Soykırım sıkıntısı

Nisan ayının hızla yaklaşmasıyla Ermeni soykırımı konusu da baharın habercisi yağmurlar gibi, kendisini tekrar hissettirmeye başladı. Washington kaynaklı değerlendirmelere bakılacak olursa, Obama yönetimi de bu açıdan ciddi bir şekilde arada kalmış durumda.

Bir yanda Türkiye'nin ABD için artan önemi dururken, diğer yanda, "doğruların sözcüsü" olarak Amerika'daki Ermeni lobisine verdiği "soykırımı adıyla tanıma" sözü duruyor. Başkan Obama'nın bu açmazdan nasıl çıkacağını bilemediğine dair yorumlar ise artıyor.

Öte yandan, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın son açıklamaları, Ankara'nın da bu konuda çok rahat olmadığını gösteriyor. Öyle anlaşılıyor ki Dışişleri Bakanlığımız, "Obama geliyor, artık bu konu kapanmıştır" yaklaşımını benimsemeye henüz hazır değil.

Bunun aşırı ihtiyattan kaynaklanan bir durum mu, yoksa kamuoyuna yansımamış "derin bilgilere" mi dayandığı ise bu aşamada belli değil. Bu tabii ki bir "taktik" de olabilir.

Babacan'ın yaklaşımını, "İlişkilerimiz dondurucudan çıkarken, üstelik Ermenistan ile yıllardır atılmasını istediğiniz adımların atılması aşamasına gelinmişken ortamı sakın bozmayın" şeklinde bir son uyarı olarak görmek de mümkün.

Lobi, Erivan'ı rahatlatmıyor
Öte yandan, "arada kalmış" bir başka yer varsa o da kuşkusuz Erivan. Sarkisyan yönetimi soykırım konusunda geleneksel Ermeni yaklaşımından farklı bir görüntü sergileyemeyeceğini biliyor. Pragmatik nedenlerden de olsa, bunu yapmasının kendisi için bir siyasi maliyeti olacağı kesin.

Fakat Sarkisyan yönetimi, aynı zamanda, Türkiye ile başlamış olan ve yakında somut meyvelerini vermesi beklenen uzlaşma sürecini de heba edebilecek durumda değil. Bunu nedenlerini anlamak için fazla kafa yormak gerekmiyor.

Son 15 yılın deneyimlerinden sonra, Ermenistan'ın izolasyondan ve bununla gelen derin, yapısal ve kronikleşmiş ekonomik sorunlardan kurtulması için, Türkiye ile ilişkilerde normalleşmenin zaruri olduğu artık görüldü.
Erivan yönetiminin, nükleer enerji gibi, ülkeler açısından "stratejik" sayılan bir konuda bile işbirliği isteyen bir konuma gelmiş olması da zaten bu ihtiyacı açıkça ortaya koyuyor.

Ancak, bölgesel gerçekleri bırakın, çoğu kez Ermenistan'ın karşı karşıya olduğu gerçeklerden de habersiz olan veya bunlarla ilgilenmeyen Batı'daki Ermeni lobisinin Erivan'ı rahatlatma niyetinde olmadığını görüyoruz.

1915'e daha samimi bakılmalı
Diyaspora medyasını takip edenler, lobi mensuplarının, adeta "Bu son şans olabilir" paniğine kapılarak, hem Obama'nın 24 Nisan'da "soykırım" ifadesini kullanması, hem de Kongre'den bir "soykırım tasarısı"nın geçmesi için var güçleriyle çalıştıklarını kolayca çıkarabilirler.

Buna rağmen Ermeni lobisinin girişimlerini zorlaştıran faktörler de artıyor. Türkiye'nin "bağımsız tarihçiler komisyonu" önerisinin dünyada benimsenmesi, Ankara ile Erivan arasındaki uzlaşma arayışları ve Türkiye'nin içindeki önemli değişimi sergileyen "Ermenilerden özür diliyoruz" kampanyası gibi gelişmeleri burada başlıca örnekler olarak sıralayabiliriz.

Bize başından beri, Türkiye'nin ABD için hayati önemi, Türkiye ile Ermenistan arasındaki uzlaşma süreci ve Türkiye'de 1915 olaylarına farklı ve daha samimi bir perspektiften bakılmaya başlanması sonucunda Ermeni lobisinin bu kez de istediğine erişemeyeceğine inanıyoruz.

Genel konjonktür ve "eşyanın tabiatı" bizi bu görüşe sevk ediyor. Bunun doğru olup olmadığını yakında göreceğiz.

Fakat burada, her zamanki gibi, asıl üzücü olan şey, her nisan ayının gelişiyle iki milletin bu bitmeyen sıkıntıyı tekrar yaşamasıdır. Her iki taraf için bundan daha bir yolun bulunması için zaman gelmiştir.

Kaynak: Milliyet