Türk kamuoyunda, 90'ların başındaki Bosna savaşı sırasında oluşmuş negatif bir "Sırp" ve "Sırbistan" algısı var... İkili ilişkilerin bugün ulaştığı seviyenin çok gerisinde kalmış bu algının bir an önce gerçek duruma uyum sağlaması, yani olumlu yönde değişmesi gerekiyor ki, gelişmeye ayak bağı olmasın...
Algı ile gerçeklik arasındaki tezatın büyüklüğünün anlaşılması için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün hafta başı Sırbistan'a yaptığı iki günlük resmi ziyareti izlerken görüp işittiklerimi ve bunlardan çıkardığım sonuçları aktarmak istiyorum.
En önemlisi, Sırbistan'daki yüzü Batı'ya dönük yönetimle Türkiye arasındaki yeni işbirliğinin güçlü stratejik boyutu...
Önceki gün Belgrad'da düzenlenen "Sancak Bölgesi İktisadi Kalkınması" konulu toplantıda Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç, bu "stratejik boyut"u kendi ulusal perspektifinden bakarak şöyle teslim etti:
"Sırbistan ve Türkiye'nin anahtar konumda ortak olmaları kaçınılmazdır. İşbirliğine mecburuz ve işbirliği kaçınılmazdır. Sırbistan'ı Balkanlar'daki gelişmenin merkezi haline getirmek Türkiye ile stratejik bir ilişki kurulmadan olmaz."
İşadamlarının fark edemediği
Cumhurbaşkanı Gül de cevaben, "Böyle güçlü bir çağrı olunca buna mutlaka olumlu cevap vermek gerekiyor" dedikten sonra sözünü, yazının girişinde değindiğim "algı" sorununa getirdi... "Türk yatırımcılar Sırbistan'ı yeniden keşfedecekler. Siyasi düzeyde mükemmel ilişkiler içinde olduğumuzu işadamlarımızın henüz fark edememiş olduklarını görüyorum" dedi Cumhurbaşkanı.
Karadağ'ın 2006 haziranında ayrılması sonucu Sırbistan denizle bağlantısını yitirdi. Belgrad şimdi hem azınlıklarıyla hem de bölgedeki kilit ülkelerle iyi ilişkiler kurup diğer yandan da ekonomisini dışa açarak bu karasal kuşatılmışlığı kırmak istiyor.
Belgrad'ı Sancak'tan geçerek Karadağ'ın başkenti Podgorica'ya bağlayacak bir otoyol şebekesi ile ekonomik gelişmenin altyapısını oluşturmak, bugünkü Sırbistan yönetiminin önemli hedefi... Ve Sırbistan bu otoyolların Türk firmaları tarafından inşa edilmesinin istiyor.
Gül'e eşlik eden 42 kişilik işadamları heyetinde otoyol inşasında uzmanlaşmış başlıca Türk firmalarının temsilcileri de vardı.
Türkiye'nin Belgrad Büyükelçisi Süha Umar, Türkiye'ye verilecek altyapı işlerinin, önümüzdeki 5 yıl içinde 5 ila 7 milyar dolar arasında bir büyüklüğe ulaşacağını tahmin ediyor.
'Balkanların dengesini kuracağız'
Cumhurbaşkanı Gül, Belgrad'a geldiği pazar akşamı, aralarında bulunduğum bir grup gazeteciye Türkiye'nin Sırbistan'la ilişkilere bakışını anlattı:
"Sırp–Türk beraberliği Balkanlar'ın birçok problemini kendiliğinden çözecek. İşbirliği artık stratejik niteliğe dönüşüyor. Sırplar istiyor bunu; Balkanların dengesini kuracağız. Kosova krizi ilişkileri gölgelemedi. Onlar da farkında Türkiye'nin bütün Balkanlar'da ne kadar etkili olduğunu... Balkanların en etkili ülkesinin Sırbistan olduğunu da biz biliyoruz."
Türkiye ve Sırbistan'ın acil siyasi işbirliği alanı Bosna-Hersek'in bütünlüğünün korunması... Çünkü Sırp ayrılıkçılığı tehdidi giderek artıyor.
Cumhurbaşkanı, "Sırbistan'ın, Bosna-Hersek'in birliğine önem vermesi halinde Sırpların ayrılıkçı eğilimlerinin cesaret bulamayacağı" görüşünde.
Tadiç de Gül ile birlikte yaptıkları basın açıklamasında Bosna-Hersek'in toprak bütünlüğüne güçlü bir destek verdi.
Her şey bir yana, Tadiç'in Belgrad yakınlarında, "Türk-İslam eğitim merkezlerinin kurulması"nı istediğini Gül'e aktarmış olması, Sırbistan'ın bugün ulaştığı noktayı özetlemeye yeter.
Gül'ün Sırbistan ziyareti "tarihsel" olarak anılmayı gerçekten hak ediyor.
Gül: Herkes hesap verebilmeli
Cumhurbaşkanı, "AKP ve Gülen'i bitirme planı" belgesi hakkında, "Herkesin demokratik hukuk devletinin gereklerini yerine getirmesi gerekir" dedi
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "AKP ve Gülen'i bitirme planı" başlıklı belgenin aslının ortaya çıkmasına ilişkin yöneltilen soruyu yanıtlarken, "herkesin hesap verebilmesi, kendi sınırları içinde olması ve demokratik hukuk devletinin gereklerini yerine getirmesi gerektiğini" söyledi.
Sırbistan'a yaptığı resmi ziyaretten dönerken uçakta gazetecilerle sohbet eden Gül, "Türkiye'nin dünyadaki önem ve ağırlığının arttığı bir dönemde, iç gündemin askerin hükümete müdahale girişimleri iddialarıyla meşgul olmasına" ilişkin görüşünün sorulması üzerine, şunları söyledi:
"Kendi içinde güçlü olmayan ülke, dışarıda da hiçbir zaman güçlü olamaz. Kendi ülkende güçlü olmak ne demek? Güçlü hükümetin olacak, güçlü ordun olacak, güçlü ekonomin olacak. Yumuşak güç dediğimiz, işte demokrasi, hukukun üstünlüğü, şeffaflık, hesap verebilirlik... Bütün bunlar yumuşak güce giriyor. Herkesin hesap verebilmesi, herkesin kendi sınırları içinde olması, herkesin demokratik hukuk devletinin gereklerini yerine getirmesi, demokratik hukuk devletinin sınırları içinde kalması. Türkiye üç ayakla, yani, ekonomisiyle, ordusuyla, demokratik hukuk yapısıyla ne kadar güçlü olursa, dışarıdaki gücü çok daha fazla olur. Bu gayet açık bir şey.
Türkiye rayına giriyor
Şimdi düşünün ki, Türkiye ekonomik krizlerle çalkalanıyor olsa, dışarıda bunları yapabilir mi? Türkiye demokratik standartları çok düşük olsa, bunları yapabilir mi? Türkiye, üçte birlik bölümünün olağanüstü hal ile yönetildiği dönemlerde bunları yapabiliyor muydu? Bunlar yapılabilir miydi? Yapılamazdı. O bakımdan biz ne yapıp edip kendi memleketimizin kıymetini bileceğiz. Hepimiz birbirimize saygı, sevgi duyucağız, bu memleketi güçlü yapmak için... Herkes de kurallara tabii ki uyacak... Kurallar da gayet açık... Anayasa, kanunlar ve evrensel demokratik standartlar... Yazılı olmayanlarda da, ona 'evrensel demokratik standartlar'a uygun hareket edeceksiniz. O açıdan, Türkiye aslında bütün bu konularda da rayına giriyor."
Kaynak: Milliyet