1- Suriye rejimi bu haliyle devam edemezdi, devamı için ya kendisini değiştirecek ya da Suriye halkı onu değiştirecekti, rejim kendini değiştirmeyi seçmedi ve bu görev halka düşmüş oldu.
Suriye rejimi değişime hazır olsaydı ve eğer şubat ayında alevlenen Al-Harîka olayı ve ardından özgürlük için Dera'da çıkan ayaklanmadan sonra, kendisi ve toplum arasında anlaşmayı sağlayacak, Suriye halkının isteklerini yerine getirecek aşamalı bir strateji planı kurmuş olsaydı devamlılığını sağlayacaktı.
Ancak rejimin buna yanaşmaması ve orantısız güç strateji kullanmasıyla sonuçlanan güç kullanma politikası ile diyalog politikası arasında tereddüde düşmesi, onu öncellikle hayata geçirilmesi gereken siyasi çözümden şiddete kaydırmıştır.
Güç kullanma politikasının sonucunda, ilk başta kabul etmesi muhtemel olan ancak olaylar ilerledikçe kabul etmesi zorlaşan bu öneriler karşısında kendini zora soktu. Bu durum, devrimcilerin ancak son zamanlarda rejimin devrilmesini isteyen pankartlar açmasından dolayı gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Devrimcilerin baştaki hedefi rejimle bir mutabakata varmaktı.
Suriye cumhurbaşkanı Başar El-Esed değişime destek olup ona öncülük etmiş olsaydı belli oranda başarı elde edebilecekti. Ancak kendisi bunun yerine mağlubiyetin başlangıcı olarak kabul edilen 30 Mart 2011 konuşmasını yapmayı tercih etti.
27-28 Mart'ta Halep ve Şam'da sokaklara dökülen insanların çoğu memur ya da partili değildi, onlar sadece cumhurbaşkanından reform bekleyen normal insanlardı.
Beşşar Esed konuşmasını bitirdiğinde tek yaşanan şey hayal kırıklığıydı. Herkes bu psikolojik durumu yaşadı ve ( Ya benlesin ya da bana karşısın ) komplosu karşısında korkunç bir tereddüdün içine düşmüş oldular.
2- Rejimin sunmuş olduğu, reformla birlikte rejimin devamı seçeneği bir hayal ürünüdür. Rejim, devrimlerde insanların seçeneğinin ya kökten değişiklik ya da rejimi devirme seçeneğinin olduğunu kavramalıdır. Rejimin baskıcı karakteri ve Arap ülkelerindeki toplumun yapısından dolayı Suriye'deki devrim tamamıyla farklıdır.
3-Gerçekçi ve ciddi değişiklikler halk tarafından hoşgörüyle karşılanacaktı. Ancak Suriye'de olmakta olan ve devam eden durum bunun tam tersidir. Cumhurbaşkanının 30 Mart'ta yapmış olduğu konuşma kendisine duyulan güvenin kalan kısmını da yok eden büyük bir felaketti.
Hiyerarşinin olduğu yerlerde bu durum çok tehlikeli sonuçlar doğurur, bu nedenle cumhurbaşkanı ile rejim, hedefleri belli, kökten ama aşamalı geçiş yapma fırsatını kaçırmış oldular.
Artık oradaki çoğu insanın amacı reform değil rejim değişikliğidir ve bir kısmı devrime katılarak diğer kısmı bekleyerek değişim hesabı yapmaktadır.
4- Bireysel liderlik özellikleri, büyük değişimlerin yol ayrımında yaşanan olaylarda büyük rol oynamaktadır. Cumhurbaşkanı, bu bireysel özellikleri kullanırken yapılması gerekenleri ıskaladı ve önümüzdeki süreç, (Rejim reform yapmaktan aciz mi?) türünden ihtimaller üzerine değil de, sürprizlerle dolu olacaktır. Rejim ihtimallerden yana oldu.
5- Suriye'deki rejim türü, toplumdaki sosyal yapıyı çöküşe ve Suriye toplumunun yapısından dolayı kargaşaya sürüklemektedir. Bu rejimin çöküşü orta doğu bölgesini aşiret ve mezhep kavgaları tuzağına sürükleyecektir. Suriye'deki olaylarda yaşanan süreçte herkesin kaybetmiş olacağı bir felakete doğru sürüklendiğini görebiliriz. Ancak devrim güçleri, iç savaşa sürükleyen bir çatışma seçeneğinden değil de, mücadeleci sosyal güç özelliği taşıyan bağımsız ulusal örgüt kurmaktan yana tavır koyarsa bu durum değişecektir.
