Seul'de Obama-Erdoğan görüşmesi "muhteşem ortak" iltifatının ötesinde bir anlam taşıyor. Suriye konusunda tam bir kilitlenmenin, hatta açmazın yaşandığı bir döneme denk gelmesi, kimi dış müdahale taraftarlarının görüşme sonrasına dair beklentilerini iyice yükseltmişti.
Obama-Erdoğan görüşmesi iki açıdan önemliydi: Öncelikle, Suriye konusunda Amerika'nın net tavrını belirtmesi bakımından önem taşıyordu. İkinci olarak da, nükleer çalışmalarıyla ilgili olarak İran'a saldırı haberlerinin medyaya servis edildiği ortamda Amerika'nın tavrı Türkiye'yi de etkileyecekti.
Suriye konusunda, özellikle Türkiye'nin pozisyonu da göz önüne alındığında yeni bir aşamaya girilmiş görünüyor. Obama sonuç olarak, Suriye'ye askeri bir müdahale düşünmediklerini, ekonomik yaptırım ve lojistik destekle iktifa edeceklerini ve en önemlisi Annan Planı'na destek verdiklerini açıkladı. İşin ilginç tarafı Suriye mutabakatı olarak medyaya yansıyan görüşme sonunda, devletin resmi ajansının bile Annan planına atıfta bulunmaması ve onu yok sayması, her ayrıntının önemli olduğu bu tür kritik görüşme için, en hafif tabiriyle, yanıltıcı bir durum.
Amerikan resmi ağızlarından Suriye Baas rejimine karşı retorik düzeyinde meydan okunmasının bazıları nezdinde belli bir beklenti oluşturduğu kesin. Sanki Amerika, Libya örneğinde olduğu gibi, harekete geçerek Esad rejimini alaşağı ederek muhalefete iktidarı teslim edecek gibi anlaşıldı. DEVAMI>>>