Suriye aynasında komşularla azami problem dönemi

Uluslar arası siyaset Suriye üzerinden yeni bloklanmayı ima eden gerilimli bir sürece girdi. Arap Baharı’nın en dirençli noktası olarak Suriye bölgesiyle kurmuş olduğu bağlar itibariyle kolay bir değişime izin veremeyeceğini gösteriyor.

Akışın insan fıtratını zorlayan hızda seyrettiği dünyada siyaset de nasibini alıyor. Daha birkaç yıl önce ABD’ye karşı, İran’ın nükleer silahlanmasını dostane yoldan savunan Türkiye, akabinde “One Minute” ile sempatisini zirveye taşımıştı. “Komşularla sıfır sorun” politikası bölgeyi halk düzeyinde kuşatmış, oluşan iklim, medeniyet kodlarıyla idrak edilmeye müsait hale gelmişti. İşte tam da bu dönem, oluşan kardeşlik havasını güçlü, nitelikli birlikteliğe dönüştürme imkânı, lider bir ülke için kaçırılmaz fırsattı. İslam Konferansının tepe yöneticisi de Türkiye’denken… Olmadı. Olamadı. İsrail’e beyanat üzerinden yüklenilerek süreç popülerliği heba edildi.

Arkasında Arap Baharı imbat serinliğinde eserken, Türkiye fazla heveskâr tutumla yelkenleri şişirip rol model olmaya koyuldu. Mısır’da laiklik vaazı Esad’a nasihatler yerine tam oturmadı.

Gelinen noktaya bakalım, İran, Irak, Suriye, Lübnan aynı safta ve arkalarında Rusya ve Çin’in veto desteği. Bu ülkelerin tutumları kalıcılıklar arzeder mi? Bilinmez. Ancak enerjisi bitmiş bir AB ve sempatisi dibe vurmuş ABD’nin bölgede stratejik ortağı Türkiye, İsrail karşı blokta, irili ufaklı, değerleri petrolle orantılı Arap “şehir” devletleri. Bölgede bir de dört devlete dağılmış Kürt’ler var. Milliyetçilikle Zerdüşlük arasına sıkışan, İsrail’in hesaplarına dâhil ettiği ve bölgedeki yeni durumla farklı yaşama alanlarının arayışında parçalı haldeki Kürtler.

Konu siyasal cepheleşmenin, imkânların analizi değil. Mesele bir Müslüman için çok daha derin. O oranda dramatik ve umut kırıcı. Son otuz yıla göz attığımızda, nelere umut ettik yöneldikse oralardan vurulmaya başladık.  Müminler bloklar arası avantajları konuşamaz! Taşınamaz acı, Müslüman’ın kardeşine namluyu çevirmesidir.  Reel durumun değerleri ezerek çıkar bayrağını yükseltmesidir.  Afganistan’da açılan yara, daha da derinleşmeye gidiyor. Müslümanlara yasak edilen iki cahiliye âdeti, bölgeyi veba gibi kuşatmış durumda.

Otuz yıl önce, bütün dünya Müslümanlarını heyecanlandıran İran suskun. Esad’ın katliamlarına karşı, hiçbir şey olmuyormuş gibi davranıyor. Bir başka yol mümkünken, Esad’a sözü geçebilecekken hikmetinden sual edilmez bir suskunluk içinde. Yine İslam aleminde en sevilen liderlerden Nasrallah suskun. Hamas merkezini Suriye’den Katar’a taşıdı.

Müslüman dünya kabullenemiyor bu durumu. Hala bir beklenti var. Beklenti, ismi İslam’la ifade olunan bir devletin tutumuyla ilgili. Zira insanlar gibi devletleri de erdemli yere oturtacak olan duruşları ve eylemleridir. İsimde İslam Cumhuriyeti, fiilde mezhep devleti ortaya çıkmasın diye temenni ediyoruz. İslam’ın ilkelerine, izzetine yakışır bir tavır beklemenin hakkımız olduğuna inanıyorum.

Dünya eritilmiş üçüncü dünya savaşı sürecini yaşıyor. Berlin Duvarı’nın yıkılışı bu sürecin başlangıcı kabul edilebilir. Üçüncü dünya savaşı, bir yaşam tarzı olarak, ölümleri günlere taksim ederek varlığını sürdürecek. İnsan ölümlerine, katliamlara alışmamız sağlanırken, her türlü saldırıya karşı bağışıklık kazanmamız arzu ediliyor.

Ve bu savaş Kudüs’de, Şam’da, Bağdat’da ve bölgemizde; medeniyetlerin kalkış noktasında, enerji kaynaklarının üstünde cereyan ediyor. Müslümanların coğrafyasında. Onların cehaletlerinin üzerinde; etnik milliyetçilik, mezhep milliyetçiliği gibi iki cahiliye tutamağından tutularak birbirine kırdırılıyorlar.

Bu durumda Müslümanlar için siyaset, hangi blokta yer almak, ülke “çıkar”ları hangi tarafta olduğu vurdumduymazlığına indirgeniyor.

İki kara gözlükten birini takmaya mecbur muyuz?

Mezhebi dinimizin önüne ya da ırkı dinimizin önüne geçirerek, onları yasaklayan Rabb’imizin rızasını kazanmayı mı murad ediyoruz?

Zillet en sevdiğimiz libas. Nasıl da gayret ediyoruz. Öyle de mazeretlerimiz var. Lakin “Kitap”tan bir tek delilimiz yok!

 Hadi vuralım birbirine, kan sel olup akana dek.

Sonra bir ara mola verelim namaz için.

Hep birlikte dönelim aynı Kıble’ye, “Allah rızası” deyip.

El kaldıralım sonra “zafer” adına

Tetiğe dokunalım, bombaya sarılalım.

Bomba Rus yapımı, makineli Amerikan.

Bize ait sadece akan/akacak olan kan.