İslam dünyasının sahip olduğu "meydan okuma" potansiyeli acil müdahalelerle 'düşük doğum'a dönüştürülmek isteniyor... Önce şunu tekrarlamakta yarar var; küresel sistem denilen finans kapitalizminin biçimlendirdiği dünya düzenine karşı direnecek otantik, yerli hemen hiç kültür birikimi kalmadı. Batı dışı kültür ve medeniyetler bir bakıma evrensellik iddiasındaki Batı uygarlığı karşısında teslim oldular yahut uzlaştılar. Bir başka ifadeyle Batı uygarlığının son şahikası kapitalizm, kendini doğuran kültürün dışındaki kültürlerle gerektiğinde uzlaşarak, eklemlenerek/eklemleyerek pazar alanını (tahakküm mü demeli) gittikçe genişletiyor. Kendi dışındaki kültürleri içselleştirme ve iç etme kapasitesi başka hiçbir sistem bu denli başarılı olmadı.
Bu açıdan bakılınca 'real politik' anlamda arızaları bir yana bırakacak olursak İslam dünyasının medeniyetsel anlamda Batı'nın hedefinde olması salt yer altı kaynakları ve jeo stratejik konumuyla açıklanamaz. Elbet İslam dünyasının jeostratejik ve ekonomik imkanları başlı başına hegomonlar için baş edilmesi gereken bir durum oluşturuyor. Ancak günümüzde modernliğin taşıyıcı gücü, ekonomik çıkar ilişkilerinin sistematize eden küresel kapitalizm açısından İslam dünyası olağan haliyle bile, 'Müslüman teki'nin hayata bakış ve kültürel kodlarıyla bu coğrafya bu sistemin geçersizliğini ilan ediyor. Başka bir dünyanın mümkün ve gerekli olduğunun gözardı edilemeyecek bir potansiyeli olduğu ve üstelik bunun yok edilemeyişi bir tehdit olarak algılanıyor. Bu haliyle İslam dünyası sahip olduğu medeniyet birikimi ve bilinciyle hem tehdit hem umut demektir.
Olanca karmaşık, çelişik ve kaotik görünümüne rağmen "Arap Baharı" üzerinden gayet net şekilde işleyen bir program bu açıdan bakıldığında deşifre edilebilir ancak. Tunus, Mısır hatta Libya üzerine yazdıklarımızda Müslümanların elinde tuttuğu alternatif bir sistem imkanını çekip alarak müşteri haline getirme tehlikesine değinmiştik. Dışarıdan bir bakışla bile bunu tespit etmek kolaydı.