Siyasal İslama alternatif doğdu mu?

Her ne kadar yeni iktidarlar (Müslüman Kardeşler) iç ve dış politikada sürekli başarısız olsalar da, siyasal İslam'a karşı etkin bir alternatifin varlığından konuşmak için çok erken. Çünkü siyasal İslam'ın Arap ülkelerindeki devrimlerde gösterdiği başarı ortada. Nihayetinde bunların hepsi şimdiye kadar gelmiş tüm alternatiflerinin hezimetini ortaya koydu.

Siyasal İslam, doğduğu topraklarda pek çok birleştirici faktörü de beraberinde getirdi. Güven verici popülist söylemlere dayanan, güçlü propaganda araçlarıyla her alanı kapsayan dini açılımları ve suçlu gördüklerini 'şeytanlaştırma' yetenekleriyle yeryüzünde yayılmayı başardı.

Siyasal İslam'ın temsilcisi olan Müslüman Kardeşler de bu becerilere sahip ama tek başına değil. Cemaatin selefi söylemleri aslında daha güçlü platformlara sahip. Sadece propaganda aygıtları çok güçlü değil. Ayrıca "Koruyuculuk" felsefesine dayandıktan sonra siyaset sahnesine gecikmeli girmelerinin etkisi var. Ve eğer onlardaki bu kavramsal dönüşüm tehlikeli ve daha etkili olmasaydı, orantının büyük bir parçası da değişmiş olacaktı.

İhvanın uğradığı bu değişime önce İslami, halkçı ve geniş tabanlı eğilimlerle yapılan dayanışmalar öncülük etti. Daha sonra buna, geleneksel kalıntıları şeytanlaştırmayı başaran sistem karşıtı diğer siyasi gruplar ve localarla olan ittifaklar eşlik etti. Siyasal İslam işte buradan, yani iktidarın dar kapısı olarak addedilen belirli bir meşruiyetin üzerine inşa edilmiş dayanışmalardan içeri girdi. Selefilere göre İhvan'ın meşruiyeti, hâkim ideolojide şeriatı benimsemesiyken, siyasi dayanışma içinde olduğu diğer gruplara göre politik çoğulculuğu korumayı ve sivil devletin bir an önce ilerlemesini ve gelişmesini savunması oldu. Fakat İhvan bu iki talebi de gerçekleştirmek için yetersiz. Çünkü siyasal denklemden dışlanması söz konusu... Sonuçta devrim, ona siyasi tekelcilik yetkisi vermedi. Zaten hızla değişen ve yenilenen demokrasi sahasında yalnız kalmak, intihar olur. Ayrıca çoğu kişi, siyaseti bu şekilde yürütmenin İhvan'ın bütüncül ideolojisine ters düşeceğini düşünüyor. İkincisi müttefiklerin gönülsüzlüğü yüzünden iç meşruiyet çöküntüye uğrarsa bu sefer de dış meşruiyetler devlet mantığına geçilemediği için daha büyük karışıklığa yol açar. Bu noktada herkes, düşmanlar veya taraftarlar, savunanlar veya karşı olanlar, İhvan'dan söz etmeye başlar, Mısır'dan değil. Bazısı "İhvan İran'a ne yapıyor?" diye sorar, bazısı cemaatin körfez ülkeleriyle ilişkisini sorgular. Bir üçüncüsü de İhvan ve Türkiye arasındaki gelişen ilişkiden bahseder. Bu sorular ne kadar meşrulaştırılmaya çalışılırsa o kadar büyük siyasi bir hatanın kutsallaştırıldığı sinyalini verir. Çünkü bu şekilde İhvan, cemaatin değil de Mısır'ın çıkarlarını düşünen siyasi bir aktör olmaktan çıkar, kendi yönetimini savunan ayrılıkçı bir grup olarak kökleşir.

İhvan'ın Türkiye'deki devrimden önce ilham aldığı modelleriyle gevşek ilişkisi, daha sonra Türk modeline karşı darbesi ve cemaatin "şümullu" İran ideolojisiyle yakınlık kurmayı reddetmesi ikincil bir bakış açısını ortaya koyuyor. Zaten Türkiye, Suriye konusunda taraflı olarak gösterdiği aşırılıklar sebebiyle siyasal İslam ipinde yeni başarılarını kutlamada geri adım atmıştı. Ayrıca Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Mısır'daki "sürpriz" çıkışı, siyasal İslam'ın Türk ve doğulu olmak üzere iki kimliği olduğunu ortaya çıkardı. Türk olanı laikliği yutup hazmederken, doğulu kimlik demokrasiyi zar zor tattı, kontrolü ele almak için de diğer tabaklara aç kurtlar gibi çılgınca saldırdı.

