Sudan'ın üzerinde büyük oyunlar oynanıyor. Genelde Irak ve İran gibi ülkelerin gerisinde kalsa da Sudan, onlarca yıldır hep belli güçlerin hedefinde oldu. Ülkenin güneyi, doğusu ve batısında şiddetli çatışmalar yaşandı, yaşanıyor. Komşularıyla da büyük gerginlikler yaşayan ülke, zaman zaman savaşın eşiğinden dönüyor.
Sudan 20 seneye yakın bir zaman güneydeki Hristiyan ve animistlerin kanlı silahlı mücadelesine şahit oldu. Bir dış haberler servisi çalışanı olarak sürekli Sudan'ın güneyindeki çatışmalar ve çatışmalarda ölenlerle ilgili haberler görürdüm. Bu kadar kayıp, onlarca yıl süren bir mücadelenin gerçek sebebi neydi, bunlar niçin ayrılmak istiyorlardı, sadece dinî açıdan daha rahat etmek için bu kadar kan, şiddet ve mücadele göze alınabilir miydi? Hep bunları düşünürdüm. İsyancıların bağımsızlık istedikleri söyleniyordu ama nihayet bir gün olayın gerçek ismini koymayı başardım. Yurt dışı kaynaklı bir haberde, bölgede petrol kaynaklarının zengin olduğu bildiriliyordu. Sudan'da petrolün büyük kısmı ülkenin güneyinden çıkarılıyormuş. Mesele anlaşılmıştı. Daha sonra 2005'te barış anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre bölge 2011'de self determinasyon için referandum yapacak. Bağımsızlık yakında yani.
Ve Darfur. Darfur'dan da hep çatışmalarda şu kadar kişi öldü, birileri birilerini katletti, vahşet, dehşet, tecavüz falan şeklinde haberler gelirdi. Helen de geliyor. Yine uzun süre meselenin aslını anlayamadım. Birileri kendi vatandaşına bu kadar nefretle nasıl dolabilirdi? Kendisiyle aynı ülkeyi, aynı dini paylaşan insanlara karşı nasıl vahşet işleyebilirdi? Yine günlerden bir gün ajanslardan gelen bir haberde bölgede zengin petrol kaynakları olduğunu öğrendim. Darfur'da bol petrol bulunduğu ifade edilen haberde üretim için sondaj çalışmalarının başlatıldığı bildiriliyordu. Mesele iyice anlaşılmıştı artık.
Ülkenin doğusunda da 12 sene çatışmalar sürdü ve geçtiğimiz senelerde anlaşma sağlandı. Anlaşmayla isyancılara bir başkan yardımcılığı ve bakanlık verilmesi, bunlara mecliste 8 sandalye tahsis edilmesi kararlaştırıldı.
Evet. Ülkenin güneyi birkaç sene içinde kopacak. Batısı Darfur da güneyin peşinden gidiyor. Büyük ihtimalle ilerde Darfur'da da isyancılarla güneydeki gibi bir iktidar paylaşım anlaşması yapılır ve oraya da self determinasyon hakkı tanınır. Bu da Darfur'un da Sudan'dan kopacağı demek. Doğu bölgesinde de 12 senelik isyan sonrasında şimdilik bir anlaşma sağlanmış durumda fakat büyük oyunlar oynanan ülkede bu anlaşma ne kadar kalıcı olur şüpheli.
DARFUR'DA YAŞANANLAR SOYKIRIM MI?
Darfur'da yaşananların soykırım olarak ifade edilip edilemeyeceği de ayrı bir tartışma konusu. Birleşmiş Milletler Darfur'da 2003'ten bu yana şiddet olaylarında 300 bin kişinin öldüğünü, 2,7 milyon kişinin de evsiz kaldığını kabul ediyor. Sudan ise sadece 10 bin kişinin öldüğünü ifade ediyor. Arada uçurum var. Bu yüzden bölgede tam olarak nelerin yaşandığını bilemiyoruz.
Darfur'da şiddet olayları 2003'te başladı. İsyanın bastırılması için Sudan hükümeti Cancavid adı verilen silahlı grubu destekledi. Bu süreç zarfında da siviller ev-barklarını terk etmek zorunda kaldı, insanlar dövüldü, işkenceye maruz kaldı, çok kişi de öldü. Yoğun tecavüz olaylarının da yaşandığı ifade ediliyor.
ABD yönetimi bu dehşetli tabloyu isimlendirmek üzere hemen mührü vurdu: Soykırım.