6- Suriye rejimi, karşılıklı çıkarlara dayalı zalim baskıcı ve rüşvetin yaygın olduğu bir sistem üzerine kurulmuştur. [Suriye rejiminin gizli kasası] Rami Mahluf'un herhangi bir ceza almadan yazmış ve yayınlamış olduğu [Suriye rejiminin İsrail'in garantisi olduğu] yönündeki yazıyı her hangi bir vatandaş veya aydın yazmış olsaydı tutuklanırdı. Mahluf'un söyledikleri rejimin dış politika konusunda meşruiyet kaybetmesine neden olmuştur.
7- Suriye'deki rejim, tekelinde toplamış olduğu gücün kaybına neden olacak reformlardan korkmaktadır. Bu rejim, baskının koruduğu ve yerleştirdiği korkuların etkisiz kalması durumunda yumruğunun gücünü kaybetmesi ve ardından durdurulması güç olacak çöküşün başlamasından korkmaktadır. Rejimin kökten reforma karşı olan tavrı budur.
Korkular – Reformdan korkmak- yakını görememekten ve çıkarlardan kaynaklanmaktadır.
8- Suriye rejimi, zorunlu reforma gitmemek için ne pahasına olursa olsun ayaklanmayı büyümeden gömmeye karar verdi. Bu durum insanları devrim yolunda devam etmeye teşvik etmiştir ve bundan dolayı Suriye rejimi gerçek mermi kullanarak daha önce benzeri görülmemiş bir vahşetle devrimcilerin şehirlerde protesto yapmasını engellemeye çalışmasına sebep olmuştur.
Bu felaket stratejisi uygulanırken her hangi bir yetkili çıkıp bir konuşma yapmamıştır. Ta ki parti genel sekreterinin rejimi yeni bir uçuruma götürecek, reform düşüncesini reddeden konuşmasını yapana kadar.
9- Suriye rejiminin egosunu ve kibrini yansıtan bazı adımlar, almış olduğu karara dayanmaktadır. Bu adımlar, rejimin yandaşları tarafından dahi ahmakça ve zalimce bulunmuştur. Rejimin devrimi gömme kararı, yandaş medyayı ve gazetecileri hakaretlerle başlayıp biten reklamlar yapmasına sebep olmuştur. Bunun nedeni ise hem yapılanlar adına konuşmanın hem de insan varlığını korumanın bu durumda mümkün olmamasıdır. Uygulanan strateji, rejimi ve bunun yanı sıra yandaşlarını zor durumda bırakıp büyük manevi ve siyasi kayıplar yaşamalarına neden olmuştur.
10- Ayaklanmanın büyük şehirlerde geç başlamasının nedenleri ise: Büyük şehirlerdeki aşırı şiddet, memurların ve ticari çıkar sahiplerinin çokluğu, Irak ve Libya örneğinde yaşanan kaos benzeri bir durumun yaşanması korkusu ve 80'li yıllarda Halep ve Hama'da yaşanan olayların benzerini yaşamama arzusudur. Buna rağmen Hama şehri kahramanca davranıp harekete geçti ve buna benzer durum Şam'da da yaşanıyordu. Halep ve Şam şunu bilmeli ki onların harekete geçmesi Kaosun yaşanmaması için garanti olacaktır.
11- Protesto ve gösteri yapmak taşrada mümkün hale geldi ve rejim bu duruma karşılık vahşice tavır aldı. Halk bu vahşete cevabı ise birbirini destekleyerek verdi. Devletin taşrada almış olduğu tavır vahşice ve aşağılayıcı bir tavırdı, ancak halk kahramanca onuru için direndi. Bazı bölgelerde devrim taşra devrimine dönüştü. Dünya üzerinde tarih boyunca hiçbir zaman çatışmasız bir taşra devrimi olmamıştır. Evine ve ailesine yapılmış olan bir saldırıya direnen ve karşılık veren her insanın yaptığı, dünyanın her hangi bir yerindeki taşrada uygulanan usullerden farklı değildir.