Cemal Abdünnasır devriminin yıldönümünden birkaç gün sonrası Mısır'da siyasal İslam'ı ulusal akıma yaslamak için seçilmişti. Onun öncesinde Tunus'ta en Nahda'ya karşı olan itirazlar ise çoktan yükselmeye başlamıştı. Çünkü en Nahda, içerde halkını zayıflatmaya dışarıda da karışıklıklara sebep olmaya devam ediyor. Yemen'de ise devrim öncesi ve sonrası arasında hiçbir fark olmadı. İhvan ile diğer partiler arasındaki ilişki siyasi ganimet üzerine kurulu kabile anlaşmaları gibi kaldı. Libya'da ise ne İhvan ne de diğer sivil güçler şimdiye kadar silahlı milislerin oluşturduğu ve isimsiz bir sona doğru giden kaosu kontrol etmede başarılı olamadı. Bununla birlikte Hamdan el-Sabahi veya arkadaşları Nasır'ı ne kadar diriltmeye çalışırlarsa çalışsınlar veya " Bilen sadece halktır" sloganına ne kadar dayanırlarsa dayansınlar kendilerine çok fazla yer bulamazlar. Sadece İhvan üzerinde işbirliği içinde oldukları bazı yayın organlarıyla "medyatik" baskı yapabilirler, o kadar.

Herhangi bir "alternatif" in olmayışı sadece körelmeye yüz tutan siyasi düşüncelerden ve ulusalcı, solcu, nasırcı partilerin gevşemesinden değil, aynı zamanda bu akımların ne liderlik seviyesinde ne de metod ve program seviyesinde ikna edici bir çözüm sunamamalarından kaynaklanıyor. Aynı zamanda – bu genelde göz ardı edilen bir durumdur- dış politikada siyasi kredisini yitirmiş olmaları ve liberal direnişler gibi geriden gelen aksiyomlara dayanan siyasi söylemleri de bunun yan etkilerinden. Bir diğer sebep de ne batıyla ne körfez ülkeleriyle hatta Türkiye'yle bile ciddi ilişki kuramamaları. Bu durum düzeleceği yerde aksine yanlış mesajlar gönderilerek daha da ciddileşiyor. Mesela İhvan- Amerika ilişkilerine yapılan sert eleştiriler, Türkiye'nin koruyuculuğuna dair yapılan uyarılar, tüm aşırı dini fikirlerin körfezden ithal olduğu düşüncesi...  Tüm bu algılardan sadece biri bile bölgede denklemin dışına atılmak için yeterli sponsorluk görevini yerine getirecektir.

Bu çeşit koalisyonların en büyük fırsatları içerde yeni bir meşruiyet oluşturarak dış güçleri de farklı şekilde bilinçlendirerek oluşur. Örneğin ulusalcı ve solcu lider Hamdin el Sabahi -her ne kadar son seçimlerde üçüncü sırayı alsa da- Cemal Abdünnasır'ın mirasını taşıması açısından dikkatleri üzerine çekmiştir. Fakat Özellikle de İhvan'a ve diğer gruplara –bunların için de Ahmet Şefik'in grubu da dahildir- karşı tutumu ve beyanlarıyla büyük oranda zayıflamıştır. Eğer şu günlerde İhvan'la diğer siyasi güçler arasındaki ilişkilerde geriye gidiş bir kıyametin habercisi olursa, Hamdin el Sabahi'nin yeniden güven kazanması ihtimal dahilindedir. Yalnız bunun için Kıptilerden oluşan ve devrim sahnesinde yalpalayıp 'İhvan Rüyası'ndan uyanan seçkinleri kapsayan geniş bir alana ihtiyacı vardır.

Siyasal İslam'ın alternatifi için yapılacak olan yeni ittifaklarda ihtiyatlı olunması gereken en önemli husus üsluptur. Eğer söylemde başarısız olunursa geçmişteki hatalar katlanır ve başarısızlığa uğranır. Bu noktada İhvan'ı "tağutun yeni şekli" olarak nitelendiren Kemal Ebu Ayte'ninki gibi bir konuşma eğer siyaseti ehlileştirmek için düzgün bir metoda dayanmıyorsa beklenilenin tam aksi sonuçlar doğurabilir. Hatta şu an geniş bir hacme sahip olan İhvan gelişme ilerleme yolunda bir engel olarak gördüğü bu fikirleri yok edebilir.

Siyasal İslam'a karşı alternatif aktörler aslında kendi yolunu buldu. Çünkü içte büyük başarısızlıkların ve dışarıda ortaya çıkan karışıklıkların rahminden oluştu. Yalnız sivil politikayı savunan güçler şu günlerde en kötü zamanlarını yaşarken geçmişteki hataları tekrarlarlarsa bu çocuğun kürtaj olması da hiç zor olmaz. Bu nedenle 'alternatif aktör'ün başarısı bu güçlerin çıkardığı dış etkilere bağlıdır. Bana göre bunun en belirgini Siyasal İslam'ın karşılaşacağı bölünmeler olacak. Bunlar gerek Selefiler ile gerek cihad akımları ve silahlı gruplarla, gerekse sivil devlete imanla bütüncül olmayan bir İslam kaynağına inanç arasında sallanan ılımlı partilerle olacak. Bu partilerden olan Müslüman Kardeşler bu durumu önemsiyor, Çünkü cemaatin kurucusu Hasan el Benna yıllar öncesinden İhvan'ın durumunu şu şekilde özetlemişti: "Davetiniz hala bilinmezlikler içindedir. Hedeflerinizi ve yapmak istediklerinizi anladıkları ve idrak ettikleri zaman sizlerle olan savaş işte o zaman gerçekten başlayacak sert düşmanlıklar baş gösterecek!"

Eş Şark'ul Ewsat'tan Dünya Bülteni için tercüme eden: Tuba Yıldız