Amerika'da ilk siyah Başkan'a yol açılıyor mu?
Siyasette ancak 'değişim'le, 'yeni'yle başarı yakalanıyor!
WASHINGTON
Siyasette değişim... Yeni ile eski... Geleceği geçmişte arayan ya da geçmişte kalan... Güzel bir gelecek umudunu aşılarken gençliği de kucaklayan...
Siyasette başarı ya da başarısızlığın ipuçları böyle bir çerçevenin içinde yer alıyor.
Barack Obama ile Hillary Clinton arasındaki adaylık yarışına bu pencerelerden bakınca, benim gördüklerim şöyle özetlenebilir:
Obama, adaylık için değişim bayrağını açarak yola çıktı. Clinton'ların daha çok yerleşik düzen içinde yürüdüklerini anlattı.
Yine Obama, yeni politika istikametinde yürürken, Clinton'ların 'eski'yi temsil ettiğini, geçmişte kaldığını sergiledi.
Belki daha önemlisi:
Geleceğe dönük olarak aşıladığı 'umut'la, siyah olsun beyaz olsun Amerikan gençliğinin desteğini bugüne kadar görülmedik biçimde arkasına aldı Obama.
Böylece Clinton'ları yendi!
Yendi mi?..
Evet öyle.
Bu işin bittiğini şimdilik bir tek Hillary Clinton'ın fark edemediği, bu yüzden medyada alay konusu olmaya başladığı görülüyor.
Obama'ya karşı Clinton'ın adaylığına onay vermiş olan New York Times cuma günkü başyazısında, Obama'nın ipi artık göğüslediğini, Clinton'ın daha fazla uzatmadan, Demokratların birliğinin sağlanması ve sekiz yıllık Başkan Bush döneminin kapanması için çekilmesi gerektiğini savundu.
Önceki gün piyasaya çıkan Time ve Economist dergileri de kapakta Obama'nın adaylığını ilan ettiler.
Kısacası:
Kasım ayındaki Başkanlık seçiminde, Cumhuriyetçi John McCain'e karşı Demokrat Barack Obama yarışacak.
Güncel sorulara gelince...
Bir siyahın başkanlığına hazır mı Amerika? Bu nedenle beyaz oylar, Cumhuriyetçi adaya, McCain'e kaçabilir mi? Obama'nın adaylığı Amerika'daki siyah-beyaz ayrımını körükleyerek, ırkçılık hayaletini canlandırabilir mi?
Bu sorular kulağa çalınıyor.
Belirtmekte yarar var:
Hillary Clinton cephesi, "Amerika, bir siyahın başkanlığına hazır mı?" sorusunu fazlasıyla parmakladığı için belden aşağı vurmakla suçlandı. Aşırı kibirli olmakla eleştirilen Clinton, bir de ırkçılık damgası yiyerek Obama karşısında puan kaybetti.
Sekiz yıllık dönemin sonunda Başkan Bush, tarihin kaydettiği en az sevilen başkan unvanını kazanmış durumda. Popülerliği yüzde 30'u ancak buluyor ki, bu oran Watergate dönemindeki Başkan Nixon'ın bile gerisinde.
Bush'un yerlerde sürünmesinin iki nedeni var:
Biri savaş ve güvenlik.
Diğeri ekonomik kriz.
Kendini güvenlik içinde hissetmeyen, Irak Savaşı'ndan mutlu olmayan, ekonomik kriz nedeniyle geleceğini iyi görmeyen Amerikalı seçmenin, sekiz yıllık bir Cumhuriyetçi dönemin sonunda, oyunu yeniden bir Cumhuriyetçiye, McCain'e vermesi kolay değil.
Obama'nın şansı burada.
1960'lı yıllardan beri ilk kez bütün göstergelerin Demokrat bir adaya şans tanıdığı belirtiliyor.
Ama buna karşılık, Obama-Clinton mücadelesinin Demokratları ırksal ve sınıfsal bakımdan bugüne kadar olmadık biçimde bölmüş olması da bir başka olgu. Bu olumsuzluğun, Demokrat oyların Obama'dan kaçmasına yol açabileceğinden söz ediliyor.
Buna karşılık, gerçek kampanyanın başlamasıyla birlikte Demokrat saflarda havanın değişeceğini, Irak'ta savaşı baştan beri savunan Cumhuriyetçi McCain karşısında Demokrat oyların Obama'da toplanacağı belirtiliyor.
İnşallah!
Daha önce de yazmıştım. Amerikalı olsam oyumu Barack Obama'ya verirdim.
Umumi arzu üzerine, Üzgünüm Leyla 4...
Biliyorum, Fenerli dostlar çok üzgün. Ben de onları daha fazla üzmek istemiyordum. Hele kapalı tribünde açılan o pankartı elimden gelse kaldırırdım, daha fazla üzülmesinler diye. Ama ne yapayım ki elimden gelmedi. Pankartın üstünde hınzırca kocaman yazmışlar, "Çocuklar inanmayın demiştik!" Fenerli dostlara bunu ben de çok söyledim ama nafile, inanmadılar bana. O sanal zirveyi gerçek sandılar. Trabzon'dan gol haberleri geldikçe, kendimi onların yerine koyarken içim burkuluyordu. Bir ara vazgeçtim, Üzgünüm Leyla 4'ü yazmaktan. Ama öylesine bir baskı yedim ki direnemedim. "Üzgünüm Leyla 4'ü ve Selahattin Duman'ın mesajlarını bekliyoruz" diye üstüme üstüme geldiler. Mahalle baskısı bu! Üstelik sarı-kırmızılı mahallenin baskısı. Ayrıca baktım reyting vaziyeti de fena değil, fikrimi değiştirdim. Ali Sami Yen'de, tribünlerde dün akşam olağanüstü mutluyduk. Hakan Şükür'ün, Arda'nın enfes asistiyle attığı şık gol ve Hakan Balta'nın füzesiyle kendimizden geçtik. Selahattin Duman'ın mesajlarını Fenerli dostların cep telefonlarına yönlendirdim. Ama öğrendim ki çoğu seruma bağlanmış, sabit bakışları tavana dikili, Zeki Müren'den "Üzgünüm Leyla"yı dinlemeye geçmiş garibanlar... Dün gece de aslanlar gibi oynayan topçularımızın hepsinde 'ruh' vardı. Şimdi bu ruhu uçup gitmemesi için sağlam kazığa bağlamak ve kalıcı başarıların altyapısını bir an önce oluşturmak göreviyle karşı karşıya Galatasaray yönetimi. Hepsini yürekten kutluyorum. Son söz: Şampiyonluğu bileğimizin hakkıyla kazandık.
Kaynak: Milliyet