Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün katıldığı bir toplantıda konuşmasının önemli bir bölümünü ekonomik krize ve kriz içinde de bankacılık sektörüne ayırdı.
Başbakan'ın dikkat çeken bazı cümleleri şöyleydi:
"Finans sektöründe geçen yıl kriz yok ama geçen yılın kârı 11.7 milyar dolar; bu yıl kriz var 11 milyar dolar finans sektörünün kârı var. Finans sektörü niçin kredi çağırmaya başladı? Ne için faiz oranlarıyla oynamaya başladılar? Peki bu adil mi? Bu dürüstlük mü? Bu uluslararası krizi kendisi için ranta, fırsata dönüştürmek değil mi? Ben de diyorum ki, elinde bir imkân varsa bunu değerlendir. Kim için, halk için, KOBİ ve girişimciler için... İnanıyorum ki, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu da bunu yakın takibe alacak ve değerlendirmesini yapacaktır. Çünkü BDDK bunun için vardır."
Yani Başbakan diyor ki, bankalar müşterilerine riskine ve fiyatına bakmadan kredi versinler, eski kredi fiyatlarını değiştirmesinler.
Benim Başbakan'a bir önerim var: Doğrudan kendisinden talimat alan iki büyük bankamız var, devlete ait: Ziraat Bankası ve Halkbankası. Bugünden tezi yok Başbakan bu iki bankanın yönetim kurulu başkanlarını ve genel müdürlerini çağırsın ve talimat versin. Bu iki banka da basit bir duyuru yapsınlar, kimin, hangi şirketin bankasıyla sorunu varsa gelsin, desinler, onlara iyi şartlarla kredi veriyoruz.
Böylece özel bankalar, açtıkları kredileri geri çağırarak veya yeni faiz pazarlığı yapmaya kalkışarak işledikleri büyük kabahatin cezasını bütün müşterilerini kaybederek çeksinler.
Madem Başbakan haklılığından bu kadar emin, dediğim gibi versin talimatını iki bankaya, çözsün işi.
Ama çözsün işi demem lafın gelişi, versin talimatı ve görsün bakalım bizzat kendisi tarafından atanmış bile olsalar o genel müdürler, o yönetim kurulu üyeleri Başbakan'ın talimatını yerine getiriyor mu getirmiyor mu?
Başbakan talimat verdi diye böyle riskine ve fiyatına bakmadan kredi verecek hem de neredeyse bütün özel sektöre kredi verecek bankacı bulamazsınız. Çünkü yürürlükteki Bankalar Kanunu, kredi batırarak bankasını zor duruma sokmayı 'zimmet suçu' kabul ediyor ve zimmet fiili sadece kişisel olarak sizi değil sizinle aynı soyadı taşıyanların tamamını ve 'kaynı'nızın ailesini de kapsıyor, bir anda hayatta sahip olduğunuz her şeyi kaybedebiliyorsunuz bu yasaya göre.
Başbakan, doğrudan veya dolaylı olarak bir yarı kamu bankasının bütün yöneticilerini, bir medya şirketinin alımında kullandırılan kredi sebebiyle böyle hapse girme riskine sokmuş durumda zaten. Öteki kamu bankalarının yöneticileri, ortaya somut bir kaynak konmadan, mesela bütçeden bir 'görev zararı' kalemiyle para bu bankalara aktarılmadan, Başbakan'ın talimatını yerine getirmeyeceklerdir.
Başbakan bankaları boşuna tehdit ediyor, BDDK'yı da boşuna göreve çağırıyor.
Başbakan herhalde 'Almadan vermek Allaha mahsusdur' sözünün anlamını benden daha iyi biliyordur. Bankaların kredileri için de bu söz geçerlidir.
***
Türkiye başarılı olması halinde bütün dünya için örnek oluşturabilecek yepyeni bir ekonomi yönetimine girmiş bulunuyor. Sopayla, fırçayla yönetim.
Bakalım sopayla ekonomi yönetiliyor muymuş, bakalım siz sopayı gösterince piyasalar ne yapıyormuş?
Kaynak: Radikal