Mısır darbesinin üzerinden daha bir yıl geçmeden idam mahkumlarının sayısı şimdiden bini geçti.. Daha önce idama mahkum edilen 529 İhvan üyesine ilave olarak dün de Minye Ceza Mahkemesi, İhvan lideri Muhammed Bedii'nin de içinde olduğu 683 kişiye idam cezası verdi. Bunların büyük kısmının müebbed hapse çevrileceği düşünülse bile idamı kesinleşecek olanların sayısı hiç de az değil. Ve üstelik yargılamalar devam ediyor, yeni idamların gelmesi artık kimseyi şaşırtmayacak.
Mısır'da apolitik devrim gösterileri en heyecanlı günlerini yaşarken İhvan, çekimser davrandığı hatta devrimden bir süre sonra bile siyasi aktör olarak geri planda kalmayı tercih eden tavrından dolayı eleştirilmişti. O zaman, bunca yıllık tecrübe, her umut sağanağından sonra dayak yiyen İhvan'ın bu tavrının anlaşılır bir durum olduğunun altını çizmiştik. Nitekim İhvan'ın doğrudan başkanlık seçimine girmesi ve kısa iktidar sürecinde takip edilen politikaların da daha çok dışarıdan cesaretlendirmelerin etkisiyle uygulandığını belirtmek durumundayız.
Belki dünya siyasetindeki yönelimleri en önemlisi bölgedeki ilişkileri ve Mısır'ın sistem içi dengeleri, aktörleri doğru okuyamamanın sonucuna ve bir de cesaretlendirmelerin boşa çıkardığı hayal kırıklıklarıyla başbaşa kaldı. İhvan'a ödetilen bedelin arkaplanında çok farklı etkenler söz konusu.
Gelinen noktada altı çizilmesi gereken bir husus Mısır karşı devriminde Suud'un etkisinin sanılandan çok fazla olduğu, bölgesel Müslüman Kardeşler'e lojistik destek veren Katar'ın da sigaya çekilmeye başlamasıyla daha net ortaya çıkıyor.
Amerika'nın Ortadoğu siyaseti açısında bakıldığında bir dönem adeta İsrail'in geri çekilerek, hatta terbiye edilerek bölgesel aktörlerin önünün açıldığı bir aralık yaşandı. Ki Türkiye'nin bölgedeki etkinliğinin artmasında bu husus belirleyici olmuştur. İkinci olarak küresel sistemin askeri ve stratejik olarak bölgesel aktörler eliyle Ortadoğu'da yeni bir denklem kurma çabası söz konusu idi. Bu stratejinin ilk habercisi olarak Obama'nın ilk dönem Kahire konuşması milat alınabilir. Son gelişmeler ışığında, bu stratejinin, yani İslam dünyasında ılımlı, sekülarizmle barışık, kapitalizme entegre olmuş bir İslam anlayışının öne çıktığı model arayışı temel olarak ortadan kaldırıldığını söylemek mümkün değil. Ancak, şimdilik planlandığı gibi gitmediği, eski ayarlara, statükoya dönüldüğü söylenebilir.
Bu süreçte öne çıkan husus, Suud'un belirleyici rol alarak Mısır'da müdahil olması bölgesel güç olarak Amerikan stratejisinde kendiliğinden rol kapmış olduğudur.
Yine bu süreçte açıklanması gerken konu, Suudi Arabistan'ın Suriye'de daha keskin, militarist, değil Batı'yla Müslüman Suriyelilerle bile barışık olmayan grupları destekleyerek, cesaretlendirerek silahlı isyana öncülük etmesi... Suriye'de keskin, uzlaşmasız grupları silahlı mücadele yoluyla Baas rejimini devirmeye teşvik edenler neden daha mutedil, ılımlı, diyaloğa açık hatta belli iddialarından vazgeçmiş görünen İhvan'a karşı savaş açıyor? Hatta Mısır için bile aynı soru sorulabilir. Neden İhvan gibi daha dışa açık, Batı ile bir şekilde teması olan bir İslamcı hareket yerine içe kapalı Selefi bir yapıya destek veriliyor?
Temel sorun Arap Baharı denilen dalganın bir şekilde Suud başta olmak üzere Batı'nın enerji musluğu sayılan Körfez Emirliklerine sıçramaması, taleplerin toplumsallaşmaması gerekiyordu. İlk elde bu Mısır'da durdurularak başarılı oldu. Zira Mısır Arap dünyasının ekonomik anlamda olmasa da kültürel ve siyasi olarak gerçek belirleyici ülkesidir. İkinci adımda Mısır'ın İhvan'a teslim edilmemesi gerekiyordu. Zira İhvan olanca dışa açık, uzlaşmacı bir mesaj verse de sonuçta toplumsal desteği olan, dünyayı diğerlerine göre daha iyi okuyacak donanımda bir hareket. İhvan'ın yataklık ettiği hareket ve düşüncenin Mısır'da iktidar olması Suudiler için dalganın kraliyet sarayına kadar geleceği korkusu her türlü komplu ve adaletsizliğin önünü açtı. İhvan'ın başarısız olması ve itibarsızlaştırılması kültürel kolları tüm Arap ülkelerine yayılmış bir hareketin ve buna bağlı siyasi tehdidin kırılması demekti.
Bu çerçevede Ortadoğu'da ılımlılar eliyle de olsa bir değişimi kontrol etme yönetme kapasitesini kendinde göremeyen ABD için statükoyu alkışlamaktan başka bir seçenek kalmadı. Bölgesel statükoyu Suud'un temsil ettiği bir döneme girilmiş oldu.
Suriye'de benzer biçimde, toplumsal dinamiklerin harekete geçmesiyle oluşacak bir değişimdense iç savaşa dönüşecek bir kaos ortamı bölgesel barıştan çok Suud ve körfezin güvenliği için tercih edilebilir durum oldu.
Ateşle oynamak, bölgenin dokusunu sekter ve etnik parçalanma ve en kötüsü bu ayrışmaların kan davasına dönüşmesi pahasına kısa vadeli bir çıkar hesabı söz konusu. Tekrar Mısır'a dönecek olursak, bu idamlar ister gerçekleşsin isterse çok az kısmı infaz edilsin, İhvan'ın siyaseten ve toplumsal olarak uzun bir süre kendine gelemeyeceği bir darbe indirilmek suretiyle yakın vadede ülkede belirleyici aktör olmaktan çıkarılmak istendiği açık. En azından büyük kitlelerin öfkesi, sistem dışına itilmesi yani terörize edilmesi pahasına, İhvan'ın örgütsel yapısı çökertiliyor. Bu hedef gerçekleştikten sonradır ki onun yerine ikame edilen Suud etkisindeki hareketlere verilen destek geri çekilebilir. Yani Mısır'ın hem toplumsal hem siyasi olarak dizaynı tamamlandıktan sonra Suriye'de şu ve ya bu şekilde uzlaşma arayışına girilebilir. <<<DEVAMI>>>