'Stratejik değer' kurbanı: Filistin ve Arakan

Obama ilk gezisini Güneydoğu Asya'nın üç ülkesine yaptı. Başkanlığının ilk döneminde önceliği Ortadoğu'ya vermiş, İstanbul ve Kahire'den İslam dünyasına seslenmişti. "Sıkılan yumrukların açılması" metaforunu kullanarak İslam dünyasını, düşmanlığa son vermeye çağırmıştı adeta.
Kahire konuşması, daha da ileri giderek kutsal kitaplara göndermelerle doluydu.

Arap Baharı'nın bu "mutlu yarınlar" vaad eden konuşmaların işaret ettiği dönüşümle alakalı olup olmadığı ayrı bir konu. Ancak yine bu dönemde İsrail Gazze'ye saldırmış binden fazla Filistinli hayatını kaybetmişti. İsrail o zaman da "meşru müdafaa hakkı"nı kullanmıştı.

Obama İslam dünyasının Batı ve özellikle Amerika ile ilişkilerine dair büyük resmi çizerken küçük ayrıntıları atlamış olmalı! Bush döneminin tehdit ve saldırı söyleminin yerini "Müslüman kökenli", siyahî bir başkanın seçildiği Amerika'nın sempatik yüzü almıştı.

Obama İsrail'in Filistin'e yaptığı saldırıyı destekliyor. Yine ölüm kusan son teknoloji harikası füzeler, "cerrah titizliği" ile "teröristleri" nokta atışı ile vuruyor. Obama İsrail'in teröre karşı meşru müdafaa hakkını bugün olduğu gibi o zaman da destekliyordu.
Cerrahi hassasiyetle yapılan, insancıllaştırılmış katliamla çocuk, sivil ayırt edilmeden top yekun Gazze'nin cezalandırıldığı bir insancıl hassasiyetten (!) söz ediyoruz.

Yeni dönemin ilk gezisini Tayland'dan başlatan Obama turu Burma ve Kamboçya ile tamamladı. Burma'ya ilk giden Amerikan Başkanı olmak gibi bir özelliği de var.

Amerika açısından bu ülkeler, Ortadoğu ağırlığında olmasa da, yeni dönemin stratejik yönelimlerinde anahtar ülke konumundalar. Özellikle Çin'in bölgesel ağırlığı ile Amerika'nın Çin ile başlayan küresel ve bölgesel rekabetinden bağımsız değil, bu ülkelerin anahtar konumu.

Çin nüfuzunu askeri ve ekonomik olarak kuşatmak, dengelemek için geliştirilen yeni stratejik konsepte uygun siyasal ve diplomatik alt yapı oluşturuluyor.

Burma'da muhalefete verilen destek ve bu ülkenin daha demokratikleşmesi yönündeki "cesaretlendirici" açıklamalar, stratejik hedeflerden bağımsız değil. Tamamen aynı olmasa da, Arap Baharı öncesi yapılan açıklamalar ve Amerika'nın tutumu arasında stratejik bağ kurmadan bu durum değerlendirilemez. Tarihleri dikta yönetimlerle dolu Uzak Doğu ülkelerinde, özgürlük vaadine karşılık Amerika'nın şefkatli elinin gezinmesi, birileri için çok duygulandırıcı gelebilir.

Siyasal tarihi Türkiye ile çok benzeşen, hatta darbe tarihleriyle bile aynı olan, askeri işgal görmemiş Tayland'ın işgalci konumu bu görüşmelerde hiç de gündeme gelmedi mesela... Müslümanların yaşadığı güneydeki Patani bölgesini işgal altında tutan Tayland, kültürel asimilasyon ve ekonomik, sosyal ayrımcı politikaları şiddetle uyguluyor.
Onlarca yıldır süren iç çatışmalar son yıllarda iyice artmış binlerce insan ölmüş bulunuyor. Patani bölgesinde İslam kültürünün, mimarisinin izlerini silmeye yönelik sistematik uygulamaları, Müslüman halkın her anlamda nasıl dışlandığını, eğitim sisteminde, devlet kadrolarında sömürge yöntemi uygulandığını bizzat gördüm. Umutsuz halk kitleleri, silahlı mücadele ve sivil yöntemler ile hak talebi arasında sıkışmış durumda.

Ama Obama'nın Tayland gezisinde Patanili Müslümanların sorunu hiç gündeme gelmedi. Çünkü büyük resme bakıyor Obama… Tayland'ın ekonomisi, stratejik konumu; bu tür küçük ayrıntıları ihmal etmeyi gerektiriyor.

Burma'da daha trajik bir çelişki yaşanıyor. Uzun yıllar dikta yönetimi altında yaşayan Burma yeni adıyla Myanmar'da, demokrasi ve özgürlük talebiyle yola çıkan muhalefet Amerika'dan destek aldı ve gücü ele geçirdi. Toplumsal talepler Burma'daki siyasal yapıyı zorladı. Amerika, oluşmuş beklentileri açısından ve yeni dönemin eşiğinde yeni bir Burma'nın müjdesini vermek için bu ülkeyi adeta kutsadı. İlk siyahî ve "Müslüman kökenli" başkan olarak bu ülkeye ilk ziyaretini gerçekleştirdi.

Kendini Çin baskısında hisseden Burma, Amerika'nın siyasi ve ekonomik desteği ile Çin'i dengelemeyi düşünüyor. Amerika ise Burma'ya vereceği siyasi ve ekonomik destek karşılığında -tabii peşinden askeri ilişki gelecek- Çin'in Güneydoğu Asya'ya, enerji hatlarına açılacağı köprüyü tutmuş oluyor.

Amerika'nın "özgürleştirici misyonu" gereği bu ülke de kendine çeki düzen verip insan hakları, demokrasi gibi konularda Batılı normları yakalaması yönünde cesaretlendirilecek.

Ama daha geçen ay binlercesinin evleri yakılarak yurtlarından sürüldükleri, toplamda milyonlarcasının mülteci ve aç olduğu, binlercesinin katledildiği Arakan trajedisi büyük resim içinde yer almayacaklar. Yani stratejik oyunun kurbanı olacaklar..

Arakanlı ve Patanili Müslümanlar büyük oyunda şimdilik kullanışlı aktörler değil. Maruz kaldıkları uygulamanın demokrasi ve insan haklarına aykırı olduğu yönünde cılız sesler yükselse de yasal baskıyı hak edecek stratejik değere sahip değiller.

İsrail ise Filistinli sivillere karşı "cerrahi titizlik"le uyguladığı katliamı desteklenecek kadar stratejik değere sahip. Aralarındaki stratejik değer farkı, katliam farkını değiştirmiyor ne yazık ki… DEVAMI>>>