Beşşar Esad’ın konuşmalarını, medya temsilcileri ve diğerleriyle diyaloglarını takip edenler, onun Suriye ve bölgenin karşı karşıya kaldığı konulara; geçmişi ve geleceği birlikte değerlendiren gözlerle, analizci bir metodla, felsefi bir pencereden baktığı kanaatine varacaklardır. Kanaatimce; Suriye-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi; İran Devrimi’nden bugüne kadar; Arapların, siyonizm ve işgallerle karşı verdikleri mücadelede sağladıkları en önemli başarı olmuştur. Bu bağlamda Esad’ın bölge tarihini, özellikle Birinci Dünya Savaşı sonrasını inceden inceye okumuş olduğunu söyleyebiliriz. Araplar Batı’nın, ilerleme, kurtuluş ve bağımsızlık vaadleriyle hazırladığı tarihi tuzağa düşmekten kurtulamamışlardır. Neticede; milliyetçiliğin ve gerilemenin zayıflattığı Osmanlı İmparatorluğu ile bağlarını kesmişlerdir. Sonrasında Batılı güçler, Osmanlı İmparatorluğu’nun temel unsurlarını budamaya devam etmiş ve ülkeyi, küçük sömürge bölgelerine ayırarak nüfuz alanları oluşturmuş ve uluslararası kamuoyunu Filistin’de bir siyonist devlet kurmaya hazırlamışlardır.
Bu siyonist yapı, düşmanca politikalarıyla bölge halklarını boyun eğmeye zorlacak bir demir yumruk olmak üzere tasarlanmıştır. Yine Batı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan kutuplaşmalardan da faydalanma yoluna gitmiş ve aynı uygarlık ve tarihi köklere bağlı olan bölge halklarını birbirlerinden uzaklaştırma çabasına girmiştir.
Yeni oluşan dünya haritası
Kanımca; Esad, Türkiye ile olan ilişkilere, tarihi ve stratejik bir açıdan bakmış, Türkiye’nin bölgedeki etkisini, sosyal, kültürel ve coğrafi konumunu göz önünde bulundurmuştur. Bu duruşunu belirlerken de sadece bölgesel mücadeleleri baz almamıştır. Tek kutuplu dünya düzeninin başarısız olması sonrasında, dünyayı saran dönüşümleri, yeni kurulan uluslararsı ve bölgesel oluşumların yapısını da hesaba katan bir yol benimsemiştir. Yeni dönem, Araplar, Türkler ve komşu ülkeler arasında, ideolojilerden uzak bir şekilde, ekonomi temelleri üzerinde biraraya gelerek güçlü bir odak oluşturma ve henüz oluşum evresinde olan dünya haritası üzerinde kaydadeğer bir varlık gösterilebilme imkanları çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Araplar ve Türkler arasında yaşanan sorunlar bağlamında, geçmişin tecrübesinden ders alan ve yeni döneme soğukkanlı bir şekilde yaklaşan Esad’a gore, sömürgecinin hedefi geçmişte olduğu gibi bugün de böl-yönet politikasıdır. Sömürgeci politikalar, önce Araplar ve Türkler’i birbirinden uzaklaştırdı ardından da Arapları kendi aralarında böldü. Din ve mezhep kışkırtmalarıyla Müslüman ülkeleri bölmeye devam etti.
Türk Arap ilişkileri kötü olamaz
Ancak siyasi bölünmenin gücü halkları birbirinden ayırmaya yetmemiştir. İşte buradan hareketle Esad, geçmiş yıllarda iki ülke arasında yaşanan siyasal düşmanlığın, iki halk arasında kine dönüşmedeğini ve gelecekte de dönüşmeyeceğini öngörmektedir. Bu ilişkinin gerileme yada zayıflatılmasını hedef alan her türlü girişime karşı da en güçlü kalkanı yine Suriye ve Türkiye halkları oluşturacaktır.
Esad, Araplarla Türkler arasındaki ilişkilerin geçmişte doğal olmayan aşamalardan geçmiş olduğunu, bugün yaşanmakta olanın bir normalleşme olduğunu düşünmektedir. Uluslararası ilişkilerde, Arapların Türklere, Türklerinse Araplara ayrıcalık tanıması gayet doğal bir şeydir.
Çünkü Soğuk Savaş döneminin siyasi aktörleri, Arapları ve Türkleri uluslararası çatışmalarda “yakıt” olarak kullanmıştır. Soğuk Savaş’ın gerilimi ortadan kalkıp işler normale döndüğü zamansa aramızdaki ilişkileri canlandırmak en önemli konu olacaktır.
Ortak çıkar ve ihtiyaçlarımız
Esad, ikili ilişkilerdeki bu iyileşmelerin sadece iki ülke düzeyinde kalmayıp, tüm İslam dünyasında olduğunu ve Müslüman halkların, düşmanlığı sevgiye, ayrılığı birlikteliğe dönüştürmeye olan ihtiyacını da vurgulamaktadır. Bölgenin istikrarının, dünyanın istikrarı olduğunu hesaba katarsak, bu durumun hem bölge ve hem de dünya halklarının faydasına olduğu açıktır .
Suriye-Türkiye ilişkisinin en önemli unsurlarından biri, bölgedeki anlaşmazlıkların çözümü ve gerilimlerin hafifleştirilmesinde iki ülkenin takındığı dürüstlük tavrı olmuştur. Bu bağlamda Suriye, bölgede istikrar unsurlarının oluşturulmasında büyük katkı sağlamış ve uzun zamandır süregelen çelişkileri tersyüz etmiştir. Özellikle Türkiye ve bazı güneybatı Asya ülkeleriyle önceden var olan gerilimin soğutulmasında önemli rol oynamıştır. Bu durum Türkiye için de geçerlidir. Türkiye, Suriye-İsrail arasındaki dolaylı görüşmelerde ve İran’ın nükleer dosyası meselesinde çok olumlu bir rol oynamıştır.
Suriye-Türkiye ilişkilerinin bu bahar döneminde, kısa zamanda sağlanan olumlu gelişmelerin bizi rahavete götürmemesi gerekiyor. Bu doğrultuda atılan adımalara hız kazandırmalı. Çünkü; Suriye-Türkiye ilişkileri, gerek bölgesel gerekse küresel bir çok gücün hedef tahtasında olacaktır. Dolayısıyla ilişkilerimizi güçlendirmedeki başarımız, dışardan yapılacak müdaheleleri savuşturmadaki kudretimize bağlıdır. Bu, dünyaya kapalı olmamız anlamına gelmiyor . Önemli olan başkalarının çıkar ve ihtiyaçlarına göre hareket etmeyip kendi çıkar ve ihtiyaçlarımızı önde tutumaktır.
* Halef Ali El Miftah / Al Vahda Basın Yayın Kurumu Genel Müdürü
Kaynak: Star