Rusya sadece Suriye aleyhinde alınabilecek yaptırım kararını veto edebilir. Bunun dışında Moskova yetkililerinin bölgede kendi politikasını üretmesi imkansız görünüyor.
İlk bakışta Suriye etrafında yaşanan olaylar Yugoslavya ve Irak senaryolarını hatırlatıyor. Benzer bir şekilde yoğun diplomasi trafiği yaşanıyor. ABD önderliğinde batı ittifakı diktatör bir rejimi devirme hazırlığında. Rusya ise engel olmaya çalışıyor. Ancak işin gerçeğine bakıldığında ise Suriye olaylarında üçüncü bir gücün ortaya çıktığı gözlemleniyor. Dünya siyasi arenasına yeni oyuncular giriyor. Bunun ortaya çıkması için Kaddafi'nin sonunun incelenmesi gerekiyor. Hatırlanacağı üzere küçük petrol ülkesi Katar Emirliği beklenmedik bir şekilde en ön sıralarda yer almıştı.
Katar radikal selefi akım Vahhabileri temsil eden el-Tani ailesi tarafından yönetiliyor. Selefiler kendilerini İslam dininin gerçek temsilcileri olarak görüyorlar. Ancak bu iddialarına rağmen İslam geleneklerini terk ettiler ve klasik temel dini anlayıştan uzaklaştılar. Petrol dolarları ile zenginleşen Katar devletinin en önemli görevi dünyanın dört bir tarafında radikal İslami akımları desteklemek...
Aşırı akımların liderliği konusundaki rakibi ise Suudi Arabistan. Çeçen direnişçileri destekleyen ülkeler arasında Katar da bulunmaktaydı. Meşhur el-Cezire kanalı da Katar yönetimine ait. Katar Rusya açısından müttefik olmanın yanı sıra Avrupa gaz piyasasında rakip bir ülke konumunda.
Libya'da iç savaş başladığı sırada bizzat Katar yöneticileri ABD ve Avrupalı diplomatları Kaddafi'nin devrilmesi durumunda batı yanlısı liberallerin göreve geleceği konusunda ikna etti. Rusya'ya karşı ise başka bir koz kullanıldı. Arap Birliği Lübnan'da sivil halkın korunması için yabancı müdahalenin şart olduğuna dair açıklamada bulundu. Rusya, daha SSCB döneminde Arap Birliğinin açıklamalarını destekleme gibi bir geleneğe sahipti. Ancak Mısır'da Mübarek yönetiminin evrilmesinden sonra Arap Birliği'nin Suudi Arabistan ve Katar'ın etkisi altında kaldığına dair gerçeği unutmuştu. Arap Birliği'nin açıklamaları sonucunda Rusya, BM Güvenlik Kurulu'nda yaptırım kararına karşı çıkmadı. Böylece NATO ülkeleri Kaddafi aleyhinde savaşa başlamış oldu. Sırada Suriye'nin olduğu aşikar. Bu ülke limanları Rus askeri gemilerinin yer alabildiği tek Ortadoğu ülkesi konumunda.
Bir yıl öncesine kadar Esad rejimine karşı bir tehdit olmadığına dair genel bir kanaat bulunmaktaydı. Bilakis ABD'den Türkiye'ye kadar dış aktörlerin tamamı onunla görüşme talebinde bulunmaktaydı. Suriye muhalifleri de başlangıçta devlet başkanının istifası konusunu gündeme taşımamıştı. Muhalifler sadece demokratik reformlar talep etmekteydi. Esad reform yapacağına dair söz vermişti. Onun krizin üstesinden kolay bir şekilde geleceği düşünülmekteydi. Ancak Katar ve Suudi Arabistan'ın başka bir planı bulunmaktaydı. Irak ile sınır bölgesinde -Dera'da- bulunan bedevi aşiret liderlerine mali ve silah desteği sağlanmaya başlandı. Bu silahlar iktidar aleyhinde kullanıldı. Bu sıcak bölgedeki radikal düşünceler ülkenin tamamına yayıldı. Bu arada diktatörlerin ortak özelliği ortaya çıktı. Sivil toplum örgütleri bulunmadığı için iktidar vaat ettiği reformu gerçekleştiremedi. Esad reform yapmak istese de bunu gerçekleştirme durumunda değildi. Suriye başkanı özel istihbarat birimlerinin hizmetlerinden faydalanmaya alışmıştı. Bu birimler ise yalnız öteki düşünceleri ortadan kaldırmak için kullanılmaktaydı. Dolayısıyla istihbarat birimleri kullanılarak demokrasi reformları da yapılamazdı.
