Kimileri Arap Baharının bir bahar değil, sonbahar veya kış olduğunu terennüm ediyorlardı. Aslında, Arap Baharı gerçek anlamda bir bahardı. Bununla birlikte doğrusu pusuda bekleyen tehlikeler, eski rejimin kalıntıları ve dünya sisteminin aktörleri, bu baharın yeşermesine ve yaşamasına izin vermediler. Baharın bastırılmasıyla birlikte siyasi kışa dönüldü. Bu kışa dönmenin emarelerinden birisi, Arap Baharı'nın ötelediği silahlı hareketlerin yeniden kuvvetli bir şekilde zuhura gelmesi ve tabir caizse hortlamasıdır.
Sözgelimi, Arap Baharı el-Kaide gibi hareketlerin muvakkaten gerilemesine ve sönmesine yol açmıştır. Arap Baharının söndürülmesi evresinde sandıkların çalınması bu sönen veya derine çekilen hareketlerin yeniden yüzeye çıkmasına neden olmuştur.
Robert Fısk gibi birçok gazeteci, Mısır’da yaşanılan darbe süreci ve benzeri yerlerde baharın dipçikle bastırılmaya çalışıldığı bir hengamede, bundan böyle kimin sandığa inanacağını ya da itimat edeceğini sormuştur. Yerinde bir soru.
Yerel zeminde de bunu soranlar çok olmuştur. İslamcıların önünden siyasal veya sandık meşruiyeti çekilmiştir. Geriye ideolojik meşruiyet kalmıştır, bunun yöntemi de bellidir. Ya propaganda ya da silah! Bu nedenle Arap Baharı'nın bastırılması, IŞİD gibi hareketlerin filizlenmesine neden olmuştun. IŞİD gibi eylemci hareketlerin zuhurunun birçok nedeni olabilir. Bunlardan birisi de sandığın maniple edilmesidir.
IŞİD, el-Kaide’yi de söndürdüğü gibi sandıkla iktidara gelen hareketleri tezyif etmekte ve tekfir etmektedir. Sözgelimi, çiçeği burnundaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ve sistemini 'mürted rejim' olarak nitelendirmektedir.
Keza devrik Mısırlı Cumhurbaşkanı Muhammed Mürsi için de benzeri sıfatlar kullanmaktadırlar. IŞİD hareketi, Müslüman Kardeşler ve yöntemini hedef almıştır.
Geçmişe Hizbu’t Tahrir gibi kimi siyasi hareketlerin Müslüman Kardeşleri başarısızlıkla suçladığı vakidir. Bununla birlikte IŞİD’in eleştirileri de yaklaşımları diğer hareketlerin veya düşünce ekollerinin tutumlarıyla kabil-i kıyas değildir. Zira IŞİD'in ki tekfir bulvarında ve ekseninde ilerlemektedir.
*
Arap Baharının altında kalan sadece sandığa dayanan veya el-Kaide gibi eski nesil silahlı hareketler olmayıp baharla birlikte yeşeren siyasal selefilik de geldiği noktaya geri dönmüştür. Selefilik, genellikle üç şıkta ele alınmaktadır. Cihadcı Selefilik, İlmi Selefilik ve Siyasi Selefilik. Siyasi Selefilik kısmen Batı Afrika ülkelerinde faaliyet göstermiştir. Fas Adalet ve Kalkınma Partisi bir yönüyle İbni Teymiye’den aldığı referansla, alacalı siyasi atmosfere katılmıştır. İbni Teymiye’nin görüşlerinden meşruiyet devşirmiştir.
Bununla birlikte, bu hareketlerin selefiliği tartışmalı olmasının yanında Arap Baharına da takaddüm etmiştir. Milatları Arap baharı değildir.
Arap Baharı gölgesinde yeşeren siyasal Selefi hareketler ise baharın kışa döndürülmesiyle birlikte zeminlerini kaybettiler. Al Masriyyun gazetesinde yayınlanan ‘Selefiler: Davetten geldik ona dönüyoruz’ başlıklı haberde, Arap Baharıyla birlikte camiden çıkan Selefilerin yeniden camiye döndükleri ifade ediliyor.
