Birçok dostumdan farklı gördüğüm, Kılıçdaroğlu-Fırat tartışması üzerine, katılmayacakların çok olacağını bilerek yazacağım:
Kemal Kılıçdaroğlu başta üç konuyu ileri sürmüştü: 1/Dengir Fırat'ın mahkemece reddedilmiş bir dilekçesini "müfterilik" olarak nitelemişti. 2/Fırat'ın ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğu şirketin Ukranya'ya ihracatı "hayali" idi: 3/Aynı şirketin ürününü yurtdışına taşıyan bir kamyonda uyuşturucu yakalanmıştı.
Kılıçdaroğlu iyi yetişmiş ve çalışkan bir bürokrattı; uzun sayılabilecek süre başarıyla Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü yaptı, 2000 yılında CHP'ye girdi, 2002'de milletvekili seçildi; anamuhalefet partisinde yüklendiği önemli görevini, enerjisi ve samimiyeti azalmadan sürdürüyor.
Bu kadar yıl memuriyet yapmış, ülkemizin yargısını, ihracat bürokrasisini, uyuşturucu kaçakçılığını bilen bir kişinin, yukarda özetlediğim ithamları dile getirmesinin uygun düşmediğini düşünüyorum.
Fırat ithamlar karşısında bana göre söylemesi gerekenler yerine, fotokopilerden cümleler okudu ve karşısındakini suçladı, sonuçta başarısız sayıldı. İlk basın toplantısında, karşı tarafı itham etmeden, "benim hayali ihracatla da, uyuşturucuyla da ilgim yok" deyip bitirmeliydi.
Perşembe günkü tartışmanın, birçoklarının söylediğinin aksine, bütünüyle siyasal hayatımıza bir şey kazandırmadığını, tam tersine kaybettirdiğini düşünüyorum.
Şimdi, yukarda yazdığım sırayla, iddialar hakkında görüşlerimi
belirtmek istiyorum:
Eğer, mahkemece kabul edilmeyip reddedilen her dilekçeyi yazana "müfteri" denilecekse, ülkemiz müfterilerle doludur! Çünkü her yıl yüz binlerce dilekçe mahkemelerce reddedilmektedir. Hele, bu işlemler sürecindeki bir başbakanlık onayını gösterip, "Bak, senin genel başkanın bile yazdıklarının iftira olduğunu kabul etmiş" denmesi, o düzeydeki tartışmaya yakışmadı, Kılıçdaroğlu'na ise hiç yakışmadı.
Yıllardır, ihracat yapan firmaların, en üst düzeydeki yöneticileri, hayali ihracat suçlamasıyla mahkemelere taşınmaktadır. Bunların arasında yüzlerce milyon dolarlık ihracatın toplam sayılarını sadece aylık raporlarda gören yönetim kurulu üyeleri de çoktur. Küçük ya da büyük herhangi bir ihracat işlemini, hayali ihracat savıyla mahkemeye taşımak için müfettiş raporuna da gerek yoktur, bir ihbar yeter!
Her mahkemenin her kararı da ihracatın hayali olduğunu göstermez. Bahsedilen olayın hayali ihracat olduğu ya da olmadığı tartışmada kanıtlanmamıştır, zaten kanıtlanamazdı.
Tartışmada ele alınan uyuşturucu yakalanma olayı da, siyasal karalama için kullanılmamalıydı. İddia, çok karşılaşılan tipik bir uyuşturucu kaçakçılığıdır: İhracat malı taşıyan kamyonun bir yerlerine uyuşturucu saklanması, ihbarla yakalandığında, çoğu kez, şoförden önceki birinci, nihayet ikinci halkadan önceki suçluların bulunamaması. Herhalde polisin her hafta karşılaştığı böyle bir olayın benzerinden yola çıkarak, olaydaki ihracat firması yöneticilerinden birini, "uyuşturucu kaçakçılığına adı karıştı" diye itham etmek doğru olmamıştır.
Bu yazdıklarımı okuyanlar,
"Siyaset dediğin bizde böyle olur!" diyeceklerdir; doğrudur "Böyle oluyor", böyle olduğu için de "Biz böyleyiz"!
Sağlıklı mutlu bayramlar dilerim.
Kaynak: Radikal