Reform talebinin gerçekleşmemesi yeni gösteri dalgasını beraberinde getirdi. Yeni gösteri dalgası sivil şekilde ortaya çıkmadı. Kayıpların sayısı artmaya başladı. Güç kullanımı konusunda sorumluluğun kime ait olduğunu tespit etmek de zorlaşmış oldu. El Cezire kanalının haberleri amacına ulaşmıştı. Batı kamuoyu Esad'ın Kaddafi gibi eli kanlı diktatör olduğuna ve sonunun da onun gibi olması gerektiğine inanmıştı. Muhaliflerin de söylemleri değişmeye başladı. Yurt dışından gelen liberal düşünceli insanların kamuoyu desteğine sahip olmadığı ortaya çıktı. Bunun yerine İslami güçlerin ise otoritesi büyük bir hızla artmaktaydı.
Genel olarak bakıldığı zaman Libya senaryosunun tekrarlandığı gözlemlenebilir. Ancak iki temel fark bulunuyor. Birincisi Arap Birliği'ne üye ülkeler Katar ve Suudi Arabistan'ı tehdit olarak görmüyor. Suriye'de gözlemcileri bulunan Arap Birliği temsilcileri nihai kararını verme konusunda acele etmiyor. İkincisi ise Rusya acı tecrübesini de hatırlayarak Arap Birliği'nin açıklamalarına güvenmiyor. Rusya ile Katar arasındaki doğalgaz rekabeti kamuoyundan gizli tutulan farklı bir sonuç doğurabilir mi? Zor bir soru. En azından şunu söyleyebiliriz. Ortadoğu ülkeleri hakkında yayın yapan Rus bilimsel ve siyasi yayınlarında Katar'ın "Arap baharı" olaylarındaki rolü konusunda seri makaleler yayınlanmaya başladı. Mamafih Çin de BM Güvenlik Kurulunda Suriye aleyhinde karar alınmasının önlenmesi gerektiğini düşünüyor. Hem Çin hem de Rusya, bir yıl önce Libya konusunda yapmış olduğu hatalarının tekrarlanmasını istemiyor.
Son dönemde Rusya'nın batı ülkelerinden daha uzun vadeli planlar üzerinde düşündüğü iddia edilebilir. Arap ülkelerinde demokratik ayaklanmalarının yaşandığına dair el-Cezire kanalının haberleri Kremlin sarayı tarafından gerçekçi bulunmuyor. Ancak mevcut durumda Rusya yalnız Suriye aleyhinde yaptırım kararını engelleyebilir. Moskova yetkilileri bölgede kendi politikasını takip edecek durumda değildir. Kremlin sarayı bölge ülkeleri tarafından desteklenmiyor. Rusya reform yapılması konusunda Esad'a da yardım edemez. Bunun için gerekli mali kaynak, etkili baskı şekli ve istek bulunmuyor. Bunun için de batı ülkelerinin geri adım atmaması durumunda Mısır, Irak ve Libya'daki kaotik durumun Suriye'de de tekrarlanması muhtemeldir. İslami akımlarla batılı liberallerin ittifakı farklı bir sonuç doğuramaz. Ayrıca İslami güçlerin batı ülkelerini diplomaside yendiği de bir gerçek...
Dünya Bülteni için Rusça'dan İbrahim Ali tarafından tercüme edilmiştir.