Savunma mantığı çerçevesinde, Suriye'de diğer şartların bazılarının oluşması durumunda mücadelenin silahlı hale dönüşmesi bu durumdan istifade edecek olanların çok olacağı kesin olmakla birlikte kesin bir gerçekliktir ve biz bu ihtimali desteklemiyoruz ama göz ardı da edemeyiz.
12- Rejimin kendi güvenlik güçleriyle yetinmeyip doğrudan orduyu, protestocuları vahşice bastırmak için kullanması çok tehlikeli bir durumdur. Ordunun halkı bu derece bastırması onları düşman gibi gördüğüne delalettir ve bu durum bu şekilde devam edemez çünkü bu durum orduyu maneviyat, disiplin, itaat ve savaşma ruhu konusunda etkileyecektir. Bu durumun sorumlusu rejim olacaktır.
Elleri bağlı halkın bu şekilde ayaklar altına alınması ne kahramanlık ne de şereftir ve bunu yapan vatanı savunmuş olmaz. Zaman bize bu davranışın rejimi koruyamayacağını kanıtlayacaktır.
13- Orta direk, burjuva ve aydınların bu devrimin niteliğine itiraz etmeleri mümkün değildir. Devrime katılmamalarının nedeni rejimin aşırı şiddet kullanmasıdır. Katılmış olsalardı devrimin yöntemi ve yaklaşımıyla ilgili rasyonel bir diyaloga izin verilecekti.
14- Suriye rejimi, velayeti fakih düşüncesini savunan molla sınıfına dayanan ve daha az çoğulculuğu olan İran rejimi gibi dini bir mezhebe dayanmamaktadır. Bir zamanlar önemli rol oynayan parti ideolojisini kullanarak partiyi, rejimin ve güvenlik organlarının maşası haline getirmiştir. Ayrıca, soysal mezhep bağlılığını kullanıp tek bir mezhebi benimseyen rejim olmamıştır. Bir zamanlar Müslüman kardeşlere verdiği mücadelede bile tutuklananların çoğu alevi kesimdendi. Kriz zamanlarında mezhep jokerini kullanan hep bu rejim olmuştur.
15- Topluma, aşirete ve bölgeye bağlılık, hakimiyetin mezhebe ait olduğu anlamına gelmez, bilakis rejime ve organlarına bağlılığı güçlendirmek için sempati yaratmak anlamına gelmektedir.
16- Mezhep, fakir ve dışlanmış olabilir hatta kullanılmaya en elverişli durum olabilir. Ancak rejim, mezhebi hedef tahtası olarak göstermeye çalışmaktadır. Aşırı dinciler ve yobazlar tarafından verilen demeçler ve yönlendirmeler bu durumu güçlendirmektedir. Rejim, dini mezhepler arasında bu duyguyu yaratıp mezhepçiliği yaymaya çalışarak, gösterilerde sıradan olan bir durumu gösterilerin temeli haline getirmektedir.
17- Dahili olarak etnik ayrım mevcuttur. Ancak siyasi etnisite toplumlarda doğal olarak var olmamaktadır. Bu var oluş yabancı müdahalesiyle, devletle, muhalefetle ve çıkar sahipleri aracılığıyla ortaya çıkmaktadır.
18- Rejim, kışkırtıcı yöntemlerle durumu abartmaya çalışıyorsa, sivil bir devlet kurmak isteyen muhalefet, bütün halkı kapsayan demokratik bir yapıyı oluşturmak için gerekli çözümü sunmalıdır. Bütün mezhepleriyle ve orta doğudaki tarihi rolüyle Suriye'nin Araplığı korunmalıdır.
19- Esas olan, Türk veya batı ya da körfez desteği beklemek değil. Bunun yerine büyük şehirler dâhil ülkeyi devrimleştirmek. Her ülkenin kendi çıkarlarıyla ilgili bir ajandası vardır. Arap toplumları bazı Arap rejimlerin yaptığı gibi batıya siyasi tavizler vermek zorunda değildir. Demokrasi seçeneği ve halkın iradesi batı kamuoyuna kendini ispatlamıştır.
Dünya Bülteni için Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.