ABD şimdi Darfur'da soykırım yaşandığına dair dünyayı ikna etmeye çalışıyor. Bu gayeyle habire bölgede soykırım işlendiğine dair haberler pompalanıyor ve Sudan yönetimi bu suçlamayla köşeye sıkıştırılmak isteniyor. Halbuki soykırım suçlaması akademik bir konudur. Bir olay çok vahşi, çok dehşetengiz olabilir fakat hemen soykırım yaftası yapıştırmak doğru değildir. Soykırım hukukî bir kavramdır zira.
Soykırım, millî, ırkî, dinî bir grubu planlı bir şekilde yok etme teşebbüsü olarak tarif edilirken, Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi de sözleşmeyi imzalayan ülkelere soykırımı önleme ve soykırım işleyenleri cezalandırma mükellefiyeti getiriyor. Darfur'da soykırım olduğu kabul edilirse ABD ve diğer imzacı ülkeler Darfur'a müdahale etmek ve soykırımı durdurmak zorunda kalacak. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Komitesi ise soykırım suçlaması için daha fazla delile ihtiyaç olduğu görüşünde. Afrika Birliği de soykırım fikrini reddetti. Birlik, "Darfur'daki durum çok vahim olsa ve çok sayıda ölüm, acı, ev ve altyapı tahribatına yol açsa da durum soykırım olarak ifade edilemez" kararı aldı.
2004'te New York'taki BM genel merkezini ziyaret ettiği sırada o zamanlar Afrika Birliği'nin başkanı olan eski Nijerya Devlet Başkanı Olusegun Obasanjo'ya Darfur'da soykırım olup olmadığı sorulunca cevabı çok netti: "Bizim bunun etnik temizlik ya da soykırım olduğunu söyleyebilmemiz için hükümetin belli bir grup insanı ortadan kaldırmak için net bir karar, plan ve program benimsemiş olması gerekir. Ancak o zaman soykırım ve etnik temizlikten bahsedebiliriz. Bildiğimiz kadarıyla durum böyle değil. Bildiğimiz, bir ayaklanma, bir isyan hareketi olduğu, hükümet ve diğer silahlı bir grup insanın da isyanı durdurmak için müdahale ettiğidir. Bizim gözümüzde bu bir soykırım manasına gelmiyor. Yaşanan bir ihtilaf, bir şiddet olayıdır."
BM Güvenlik Konseyi de daha önce Darfur konusunda bir tahkikat komisyonu kurmuş ve soykırım yaşanıp yaşanmadığının tespitini istemişti. Raporda, "Sudan hükümeti, soykırım politikası takip etmemiştir. Ne doğrudan, ne de kontrolü altındaki milisler vasıtasıyla soykırım yapılmıştır" denilmişti. İsyana karşı orantısız güç kullanıldığı, meydana gelen olayların insanlığa karşı suç olarak değerlendirilebileceği fakat soykırım denemeyeceği de komisyonun tespitleri arasındaydı. Komisyon ayrıca, olanlarda sadece Sudan hükümetinin değil isyancıların da sorumluluğu olduğuna hükmetmiş ve Sudan Kurtuluş Ordusu ve Adalet ve Eşitlik Hareketi isyancılarının da insan hakları ihlallerinde bulunduğunu bildirmişti. Komisyon, ölü sayısı konusunda da net bir rakam vermemiş ve ölü sayısını sadece "iddia" olarak vermişti. Bu yüzden şimdi yabancı ajanslarda zikredilen 250-300 bin ölü şeklindeki rakamlar çok abartılıdır.
Yine Avrupa Birliği adına Sudan'da incelemeler yapan heyet de sıkıntılı Darfur bölgesinde soykırım olmadığına, geniş çaplı şiddet uygulandığına karar vermişti. AB komisyonu dış politika sorumlusu Javier Solana'nın temsilcisi Pieter Feith, "Bölgede soykırım olarak tanımlanabilecek bir durum yok. Ancak, katliamlar geniş çaplı, sessiz ve ağır ağır sürüyor, aynı zamanda çok sayıda köy yakılıyor" demişti.
