Sonsuzluğu adımlıyor Furkan

Mart ayı sonunda Kayseri’ye ikinci kez gitmeme vesile olan davete icabetimde  beni bir konferans için çağırma lütfunda bulunan İktibas Camiası’nın hatırı kadar, Furkan’ın hatırası da etkili oldu.  Furkan’la ilgili ziyaretler, Kayseri yolculuğumu daha da anlamlı kılacak, diye düşündüm.  Mavi Marmara yolculuğundan eksikliğim yüzünden Furkan’a ödenmemiş bir borç her zaman var olacak. Furkan hepimiz adına ödenmesi gereken vicdan borcunu hayatıyla ödedi Gazze yolunda.   

Her zaman gençlikteki yozlaşmadan söz etmeyi seviyoruz. Furkan, gençlere özgü masumiyetin ve canını verecek kadar yüksek ideallere bağlılığın yeni kuşaklardaki örneği. Onu yetiştiren anne, baba, nasıl insanlar acaba… Furkan nasıl bir evde yetişti…

Yurt içi-yurt dışı ziyaretçilerinden daralmış olabilecekleri geliyor aklıma, yine de denemek istiyorum, kısa bir akşam ziyareti için ricada bulunmayı. Kabul ediyorlar.

Böylelikle Kayseri günleri uçaktan inip de misafir olacağım eve yerleştikten hemen sonra Furkan’ın anne ve babasını Alpaslan Mahallesi’ndeki evlerinde ziyaretle başlıyor. Aydınlık, göze fazla gelen nesneler barındırmayan bir ev girdiğim. Kalabalığın seslerini düzene sokan bir dinginliği var odaların havasının.  “Hepimizin sınavıydı gemi”, diyor anne, Nimet Hanım. Furkan artık herkesin oğlu, sadece Türkiye’nin değil dünyanın dört bir tarafından insanlar aileyi ziyarete geliyorlar.  Yasını kendi içinde, hayatında bir yere yerleştiren aydınlık yüzlü anne, tahmin edileceği üzere taziye cümlelerinden hoşlanmıyor. Gerçi duygularını açıkça ortaya koyamamanın getirdiği bir gerilimi hissedemiyorsunuz yüz ifadesinden veya sesinden. Tarif edilmesi zor acınız konusunda kendi içinizde bir şeyleri yoluna koymuşken biri gelip yeniden başlangıç günlerine dönmeye zorluyor sizi. Acınızı kendi içinizde yaşamaya devam ediyorsunuz elbet, ama muhataplarınız bazen onu kendi halinizde yaşayarak yeniden tarif edebilme gücü kazanmayı bile çok görüyorlar size: Şehit annesi acı çekmemeli, çekse de belli etmemeli… Üzüntü ifadelerine yakıştırmıyor, kendi biçtiği yas giysisini giymeye çağırıyor ziyaretçi.  “Gurur duyuyorum da demedim on aydır, gurur kibre çekilir diye çekiniyorum, ama Rabbime hamd ediyorum hep” diyor Nimet Hanım.

Furkan’ın yaşadığı ev, onun ideallerinin ışığıyla böylesine ferah. Babası Ahmet Bey’le konuşurken de aynı izlenimi ediniyorum: Her zaman döneceği beklenen yolcu o, ne kayıplara karıştı ne de yıkıcı sorular bıraktı ardında.

Sehpa üzerindeki menekşeler ve kavanozdaki havuzda, Furkan’ın tabii çevresinin renkleri dile geliyor. Nimet Hanım’dan izin alarak kavanozdaki balığın resmini çekmek istiyorum. Şehit’in annesinin samimi kabulünün bir hatırası olsun.

Kayıplara karışmadı Furkan, bir yandan sonsuzluğu adımlarken Kayseri evlerinde yaşıyor.
 Furkan’ın yolculuğu Hazreti Hüseyin’in yolculuğuna benziyor bir yerde. Zulme tanıklık etmekle kalmak yerine, canını tehlikeye atmayı göze alarak yollara düştü Mavi Marmara yolcuları. Konuk olduğum evin sahibesi Ayşe Hanım, ilkokul çağındaki oğlu Ahmet ile birlikte başköşesine yerleştirdi Furkan’ı, onun için bir köşe düzenledi evinde. Furkan’ın cenazesinde dağıtılan fotoğrafıyla açıldı köşe giderek genişledi. Her tarafta karşısına çıkan bir  Filistin kartpostalının aynısını çizdi Ahmet, “Kalbimiz Filistin’le” diyerek, maddi yoksulluğa terk edilen Afrika’dan bir resimle yerleştirdi köşeye.  Ahmet’in köşesi mazlumların dertlerini kendine dert edinen Furkan’ın yüreği gibi,”insanlığın vicdanından süzülen” gemilere açık.

Kayseri’den ayrılmadan önce Furkan’ın mezarını ziyarete gidiyorum. Şehrin güneyinde, Reşadiye köyündeki mezar Alidağ’a bakıyor. Ziyaretçi akını nedeniyle yeniden düzenlenmiş mezar yeri, temiz, bakımlı görünüyor. Çiçekler çimenler içinde mutlu, sessiz Furkan, sonsuzluğu adımlıyor.“kabrinde yatıyor” diyemiyor, öyle göremiyorum ve Erciyes kadar yüce, Ali Dağ kadar kendine has kişiliği karşısında selamla eğiliyorum.

Üzeri sarı çiçeklerle kaplı yalın kabri aklıma Kuddusi’nin “Vasiyet”inden  birkaç mısrayı getiriyor:

Şimdi göğün beni öpen yerinde uyuyorum
Unutmayın ki
Kar yağdığında tenim üşümesin
Beklemekle geçmişti ömrüm
Yeni bir bekleyiş var uykumda
Rüyalarım andığınızı fısıldıyor
Ruhum neşeli, bedenim sıcak
Dağılmadan duruyorum...

Şehre dönerken ziyaret arkadaşlarım bir anekdot aktarıyorlar, Furkan’ın kabriyle ilgili. Otuz yıl önce işte bu kabristandan altı erkek ve altı kadın için mezar yeri alıyor Furkan’ın ailesi. Daha sonra ölçüm yapıldığında bir kişilik fazla yer alındığı çıkıyor ortaya. O fazla yer de Furkan’a nasip oluyor işte. Burada bir işaret yok mu gelecek şehadete…

Bana öyle geliyor ki şehitin ailesi herhangi bir genç ölümünde mümkün olamayacak kadar teselli sebebine erişiyor, herhalde sonsuzluğu adımlayan evlatları için sunulan işaretleri görmeye açılan yürekleriyle…