Soykırım, tarih, hukuk

 

İtalya'da 'kıyım, tarihi bellek, hatırlama' gibi konuları tartışmak üzere düzenlenmiş bir toplantıya katılmaya gelmiştim. Daha birkaç gün de buralarda kalacağım.

Toplantı bence genel çizgileriyle iyi düşünülmüş ve düzenlenmişti. Benim hep düşündüğüm ve söylediğim gibi, Yahudilere uygulanan genosidin farklılığını, bir anlamda 'benzersizliği'ni vurgulamaya önem vermişlerdi. Ama bunu yaparken, aynı zamanda, bütün insan kıyımlarında, insanlığa karşı işlenen suçlarda nelerin ortak olduğunu ortaya çıkarma çabası da ihmal edilmemişti. Kamboçya veya Endonezya gibi, 'genosid' bağlamında pek fazla üstünde durulmayan konular da ele alınmıştı.

Birinci gün konuşanlar arasında bir Fransız araştırmacının yaklaşımı ilgimi çekti. 'Genosid' kavramının yarattığı sorunlardan söz ederek konuya girdi.
Tarihi araştırma yapmak için bunu kullanıyoruz diyor. Araştırma da nesnellik, serinkanlılık gerektiren bir faaliyet. Ama terim aynı zamanda 'tarihi hatırlama'nın bir parçası. Bu ise insan hayatında pek öyle serinkanlılıkla yan yana duramayan bir şey. Tamamen duygu yüklü ve sonuç olarak her türlü 'kötülük' için kullanılabilen -öyle kullanılan- bir kelime.

Jacques Sémelin'in bu ikili ayrımına ben de bir üçüncüyü ekleyeyim: Kıyım, mahiyeti gereği, otomatikman 'hukuk' disiplinini de işin içine sokuyor. Bu da, doğal olarak, bambaşka bir yaklaşım gerektiriyor. Kelimenin buradaki kullanımına duygu, tutku hiç karışmamalı. Öte yandan, tarih olmuş bir olayın kendisini incelemek, yani 'tarihyazımı', olayın hukuki yargılamasıyla da özdeş değil.

Sémelin, bu nedenlerle, 'genosid' değil de 'kıyım' demeyi tercih ettiğini söyledi (tabii, yukarıda değindiğim gibi, 'Shoah' olarak adlandırılan Yahudi kıyımını ayırdıktan sonra). Benim tercihim de böyle. Ama kitlesel öldürmelerin hukuk dilinde de farklı biçimlerine farklı adlar verilmesi gerektiğine inanıyorum. O bakımdan bu toplantı, böyle bir ihtiyacın daha çok anlaşıldığı bir aşama gibi göründü bana. Tarihi her olayın kaçınılmaz bir tekilliği var. Gene hiçbir tarihi olayı, bağlamından soyutlayarak anlamak mümkün değil. 'Anlamak' ile 'adaleti sağlamak' dediğimiz fiiller de birbirini dışlamak zorunda değildir -'anlama'nın 'hoş görmek' anlamına gelmesinin gerekmediği gibi.

Fransız konuşmacı 'genosid söylemi'nin kelime haznesinin değerlendirmesi üstüne kurmuştu konuşmasını (bu konuda yazdığı kitabı bitirmek üzereymiş). Toplumsal bilim ve tarih alanına geçmeden önce, psikoloji alanında çalışmış. Onun için terimlerin, kelimelerin kullanımının psikolojik boyutunun da farkında olarak konuşuyor.

'Yok etmek', aynı kelime. Ama oldukça farklı anlamlar içerebilir. Bu bağlamda, amaç çok önemli olabiliyor: Egemen olmak üzere yok edebilirsiniz. Namibya'daki ilk Alman komutan, bunu yapıyordu: çünkü böylece gözü korkutulan Herero'ların sağ kalanlarını Alman çıkarları için çalıştırmak niyetindeydi. İsyanı bastırma görevini ondan devralan ikinci Alman komutanı ise Herero'ları ortadan kaldırmak üzere yok etmeye girişti ve başarıya epey yaklaştı.

Bu ikisi bir anlamda tamamen farklı ve 'genosid' kapsamına girecek olanı ikincisi. Ama duygusal düzeyde baktığınızda, birinci komutanın yaklaşımı daha 'soylu' görünmüyor elbette. Bu iki değerlendirme de önemli bizim için, ama birbirlerine karıştırmadan.

 

Kaynak: Radikal