Bir zamanlar Türkiye’de de ‘kapalı kadınları kamusal alana veya sokağa döktük onları nasıl toplayıp tekrar eve döndüreceğiz?’ diye bir endişe vardı. Acaba bu endişeyi hala taşıyanlar var mı? Yoksa yerinde yeller mi esiyor? Bilemiyoruz ama en azından siyasi Selefiler Arap Baharı ile birlikte boylarının ölçüsünü aldılar ve hazır olmadıkları ve daha doğrusu kendilerine uymayan alanı terk ettiler.
Bunun iki sonucu olabilir. Siyasi Selefiliğin yerini İlmi Selefilik veya Cihatçı Selefilik doldurabilir. İlmi Selefiliğin alt kollarından birisi de Camiye türü hareketlerdir. Bunların en büyük düşmanı siyasi İslami hareketlerdir. Camiye hareketinin Mısır kolunun tanınmış davetçilerinden Muhammed Said Raslan’ın yaptığı gibi. Bunlar, ‘devleti ele geçirmek’ yerine mevcut yapıyı veya devleti kutsayan hareketler. Bu da başka bir sapmadır.
*
Arap Baharının enkazı altına birçok şey kaldı. Bunlar arasında Ezher gibi resmi kurumlar da var. 25 Ocak 2011 devrimiyle birlikte doğan siyasi Selefiler yine ilk karelerine avdet ediyorlar. 1971 yılında Sedat tarafından önleri açılan ve Mübarek tarafından Suudi Arabistan’la birlikte Müslüman Kardeşlere karşı palazlandırılan Selefiler ilk imtihanda fire verdiler. Devletin çatısı altında doğmuşlar, 3 Temmuz 2013 tarihinde ise karşı devrime veya fulul hareketine katılarak yeni açılan çığırı kapatmışlardı.
Özellikle Nur Partisi İhvan aleyhtarı akımın parçası olmuş ve Temerrüt hareketi gibi davranmıştı. Bununla birlikte Asalet, Selefi Cephe gibi diğer nevzuhur siyasi Selefi hareketler Müslüman Kardeşleri bu yeni mihne ve çile döneminde yalnız bırakmamıştır.
Darbeden sonra ise bilhassa Nur Partisi ve onun temsil ettiği zihniyet sadece halk nazarında siyasi nüfuzlarını, kredilerini ve itibarlarını kaybetmekle kalmamış aynı zamanda darbeci yeni rejim de onlara minberi yasaklamıştır. Hayat alanlarını daraltmıştır. Yeni dönemde Ezher çıkışlı olmayan Selefilere minber fiilen yasaklanmıştır. Minbere çıkmak için Ezher mezuniyeti şart koşulmuş bu da ‘layman zeminden/dünyevi branşlardan’ gelen Selefilerin önlerini kesmiştir. Darbe sürecine katılarak hem siyaseten hem de davet zemininde kaybetmişlerdi. Nur Partisine bağlı Selefi davetçiler ve şeyhler siyasi alana veda ettiklerini göstermek için Nur Partisinden istifa ederek yeniden vakıflar bakanlığına müracaatta bulunuyorlar. Belki bu suretle önlerinin açılacağını umuyorlar. Devlette onları bu suretle yeniden terbiyeden geçiriyor.
İslami hareketler uzmanı Ammar Ali Hasan 25 Ocak devriminden önce Selefilerin siyasetten uzak olduklarını hatırlatıyor. Bundan dolayı Mübarek kendilerine ilişmemiştir. Devrimden sonra ise devletten ziyade Müslüman Kardeşlere rakip olarak sivrilmişler, Mürsi’nin cumhurbaşkanı olması ve derin devletin darbe sürecine geçmesiyle birlikte, rekabet zıtlaşmaya dönüşmüş, kaygan ve gergin süreç Selefilerin bir kısmını da darbecilerin ortağı haline getirmiştir.
