Sudan’ın bölünmesi sadece güneydeki halkın bir kısmının ve onları destekleyen batılı güçlerin bir hedefiydi, Bölünmeden önceki yıllarda, kuzey kesimi de bu bölünmeye destek veren ve onun propagandasını yapan bir akıma tanık oldu. Kuzey Sudan’ın güneyde yaşanan savaşlar ve problemlerden ötürü yıpranmasıyla gün geçtikçe bu akım büyümeye başladı.
Kuzey Sudan’ın etnik ve kabile çatışmalarının içinde boğulan güneyden ayrılmaksızın büyümeyi ve istikrarı yakalaması mümkün görünmüyordu; oysa kuzeyde dinsel ve ırksal birlik sağlanmış, problemleri güneye nazaran aşılabilir düzeydeydi ve yine altyapı gibi bir problem söz konusu değildi. Sahip olduğu petrol kuyularından birçoğunun güneyde olması nedeniyle kaybedeceği yüksek orandaki petrol gelirleri ise onu çok fazla etkilemeyecekti. Zira petrol gelirinin büyük bir kısmını Halk Hareketi ile arasında devam eden savaş masraflarını karşılamada kullanıyordu. Diğer taraftan kuzey, birçok zenginlikleri elinde bulunduruyor, eğer savaş son bulur ve batının uyguladığı yaptırımlar kaldırılırsa Hartum hızlı bir büyüme ve kalkınma gerçekleştirebilirdi.
Bu gerekçeler mantıklı ve pragmatik görünüyor olabilir, ama bu akımın destekçileri, Sudan’a yönelik planların devletin ikiye bölünmesiyle sona ermediğini, bilakis doğu, batı ve kuzeyde birçok devletcik kurulmasının hedeflendiğini göz ardı ediyordu. (2005 yılında) Naivasha barış antlaşmasının imzalanması ile güneyde savaş durmuş ve Sudan’da tetikte bekleyen güçler Darfur’da fitne ateşini yakmaya başlamıştı ve sonuç itibariyle onlarca yıldır bölgede hüküm süren klasik anlaşmazlıklar, etnik kimliğe bürünmüş ağır bir çatışmaya dönüşmüştü. Bunun nedeni altı yıl zarfında, güney halkının kendi kaderini tayini için referanduma gitmesinden önce, birleşmeden yana oy kullanmasının teşvik edilmesi yönünde, Sudan hükümetinin olumlu bir adım atmasına engel olmaktı.
“Çirkin Plan “
Fiili olarak bu hedef gerçekleşti. Sudan siyasi ve ekonomik ağır bir propaganda savaşına mâruz kaldı ve Darfur dünyadaki insan hakları örgütlerinin gündeminde ilk sırayı işgal etti. Uluslarası ceza mahkemesinden Sudan devlet başkanı Ömer Beşire ve bazı hükümet üyelerine yönelik tutuklama emri çıkartıldı ve akabinde Sudan’ı bölme planı gerçekleşince nihayet Darfur ve yine batının bu dönem içerisinde maşa olarak kullandığı ve desteklediği isyancı hareketler bile, bir anda gündemden düşüverdi ve geçmişte reddettikleri halde bu durum onları Hartum ile müzakere masasına oturtmaya mecbur bıraktı.
Ardından en büyük finansman kaynağı ve destekleyicileri olan Kaddafi rejimi düştü. Onlara indirilen en ağır darbe ise Hartum’un Çad devlet başkanı İdris Debi ile imzaladığı barış anlaşması oldu. Bunu Debi ile Darfur’daki en büyük arap kabilesi reisi arasındaki yakınlık takip etti, böylece isyancı gruplar son destekçilerini ve sığınaklarını da yitirmiş oldular. Nitekim Hartum’un Çad hükümeti karşıtı isyancılara destek verdiği gibi Debi hükümeti de onları destekliyor ve silahlandırıyordu…
Darfur dosyasının kapatılması Sudan düşmanlarının elindeki son koz değildi, öyle ki tayin edilen zamanda referanduma gidilmesi için elindeki tüm araç ve yolları kullanarak Hartum hükümetine baskı yaptılar, halbuki güney ve kuzey arasında askıya alınmış birçok dosya henüz sonuçlanmadı. Örneğin üzerinde anlaşmazlıkların devam ettiği Abei bölgesinin akibeti, kuzeyde ikamet eden güneylilerin ve güneyde ikamet eden kuzeylilerin gayrimenkulleri meselesi, sınırların çizilmesi, kuzey liman ve boru hatları kanalıyla güney petrolünün ihracı ile ilgili düzenlemeler bunların başında geliyor. Bu problemleri çözüme kavuşturmadan, sonucun ayrılıktan yana olacağı, daha öncesinde belli olan referandumda acele edilmesi istikrarsızlık ve çatışma ortamının sürdürülmesi için ortaya atıldı. Böylece bu güçlere Hartum’a müdahele ve baskı fırsatı tanınmış oldu, ayrıca Halk Hareketi’nin konumu, referandum sonrası çok daha güçlü olacaktı. Varsayılan bir oluşum statüsünde değil bir devletin bir devletle müzakeresi bağlamında değerlendirilecekti.
