Kendilerini, 'sosyalist', 'komünist', 'devrimci', 'ilerici' diye birtakım sıfatlarla tanımlayanların bir kesimi, ülkede demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri savunanları kendilerince karalamak amacıyla 'liberaller' diye adlandırıyorlar. Memlekette onlara göre bir hakiki sosyalistler, devrimciler var, bir de burjuvazinin adamı olmuş demokrasi peşinde koşan 'liberaller.'
'Liberaller' tanımından pek hoşlanan solcularımızın büyük kısmı, milliyetçilikle militarizm arasında gidip gelenlerden oluşuyor. Bu kesimlere göre Ergenekon soruşturması 'ABD'nin oyunu'. Daha insaflı olanlarını ele aldığımızda da, 'Bu, AKP'nin oyunudur. AKP'nin derin devletini kurma girişimidir' gibi bir dil kullandıklarını görebiliyoruz.
Bu ülkede son 50 yılda 3.5 askeri darbe olmadı mı? Bu darbeler seçimle gelenleri, Meclisi ortadan kaldırıp, genellikle solcuları, muhalifleri ezmedi mi? Darbecilerle kendilerini akraba zannetmenin neresi solculuk, devrimcilik, sosyalistlik?
***
Ben kendimi 45 yıldır sosyalist olarak tanımlıyorum. Neden sosyalist olmuştum? Dünyada ve Türkiye'de hakkı yenenin, ezilenin, hakkını arayamayanın yanında olmak için. Bu nedenle ben kendimi Kürtlere hep yakın hissettim. Onların taleplerine kulağım açık oldu. Onların haklarını en kötü baskı koşullarında bile savunmaktan vazgeçmedim.
Alevilerin, kimlik talepleri, Sünni kesimlerden gelen dışlayıcı baskılar karşısında kendimi Alevilerle birlikte tanımladım. Kendimi Alevi gibi hissettim. Bu nedenle beni birçok yerde Alevi sanırlar.
Üniversite kapısından çevrilen başörtülü kızların derdini, çaresizliğini dert edindim.
Ermenilerin acılarını kendi acım sayarım. 1915'in ne büyük bir acı olduğunu anlamayı devrimciliğimin bir parçası olarak görürüm. Yahudi düşmanlığına da hep karşı koydum, bundan böyle de karşı koyarım.
Eşcinsellere yönelik baskılara karşı koymanın en çok solcuların görevi olduğuna inanırım. Kadınların ikinci sınıf yurttaş olarak algılanmasının, siyaset alanının dışına itilmesinin bir toplumun demokratik ve özgür bir toplum olmasını imkânsızlaştırdığını düşünürüm ve savunurum.
Solculuğun temel ölçülerinden birisinin halka güvenmek olduğu gerçeğinin bilincindeyim. Darbelerden medet umanların, darbeseverlerin halkın en uzağında duran bir anlayışın temsilcileri olduklarının bilincindeyim.
Milliyetçilikle solculuk arasında bir akrabalık, bir yakınlık olmadığının farkına varmak için kapsamlı bir siyaset teorisi bilgisine ya da siyasi mücadele deneyimine gerek yoktur. Milliyetçi solculuğun Nazizm, yani Nasyonal Sosyalizm olduğunu ortalama bir genel kültürü olan ve siyasetle pek ilgilenmeyen bir insan bile bilmek durumundadır.
Yukarıda saymış bulunduğum 'iki kere iki eşittir dört' basitliğindeki, neredeyse ilköğretim düzeyindeki doğrular, ülkemizdeki kendini bilgili ve kültürlü olarak algılayan bazı kesimler tarafından bir türlü kavranamıyor. 'Demokrasi dersi'nin yani bir diğer ifadeyle demokrasi konseptinin ilkokul ve ortaokul müfredatlarında olmayışı eğitimi eksik kılıyor. Bu nedenle belli temel evrensel bilgilerin ve ilkelerin sürekli tekrarlanması gerekiyor.
***
Çoğunun nerede durduğu belli olmayan bazı kesimler, demokrasiyi, özgürlükleri savunanları, her noktada 'ama' demeden militarizme, ırkçılığa karşı duranları, 'liberal' olarak tanımlıyorlar ve onları damgaladıklarını düşünüyorlar. Onlardan daha yukarıda bir yerde durduklarını sanıyorlar. Bu kesimler kendi içinde homojen de değiller. Eski tüfek komünistlerden de, İstanbul burjuvazisinin temsilcileri içinden de, yeni yetme solculardan da, farklı meslek gruplarından Kemalistlerden de, ülkücü milliyetçiler içinden de, kendi kafasında yarattığı bir liberal şablonuna göre birtakım insanlara düşmanlık yapanlar var. Aralarında dolaylı, ya da dolaysız bir ittifak oluşmuş durumda.
Kayıtsız şartsız demokrasiyi savunan 'liberal' de; sen nesin be kardeşim? Solcu musun? Devrimci misin? Sosyalist misin? Ne alakası var? Ergenekon davasından ve darbeci paşaların başına gelenlerden ötürü neredeyse üzüntüden karalar bağlamış durumdasın.
Milliyetçi saldırganlığa karşı durmadan, Hrant Dink için gözyaşı dökmeden, Ahmet Kaya'ya yapılanlardan utanç duymadan, her koşul altında ezilenin, sömürülenin yanında olmadan solcu olunamayacağını bilmiyor musun?
Demokrasinin en çok emekçilere gerekli olduğunu, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün en çok toplumun muhalif kesimlerinin talebi olması gerektiğini bilmez misin? Bilirsin de neden demokrasiyi ancak 'liberaller'in savunacağını düşünürsün?
Aslında, devrimcilik, ilericilik, solculuk, sosyalistlik ilk kez gerçek bir hesaplaşma yaşıyor. Şimdiye kadar 'emekçiler' deyince iki ABD aleyhtarı slogan atıp gösteri yapınca solcu olunduğu sanılıyordu.
Solculuk şimdi bu ülkenin değişmesi, darbelerden kurtulup, demokratik bir ülke haline dönüşebilmesi, Kürt'ün, Alevi'nin, emekçinin ezilenin hakkının hukukunun savunulması olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor.
Halkına güvenip güvenmediği noktasında bir testten geçiyor.
Özgürlük ve demokrasi sınavından geçiyor...
Kaynak: Radikal