"ARAPLAR AFRİKA KÖKENLİLERİ KATLEDİYOR" PROPAGANDASI
Dünya kamuoyuna Darfur'da yaşananlar hep Afrika kökenlilerin isyanına Arap hükümeti ve bunların desteklediği Arap milislerin müdahalesi olarak yansıtıldı ve bir soykırım işlendiği ifade edildi. Halbuki durum bu kadar net değil. Birincisi bölgede Araplarla Afrika kökenliler arasında net bir ayrım yok. Zamanla evliliklerden dolayı ırklar birbirine karışmış vaziyette. Kim Arap kim Afrikalı belli değil. Normalde Arapların Afrikalılara göre daha açık bir tene sahip olmaları gerekirken evliliklerle ırkların birbirine karışması dolayısıyla bu ayrım pek kalmamış. Araplar da Afrikalılar da Arapça konuşuyor, iki taraf da Müslüman, evliliklerden dolayı karıştıkları için derileri de benziyor.
Üstelik yaşanan zulümlerin faili Cancavid'ler de sadece Afrikalılara saldırmıyor, bazı Arap kabileleri de milislerin gadrine uğradı. Cancavidlere karşı olan Arapların sayısı da az değil. Keza isyancıların içinde de Araplar var. Yine, Arap olmayanlardan hükümete destek verip orduda görev yapan da çok sayıda kimse var. Yani durum, yabancı medyada sıklıkla dile getirildiği gibi Arapların Afrikalıları katlettiği şeklindeki kadar basit değil, durum çok daha girift.
Bir de soykırım suçlaması için niyet de önemli. Darfur'da siyah Afrikalıların tamamen ya da kısmî olarak ortadan kaldırılmasına kast edildiği mi söz konusu, yoksa isyancılara katılmamaları için Afrikalı köylülere gözdağı verilmek istendiği mi? Soykırım nitelemesinin olur olmaz kullanılması bu kavramın tesirini azaltıyor, içini boşaltıyor. Darfur'da gerçekten soykırım yaşanıp yaşanmadığının tespiti için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.
SAVAŞ SUÇLARI SADECE DARFUR'DA İŞLENİYOR DEĞİL
"İnsanlığa karşı suç" ve "savaş suçu" sadece Darfur'da yaşanmıyor, bunların en ağır şekilleri ABD'nin Irak'ı işgalinde (şimdi de Afganistan), Kongo'daki şiddet olayları sırasında ve İsrail'in 2006'da Lübnan'a saldırısında işlendi. Darfur konusunda son derece aktif bir tavır takınan ABD ve dünya, Kongo konusunda ise sesiz kalıyor. Kongo'da Darfur'dakinden çok daha fazla vahşet yaşanıyor. Oradaki ihtilafta yüzbinlerce değil milyonlarca kişi öldü. Hal böyleyken ABD niçin Kongo'da yaşananlardan hiç bahsetmeyip Darfur'u sürekli gündeme getiriyor? Kongo'da çatışmalarda 1998'den beri 4 milyon kişi öldü. Bu, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en ölümcül ihtilaf. Niçin Kongo'da değil de ısrarla Darfur'da soykırımdam bahsediliyor? Dolayısıyla mesele Darfur'daki trajediyi sona erdirmek gibi insanî, vicdanî bir konu değil. Çünkü Batı'dan aynı insanlık ve vicdanî davranışları başka bölgelerde pek göremiyoruz.
Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, Türkiye'ye yaptığı ziyarette, "Darfur'da gerçek cinayet işleyen kişiler, Avrupa'dan ve başkalarından yardım alan kişilerdir" diye konuşmuştu. Artık perde gerisinde gerçekte hangi aktör var bilmiyorum ama bildiğim bir şey var: Sudan'ın bölünmek istendiği.
Anlaşılıyor ki soykırım suçlamasının gayesi Sudan'a askerî müdahalede bulunulmasıdır. Müdahalenin de gayesi ülkenin parçalanması, Orta Doğu'da İsrail'in istediği şekilde, küçük küçük devletler arasında, en güçlüsünün İsrail olduğu bir düzen oluşturmak. Bu kapsamda Sudan'ın, sürekli artan petrol fiyatlarından dolayı stratejik değeri iyice artan petrollerinden faydalanmak da cabası.
Bir de Sudan, talihsiz bir şekilde, büyük güçlerin dünya hakimiyeti mücadelesinin zemini haline gelmiş durumda. Çin, Sudan'da bilhassa petrol alanında olmak üzere muazzam yatırımlarda bulundu. ABD, Afrika'nın bu en büyük ülkesini, hele bir de petrolleriyle birlikte Çin'e bırakmak istemiyor. Bu mücadelede olan da zavallı Sudan halkı ve önemli bir İslam ülkesi olarak Sudan'a oluyor.