Elde Var Sıfır
Olaylar bu yönde devam ederken Hartum kendini sıfır noktasında buldu; oysa ki Hartum güney halkına ayrılma hakkının verilmesine kadar Naivasha anlaşmasına harfiyen bağlı kalmıştı ancak Amerika başta olmak üzere batı, söz verdiği tüm anlaşma ve yükümlülükleri üzerinden attı ve Obama yönetimi referandum için bir araya gelinmesi halinde kaldırmaya söz verdiği yaptırımları, Sudan’a yeniden uygulama kararı aldı ve güneydeki yeni devleti bunun dışında bıraktı. Ekonomik yardımlar ve borçların düşürülmesi vaatleri ise havada kaldı. Bunun yanı sıra özellikle zengin petrol rezervlerine sahip Abyei bölgesi üzerindeki çatışmalardan hareketle Hartum’dan daha fazla imtiyaz koparma hedefi ile batı Başkan Beşir’i yargılama kartını hala oynuyor.
Durum elbette bununla sınırlı kalmadı. Görünen o ki, son aylarda Darfur bölgesinde hakim olan sessizlik, bazılarının hoşuna gitmiyor ve bu kez kuzey bölgesi sınırlarına düşen Mavi Nil ve Güney Kordofan eyaletlerinde yeni bir cephe oluşturulmaya çalışılıyor. Fakat bu bölgeler geçmişte ayaklanmalar sırasında halk hareketinin kontrolü altındaydı. Ancak kuzey bölgesi eyalette gerçekleşen yerel seçimlerde halk hareketine karşı başarılı oldu. Dünyada daha önce hiç görülmemiş bir şekilde başka bir devlette uzantısı olan halk hareketi güney Sudan’da iktidara geldi. Bu durumun Sudanın egemenlik ve bağımsızlığını çiğnediği apaçık ortadadır. Özellikle eyaletteki hareketin unsurları güney hükümeti tarafından desteklenilip silahlandırılmak sureti ile Hartum’daki merkezi hükümete karşı silahlı bir ayaklanma başlattılar.
Sonuç itibari ile Sudan, güneyin kendinden kopması ile yüzölçümünün yaklaşık üçte birini ve keza petrol yataklarının çoğunun güneyde yer alması sebebiyle gelirlerinin üçte birini kaybetmiş oldu. Şimdi Amerikan yaptırımlarının altında ezilen, 37 milyar doları aşan ağır borç yükü ile devlet başkanı uluslararası ceza mahkemesi tarafından aranan bir ülke konumunda …
Diğer taraftan Güney Kordofon eyaletinde ateşi körükleyen yeni ayaklanmalar var ve tüm bunlar uluslararası camianın ve arap dünyasının ekonomik yardım ve siyasi destekten geri durduğu bir atmosferde gerçekleşiyor. Dahası Amerika günler öncesinden Sudan ekonomisini destek amaçlı Türkiye-Norveç girişimi çerçevesinde Hartum’da yapılması düşünülen uluslararası yatırım konferansının başarısız olacağını öne sürdü. Washington konferansın gündemine Güney Kordofon’daki ayaklanma hareketinin alınmasını şart koştu. Amerika’nın bu talebini reddeden Hartum’a karşı Obama yönetimi katılımcı ülke ve kurumları katılmama yönünde kışkırtması sonucu konferans belirsiz bir süre için ertelendi.
Tüm bunların ortasında Sudan, kuzeyden geçen güney petrolü kartını oynamaya çalıştı. Nitekim Hartum geçen petrol üzerinden ağır vergiler almaya hakkı olduğunu zira bunu keşfeden ve çıkarılması için alt yapıyı inşa edeninde kendisi olduğunu, güney devletinin ise herhangi bir zahmete girmeden gelirlerden hak iddia ettiğini dile getirdi.
Hartum, topraklarından geçen her bir varil petrol için 36 dolar kesmek isterken, Juba dünyada buna benzer vergilerin, her bir varil için bir ve üç dolar arasında değiştiğine dikkat çekerek bunu “hırsızlık” olarak değerlendirdi. Gelirinin yüzde doksan sekizi petrole dayanan güney yönetimi için bunun “ekonomik intihar “ mesabesinde sayılacağını söyleyerek, kabul edilebilir bir çözüme varana kadar kuzey yoluyla petrol pompalanmasını durdurmaya karar verdi. Bu adım, Hartum’un büyüyen ekonomik sıkıntılarını daha da artıracak gibi değerlendiriliyor
Görünen o ki her iki taraf bir yarışa girmiş ve her biri ötekinin daha önce pes edeceğine inanıyor.
Hartum, batının biricik müttefikini yalnız bırakmayacağından ve bir çözüm bulacağından emin . Bu noktada Abyei, Güney Kordofon ve Mavi Nil’deki ayaklanma dahil tüm dosyalar masaya yatırılabilir. Aynı zamanda yedi yüz binden fazla güneyli, hala kuzeyde ikamet ediyorlar. Hartum yönetimi ise önümüzdeki nisan ayının başlarında güneye geçmeleri gerektiğini, aksi halde yabancı muamelesi göreceklerini vurguluyor.
Kuzey yönetimi izlediği bu strateji ile güneyin problemlerini daha da artıracağına ve kuzey için daha fazla problem teşkil etmesini böylece engelleyebileceğini düşünüyor.
Dünya Bülteni için el-İslamiyye el-Yevm’den Büşra İnanç tarafından tercüme edilmiştir