Bu iş, gittikçe sarpa sarıyor. Bu sürecin politik sonuçları ne olursa olsun uzun vadede zihinsel travmaları daha derin olacak.
Yalıtılmış bürolardan çıkıp halkın arasına girdikçe, büyük şehirlerin aldatıcı albenisinden sıyrılıp gerçek hayatın nabzının attığı Anadolu'ya, ilişkilerin daha gerçek olduğu ortamlara girdikçe şimdilerde açılan, ilerde daha derinleşme ihtimali olan yaranın sızısı daha bir hissediliyor...
Yaradan kastettiğim, olayın muhtemel politik sonuçları değil. Politik sonuca ilişkin kullanılan dilin anlam kırıcı, vicdan kanatıcı, akıl kamaştırıcı bir muhteva etrafında cereyan ediyor olması...
Baştan beri uyardığım bir çılgınlık hali yaşanıyor ve kullanılan din dili reel siyasetin argümanı haline getiriliyor. Fikirler, düşünceler, itikadî meseleler araçsallaştırılarak politik kavgaya kurban veriliyor.
Varoluşunu dini bağlamda tanımlayan yapıların birbirleriyle olası anlaşmazlıkları, mücadeleleri söz konusu olduğunda ilk önce feda edilen husus; neyin dini, neyin politik, sınıfsal, etnik ve de teolojik olduğunun karıştırılmasıdır. Dini argümanlarla yapılan tartışmalar, kökeni dini sanılan anlaşmazlıklar, din adına verildiği sanılan kimi mücadeleler; aslında son derece seküler bir alanda cereyan edebileceği ve uluslar arası stratejik bir güç mücadelesi ile ilgili olabileceği gibi, bunların sınıfsal, ekonomik nedenleri de olabilir. Burada kullanılan dilin dini kavram ve terminolojiden ödünç alınmış olması çoğu okumuş-yazmış aydınları, hoca efendileri şaşırtabilir. Zaten olayın bunca hasar vermesinden korkulmasının nedeni de; neyin dini, neyin siyasi güç mücadelesi çerçevesinde kabul edilmesi gerektiğinin ayırt edilememesidir.
Bu durumla çok alakasız gibi görünen ama seküler zihniyetin okul kitaplarında bile tekrarlanan en çarpıcı örneklerden biri; Galileo'nun engizisyonda yargılanmasına neden olan, modern bilimin ve evren tasavvurunun kökleşmesinde mihenk taşlarından biri sayılan 'dünyanın güneş sistemi etrafında dönüşü teorisi' ve buna karşı yapılan itirazların mahiyetidir.
Bize anlatılan mite göre Galileo'nun bu teorisine dini gerekçelerle skolastik düşünce geleneği ve aydınlanmaya karşı çıkan din adamları itiraz etmiştir ve bu nedenle engizisyonda yargılanmıştır. Evet, engizisyon ve kilisenin tavrına bakarak bilimsel gerçekliğe göz kapayan ortaçağın din anlayışı mahkum edilebilir. Oysa son derece dini gibi görünen ve seküler dünya görüşünün en temel propaganda aracı olarak kullandığı bu tartışmanın temelinde siyasi, sınıfsal, hatta etnik (Fransız-İtalyan) nedenler yatmaktadır ve bu gerekçeler dini terminoloji kullanılarak meşrulaştırılmaktadır. Ronald L. Numbers'in 'Galileo goes to jail and other myths about science and religion' adlı kitabında çok iyi özetlediği gibi, Galileo'ya din adamları geleneksel bilim anlayışı çerçevesinde itiraz ediyorlardı ama asıl mücadele daha çok Galileo'nun meslektaşı bilim adamlarından gelmekteydi. Ve bu noktada konum, sınıf, çıkar, uluslararası rekabet devreye giriyordu. Ne var ki, bugün bize sunulan anlatıya göre, din bilimsel gelişmelere engel olduğu için... Osmanlı'da matbaanın Avrupa'ya nispetle geç kullanılmaya başlandığı tartışması da günün koşullarının, gerçek nedenlerin karartılmasına ve seküler dünya görüşünün din karşıtlığı propagandasına alet edilen başka bir örnektir.
Goethe de Fransız Devrimini özgürlük ve eşitlik mücadelesinin muhteşem kıyamı olmaktan çok Fransızların ne kadar rüşvetçi bir millet olduklarıyla ilişkilendirir ve Fransız Devrimini rüşvetle gerçekleşmiş bir devrim olarak yorumlar. Goethe'nin bugünden bakınca basite indirgediğini düşünebileceğimiz bu devrim değerlendirmesinin nesnel koşullarının olmadığı iddia edilebilir mi?
Dini görünümlü bir tartışmanın ne kadarının dinden, ne kadarının her anlamda politik, ekonomik hatta stratejik gerekçelerden kaynaklandığı ayırt edilmezse bundan en çok zararı başta dinin savunucuları görür. Olayların aktörlerinin dindar olmaları, din adamı sıfatı taşımaları anlaşmazlığın, kavganın mahiyetinin dini olmasını hiç gerektirmez.
Keşke siyasal nüfuz mücadelesine kapılmadan önce Türkiye Müslümanları sağlıklı biçimde Müslümanlık anlayışlarını tartışabilseydi. Bu, zamanında ve uygun bir dil ve ortamda yapılamadığı içindir ki, bugün son derece politik, ekonomik, stratejik bir kavga, dini bir mücadele imiş gibi, taraftarlarının inancını, benliğini sarsan, yara açan bir karışıklığa neden oluyor.
Bu tespitlerden Müslümanların doğrudan fıkhi ya da kelamî usul ve esasa dair olmayan bir tartışmayı, aralarındaki anlaşmazlığı her türlü değeri aşıp ölçüsüzce yürütme hakkına sahip oldukları anlamı çıkmaz.
Ancak doğrudan dini gerekçelerden kaynaklanmayan bir anlaşmazlığa, din dili kullanılarak, dini bir muhteva yüklemek her şeyden önce dine haksızlıktır. Bu durum, başka bir ifade ile düşüncenin siyaseten araçsallaştırılmasıdır.
Politik nedenlerle anlaşmazlığa taraf olan politikacılar kadar dini ilim sahibi olduğunu varsayılanlar da siyaseten taraftır. Rasyonel siyaset açısından eleştiren ve taraf olma durumundan bahsedilebilir ancak.<<<DEVAMI>>>