doğrudan silahlı grupları etki altına aldığı malum. Silahlı mücadelenin doğası gereği, silah sağlayanların daha çok belirleyici olduğu, şekillendirdiği stratejik etki altına girmesi kaçınılmazdı.

Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin baştan beri hem kışkırtıcı hem denetim altına almak isteyen rolleri, şu anda ellerinde patlayan bombaya dönüşmüş durumda. Amerika'nın artık yeni aktörleri devreye sokma girişimleri çok açık biçimde ortaya çıkıyor. Bu süreçte Suudi Arabistan'ın Suriye'de savaşan vatandaşlarının dönüşte tutuklanacağını açıklaması Amerika'nın yeni stratejisinden bağımsız değil. Benzer biçimde Türkiye'nin de bir bakıma Amerika'nın kaygılarını paylaşır çizgiye gelmesi, 'savaş uzadığı takdirde radikal grupların güçleneceği' endişesinin resmen dillendirilir olması; Suriye'nin geleceğinde uluslararası hesapların yeni aşamasının ipuçları veriyor.

En son Washington Post'ta çıkan habere göre, Amerika Ürdün'de eğittiği 3000 Özgür Suriye Ordusu subayını sahaya sürmeye hazırlanıyor. Buna göre Türkiye'nin başından beri talep ettiği ara-bölge formülünü Ürdün sınırında gerçekleştirmek için harekete geçeceği bildiriliyor. Gazetede, neden Ürdün sınırının seçilmiş olduğu sorusuna ABD'li diplomatların verdiği cevaplar, Suriye'nin geleceğinin ne yönde dizayn edilmek istendiğinin göstergesi.

Suriye'nin Ürdün sınırından itibaren Şam'a kadar olan bölgenin muhalif güçlerden Batı'ya yakın olanların kontrolünün altında olmasının desteğe zemin hazırlayacağı belirtiliyor. Hatırlanacağı üzere ilk isyanın da güneyden çıkması önemli idi. Bu nedenle Suriye'nin güneydoğusunda, Ürdün sınırında, çölde sayıları şimdiden 450 bini bulan mülteciler için kamp kurulması planlanıyor. Hem Ürdün'ün iç denkleminden dolayı hem Suriye'nin İsrail sınırından muhalifleri uzak tutmak amaçlı bu proje, çatışma bölgesinden uzak olmasıyla gerekçelendiriliyor. Bu tercihte önemli etken ise 'El-kaide'nin İsrail sınırında cirit atmasına kimsenin izin veremez' oluşudur. Amerikalıların Ürdün'de eğittiği güçlerin Suriye muhalefetinde ne kadar etkin olacağını şimdiden kestirmek güç olsa da önümüzdeki günlerde, bir yanda Esad güçleriyle muhaliflerin diğer tarafta muhaliflerle muhaliflerin çatışmasına yol açacak gelişmeler sürpriz sayılmamalı. Hem küresel hem bölgesel aktörlerin on binlerce insanın canı pahasına güçlerini denediği, ülkeyi kana bulayan kaos Suriye ile sınırlı kalabilir mi? Kimse bunun garantisini veremez.
Böylesi bir kaotik ortamda Amerika, krizi yönetebilir mi? Buna da evet demek kolay değil. Ne var ki, kaybetmek pahasına İran'ın sonuna kadar direneceği, her anlamda muhalefetin geleceğine el koyan Körfez sermayesinin de tüm imkânlarını kullanarak kendi modelini dayatmak isteyeceği aşikâr. Ya Türkiye? Türkiye başta çok hevesli göründüğü, 'Suriye bizden sorulur' söyleminden uzağa düşse de Amerika'ya daha da yakınlaşmış olarak Ürdün benzeri bir rol üslenebilir. DEVAMI>>>