Sosyal güvenlik açığı

 

Kapatma davasının Türkiye'yi rahatlatan bir biçimde noktalanması sonrası artık gündemin değişmesinin, Türkiye'nin daha reel sorunlarına dönmesinin zamanı geldi.

Mutlaka daha derinlemesine tartışmamız gereken sorunların başında da ülkemizin sosyal güvenlik meselesi geliyor.

Sosyal güvenlik sistemimizi bir biçimde reforme etmeyi amaçlayan bir yasa TBMM'de kabul edildi, Cumhurbaşkanlığı tarafından onaylandı ama CHP tarafından yasa Anayasa Mahkemesi'ne taşındı, sonucu göreceğiz.

Anayasa Mahkemesi yasayı iptal etmese dahi yasanın kamu maliyesi dengelerine olumlu yansıması seneler alacak ve bu arada sistem hálá çok büyük açıklarla çalışmaya devam edecek.

Sosyal güvenlik kavramı çağdaş devletlerin çok büyük bir bölümünde kısmi bir kamu hizmeti olarak algılanıyor, durum aslıında bizde de öyle ve bu nedenden de kamu hizmeti olarak algılanan bir konuya vergi gelirlerinin bir bölümünün tahsisi normal; sistemi tümüyle pirmlerle sürdürmek hem çok zor hem de sosyal güvenlik hizmetinin içerdiği kamu hizmeti fikrine bir ölçüde aykırı.

Ancak, çok normal olmayan konu sistemin bugün verdiği dev açık; sosyal güvenlik ortalama olarak prim gelirlerinin yarısı kadar açık veriyor ve bu kabul edilebilir bir denge değil.

Üstelik yaygın kanı, bu konuda net bir şey söylemek kolay değil ama artan sosyal güvenlik harcamalarının azımsanmayacak bir bölümünün etkinsizliklerden ve hatta yolsuzluklardan kaynaklandığı.

Tipik etkinsizlik örneği olarak aile hekimliği gibi bir ön denetim mekanizmasının olmayışını, ilaç kutularının optimal olmayan boyutları nedeniyle her sene çöpe atılan milyarlarca liralık ilaçları vs. gösterebiliriz; adları Ahmet, Mehmet olan hastalara yazılan jinekoloji reçeteleri de yolsuzluk örneği olsun.

Gelelim 2008 senesinin ilk altı ayının sosyal güvenlik sistemi gelir-harcama sonuçlarına.

Sistem ilk altı ayda 14 milyar YTL açık vermiş bulunuyor; bu açığın sene sonunda 30 milyar YTL'yi bulması normal ve bu tutar 25 milyar dolar anlamına gelecek.

Merkezi bütçenin 18 milyar YTL açık vermesi beklendiği hatırlanır ise, durumun vahameti daha iyi anlaşılabilir; bu mukayesenin sonucu şunu gösteriyor: sosyal güvenlik sistemi daha makul bir açık verse, yani sistemin etkinsizlikleri ve yolsuzlukları törpülense, yıllık açık 14-15 milyar YTL (on milyar dolardan fazla yani az değil) dolayına düşürülebilse bütçemiz denk bütçe olabilecek ve ekonomi çok daha sağlam temellere oturacak, istikrar daha sürdürülebilir olacak.

Ya da denk bütçe takıntınız yoksa (bende var), bu parayı eğitim, sağlık gibi çok önemli kamu hizmetlerine kaydırabilirsiniz.

2008'in ilk altı ayında sosyal güvenlik sisteminin yaklaşık 45 milyar YTL gideri, 31 milyar YTL geliri var ve ortaya 14 milyar YTL'lik açık çıkıyor ve bu açık tümüyle, hatta fazlasıyla bütçeden yapılan transferlerle finanse ediliyor.

Bugün itibariyle 16.2 milyon kişinin aktif olarak sigortalı olduğu yani sisteme prim ödediği, yaklaşık sekiz milyon kişinin de emekli aylığı aldığı ortaya çıkıyor; bu sayılar yaklaşık olarak her iki çalışana bir emekli düştüğünü gösteriyor ve kimi çevreler sistemin temel krizini burada görüyorlar zira mesela AB ülkelerinde yaklaşık her dört çalışana bir emekli tekabül ediyor ama bu durumun sistemin kriziyle alakası olmadığını da söyleyenler var.

SSK'nın bu aktif sigortalı ve emekli aylığı alanlar hesaplamalarında tuhaf bir durum da yok değil; bu sayıları da devlet veriyor ama TÜİK'in (Türkiye İstatistik Kurumu) istihdam verileriyle bir ölçüde çelişiyor.

TÜİK'in istihdam verilerine göre kayıtlı çalışan kişi sayısı 16.2 milyonun epey altında, aktif sigortalı da tanım gereği kayıtiçi olduğuna göre verilerde gözle görülür bir tutarsızlık ortaya çıkıyor zira TÜİK kayıtlı çalışan sayısını on iki milyon dolayında gösteriyor.

Kapatma davasının rahatlatıcı biçimde sonlanması bu konuların da gündeme tekrar gelmesine neden oluyor; bu durum da işin ekstra yararı.

Kaynak: Star