Sizi muhatabınız belirler...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın partisinin istişare toplantısının açış konuşmasını dinledim... Konuşmasında polemik muhatabı kimdi? Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi...

CHP yönetiminin gradosu ne? 'Açık bırakılan telefondan' siyasal kriz çıkarmaya yönelik ucuz bir fırsatçılık.

Önceki gün CHP Lideri Deniz Baykal ne diyordu?

'Ana muhalefet partisinin genel merkezinde, Genel Sekreter'in odası devletin güvenlik güçleri tarafından dinlendi ve derhal bir dinci gazeteye servis yapıldı.'

CHP Genel Sekreteri ne diyordu?

CHP Genel Sekreteri Önder Sav da, eski Bolu Valisi Ali Serindağ ile parti genel merkezinde yaptığı görüşmenin, 'devlet içinde örgütlenmiş bir şebeke tarafından dinlenerek bir gazeteye servis edildiği'ni iddia ediyordu.

Ne çıktı?

Genel sekreterin telefonu açık unuttuğu anlaşıldı.

Belli ki...

Demokratik ülkelerde halkın siyaseten en büyük güvencesi sayılan ana muhalefeti...

Bizim ülkemizde özensiz, dikkatsiz, gayrıciddi, üstelik de dürüst olmayan bir anlayış yönetmekte.

Bunu muhatap alan bir siyaset kanatlanır mı yoksa zaman içinde muhatabının körlüğü nedeniyle şaşılaşır mı?

* * *

Tüm medyanın da bu anlayıştan büyük oranda nasibini aldığını görüyoruz...

Haber çarpıtma var...

İşine gelmeyen haberi görmezden gelme var...

Baştan aşağı yalan yanlış haber için özür dilememe var.

CHP yönetiminin telefon fiyaskosundaki üslubu, sağlı sollu herkesi sarıyor.

Herkes ve her şey tuhaflaşıyor.

* * *

Dışişleri Bakanı Ali Babacan, 'Türkiye'de Müslüman çoğunluk da dini özgürlükler ilgili sorun yaşıyor' diyor.

'Türbanlı öğrencilerin' üniversiteye grip girmemesi 'rejim tartışmasına' dönüşebiliyor...

AK Parti hükümeti, 'seçmeli din dersi' konusunda Alevilerin şikayetini görüşen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararına uymayabiliyor.

Malatya'da Zirve Kitabevi'nde 'misyonerlerin' vahşice yok edilmeleri ise, 'dinsel özgürlükler' konusunda şikayetçi olanların gündeminde pek de yer almıyor...

Gözlerimizin önünde yaşanan bu yüz kızartıcı rezalet çok şiddetli yığınsal bir demokratik tepkinin konusu olmuyor.

Yabancı gazeteler ise AK Parti belediyelerinin 'içki' konusunda sinsi baskılar yaptığı iddiasında...

Üstelik bu inanış sadece yabancılarda değil, 'kimsenin kimseye musallat olmadığı özgür bir Türkiye' isteyen ve AK Parti'yi 'dünyalaşmaya' yönelik her adımda tavizsiz desteklemiş çevrelerde de yaygın...

* * *

Bir de, gene gündemde, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Türkiye Cumhuriyet'i vatandaşlarına 'nizam' vermeye yönelik öğütleri var.

Flört...

Zina...

Parfüm...

Kadın-erkek arkadaşlığı...

Fetvacılara göre mi yaşanacak yoksa çağa, evrensel hukuka, bireysel tercihlere göre mi?

Bu da bir tartışma konusu.

* * *

Özetle, herkes şikayetçi.

Neden şikayetçi?

Baskıdan.

Laikçilerden Müslümanlara...

İnançlılardan inançsızlara...

Sünnilerden Alevilere...

Müslümanlardan gayrimüslimlere...

Günah işlemek istemeyenlerden, cehennemde yanmak isteyenlere...

Herkes diğerinin ' baskısından' söz etmekte.

* * *

Baskıdan söz ediliyor...

Baskıdan şikayet ediliyor ama...

Tüm baskıları topluca ortadan kaldıracak bir 'özgürlük ortamından' fazla dem vuran kimse yok.

Mağdurların kendileri bile tam bir özgürlükten yana değil sanki.

Herkes kendi özgürlüğünü istiyor ama 'başkasının' özgürlüğünü engelleme fikrinden de uzaklaşmıyor.

Baskıdan kurtulup, toplumsal kalıcı bir özgürlüğe nasıl geçilecek bu şartlarda?

* * *

Bunun tek bir cevabı var:

Herkesin tek ve ortak meşru ölçüsü, 'temel hak ve özgürlükler' olunca.

Niye kimse herkesin ortak şikayetini çözecek bu ölçüye sahip çıkmıyor?

İşte orada mesele iç siyasete geliyor.

Kendi şaşkınlığını rejim sorunu haline getirmek isteyen fırsatçı bir ana muhalefet...

Ve onu muhatap alarak yeryüzünden kopuşunu hızlandıran bir iktidar var ise, ülke sorunları kolayından çözülmez.

Yaşadığımız günlerdeki gibi irtifa kaybede kaybede tükeniriz.

* * *

Hazır 'istişare' için toplanmışken Ak Parti de düşünmelidir...

Bunca başarıdan ve yüzde 47 oy oranından sonra nasıl bugünlere gelindi?

Çünkü önceleri muhatap 'dünya' idi, şimdi muhatap Ankara'nın yerel sığ siyasetçisi.

Hiç unutulmaması gereken kural şudur, 'insanı muhatabı belirler.'

Ve de galiba 'Ankara'yı ciddiye alan, Türkiye'yi dönüştüremez.'

 
Kaynak: Star