Lakin sonuçta, en büyük zayiatı da tutarsızlıkları nedeniyle onlar vermişlerdir. İler tutar tarafları kalmamıştır. Müslüman Kardeşler ise çileye talimlidir. Sarsılsalar, yeraltına çekilseler bile tarihten gelen refleksleri sağlamdır. Nur Partisi ise iyot gibi ortada kalmıştır. Mübarek döneminde Selefilik; iktidar talebinden uzak tamamen ıslah, restorasyon arayan bir cemaat olarak kurgulanmış, bu yönüyle ‘Siyasal İslamcı’ Müslüman Kardeşlere alternatif olarak sunulmuştur.
Mısır’da fakirliğin artması, Selefilerin de yardım faaliyetlerine yönelmeleri, önlerini açmış ve sosyalleşmelerine ve kitleselleşmelerine imkan vermiştir. Ezher’in dumura uğradığı ve Müslüman Kardeşlerin ise gemlendiği bir ortamda Selefilerin önü sonuna kadar açılmıştır. Fakat gerçekle ilk yüzleşmede ve ilk denemede çuvallamışlardır. Arap Baharının sönmesiyle birlikte siyasi Selefilik kışa girmiş ve siyasi zaviyeden iflas etmiştir. Daha önce gösterileri yasaklayan hareket zamanla gösterilerin ötesine geçmiş, seçimlere katılmış ve Müslüman Kardeşlerden sonra seçimlerde ikinci gelmiştir. Hiçbir siyasi uzmanlığı olmadan baharın rüzgarıyla birlikte öne fırlamış; karşı devrim ve darbe sürecinde bu sürece katılsa da sürecin en büyük kaybedeni olmuştur. Şaban Abdulalim, Nur Partisi olarak kendilerinin davet kolu olan ed Davetü’s Selefiyye’den tamamen farklı zeminde hareket ettiklerini ve faaliyet alanlarının ayrıldığını ifade etmiştir.
Bu yönüyle kendilerini Fas Adalet ve Kalkınma Partisi ve onun dini kanadı Tevhit ve Islah hareketine benzetmiş oluyor. Benzetmek başka benzemek daha başkadır. Tevhit ve Islah köklü bir harekettir, zamanın imbiğinden süzülmüş ve deneyleriyle zenginleşmiştir.
İslami hareketler uzmanlarından Kemal Habib de 3 Temmuz 2013 darbe süreciyle gelen ayrışma ile birlikte Nur Partisinin tezlerinde aşınma olduğunu ve maşeri vicdanda Nur Partisinin, Zur Partisi (tezvir) olarak anıldığını ifade etmiştir. Askerin yanında yer alması, zulümle anılan askerin eylemlerine payanda olmasına yol açmıştır. Bu da itibarını silip süpürmüştür. Nur Partisi sadece Müslüman Kardeşleri değil aynı zamanda bütün İslami hareketleri ve onun ötesinde İslam dünyasını şoka sokmuştur.
Kemal Habib devletin İslamcıları siyasi ve basın alanından silmek istediğini, buna geleceklerini devletin sinesinde arayan kimi Selefilerin de dahil olduğunu ifade etmektedir. Bunun dışında vakıflar bakanı da Selefileri davet ve irşat sahasından uzak tutuyor. Zira bu saha nüfuz kazanmalarına imkan veriyor.
Devlet Müslüman Kardeşlere mücadelesinde Nur Partisini ortak etse de sonuçta süreç onu da hecin hale getiriyor. Sonuçta, Nur Partisi kimyasının gereğini yaptı ama devrimin açtığı parantezi de kendi elleriyle kapatmış oldu(http://almesryoon.com/دفتر-أحوال-الوطن/544525-السلفيون-من-الدعوة-وإليها-نعود ) Nur Partisinin geldiği yeri tam görebilmek için ilk parlamento seçimlerini beklemek gerekecek.