Siyasî yasaklar ülkesi

 
 
17 Kasım 1924 günü Cumhuriyet'in ilanının hemen ertesinde kurulup, 3 Haziran 1925'te dönemin hükümeti tarafından Takrir-i Sükûn Kanunu'na dayanılarak kapatılan Terakkiperver Cumhuriyetçi Parti ile başlanılmış siyasi parti kapatma geleneğine.  
 
O günden başlayan süreç boyunca da bu ülkede 30'dan fazla siyasi parti kapatılmış. Henüz kapatılma adayı durumunda ve davanın başlangıç aşamasında olsa da, son olarak bu kez DTP gündeme geldi. Yargıtay Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianameyle 16 Kasım 2007 tarihinde açılan kapatılma davası, mevcut yasaların uygulanması halinde kesin olarak yeni bir kapatılmayla daha karşılaşılacak gibi gözüküyor. Böylece, siyasi parti kapatma alışkanlık ve geleneğinin korunmasına yönelik gösterilen özen de canlılığını koruyacak; milli bir hassasiyet olarak, bugüne kadar hep olduğu gibi, pek çok konuda olduğu gibi devamlılık ilkesi sürdürülmüş olacak.

Kapatılan partilerin bir kısmının şeriatçı, bir kısmının komünist, bir kısmının da rejim açısından günün kapatma ihtiyaçlarına göre bir gerekçeyle tehlikeli bulunup kapatıldıklarını biliyoruz. Bu arada Kürt partisi olmadığı halde, Kürtler hakkında bazı kararlar alan sol partiler de, Kürt partileriyle benzer gerekçelerle kapatılmışlardır. Kapatılan partilerin tamamının isimlerini tek tek sayıp burada sayfa doldurmaya gerek görmeden, sadece ilk kapatılan ve son kapatılma adayını aktarmakla yetinmenin yeterli olacağını düşünüyorum.

Önceki kapatmalar neye yaradı?

Özellikle son 15 yıl içerisinde benim bildiğim 6 'Kürt partisi', "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği'' gerekçesiyle Siyasi Partiler Yasası'na konulan maddeler gerekçe gösterilerek kapatıldı. Bu arada öyle bir süreç de yaşanır oldu ki, bu 15 yıl boyunca kapatılmak üzere Anayasa Mahkemesi'nin gündeminde mutlaka ve en az bir Kürt partisi yer aldı. Şu anda ise kendisini feshetmesine rağmen dosyası mahkemede olan DEHAP ve HAK-PAR'ın yanı sıra DTP ile birlikte bu sayı üçe çıkmış bulunuyor. Bu partilerin aynı zamanda hiç de küçümsenmeyecek önemli bir kitlesel desteğe de sahip olduklarını da belirtmekte yarar var.

Ne var ki Türkiye'yi yönetenlerin içinde bulundukları aczin, sadece yürürlükteki mevcut Siyasi Partiler Yasası ile izah edilmeye çalışılmasının da hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Yıllardır Siyasi Partiler Yasası'nın ne denli antidemokratik ve aslında istenirse partilerin tümünü birden yasaklayacak hükümlerle dolu olduğu hep söylenir. Aslında demokratik bir ülkede bir Siyasi Partiler Yasası'na ihtiyaç var mıdır? Bunu da pek tartışmıyor ve konuşmuyoruz. Böylesine gereksiz bir yasanın, Türkiye'de siyasi parti faaliyetlerini düzenleyeceği ve güvence altına alacağı yerde, fiilen bir çıkmaza soktuğunu, demokratikleşmenin önündeki en önemli engellerden biri olduğunu, bu yasadan canı yananların bile kendilerini doğru dürüst ifade edemediğini unutmamak gerekir.

Kanun dikkatlice okunup incelendiğinde, aslında orada belirtilen kurallara ve yasaklara uyulduğu takdirde, Türkiye'nin bir siyasi partiler yasağı ülkesi olduğu kolayca anlaşılır. Yani mevcut yasa, size siyaset yapma alanı değil, siyaset yasağı getiren ve siyaset yapamama alanı çizen bir yasadır. Zaten yaşadığımız süreçten de kolayca anlaşıldığı kadarı ile böyle bir yasanın çıkarılmış olmasının nedeni, gerçekte siyasetin de askeri ve bürokratik vesayet rejiminin devamını sağlamak dışında fazla bir mânâ ifade etmediği anlaşılacaktır.

Bu yasa, yıllardır Türkiye'yi hem içeride, hem de uluslararası alanlarda izahı mümkün olmayan siyasi problemlerle karşı karşıya getirmiştir. Demokrasi ile yönetilmek istenen bir ülke ve toplumda, bir siyasi partinin kapatılmasının bu kadar kolay olduğu ve bu kadar bol örneğinin bulunması, sonuç olarak bu toplumun geleceği ve siyasetinde rol almak isteyen insanlar açısından da daima caydırıcı veya korkutucu bir sonuç yaratmıştır. Bu nedenle Türkiye'nin siyaset hayatında mümkün olabilecek pek çok parlak gelişmenin önü kesilmekte; uzlaşmacı, yaratıcı ve demokratik bir siyasi gelenek oluşamamakta; bunun yerine militan özellikleri ağır basan sert ve uzlaşmaz bir siyasi anlayış egemen olmaktadır. Sonuç olarak da sorunları çözmek yerine, iyice içinden çıkılmaz bir hale sokan bir rejim oluşmuştur. Birtakım görünmez siyasi güç odakları, totaliter alternatifler dayatmışlar, sorunların çözümü için askerî darbelere zeminler hazırlamış ve halen de hazırlamaya devam etmektedirler. Bir siyasi partinin statüko ile uyumsuzluğunun bulunması kadar normal ve sıradan bir durumun aslında tam da bu nedenle kapatılmaya neden olması ancak bizim kendi dünyamıza ait bir politik hayat tarzı olarak karşımıza çıkmaktadır.

DTP'nin sürdürdüğü günlük politikalarında eleştirilebilecek, siyasi olarak karşı çıkılabilecek pek çok hatası olabilir ve nitekim pek çoğumuz da zaman zaman bu politikaları eleştirmişizdir. Bir siyasi partinin sık sık hatalar yapması, ancak temsil etmeye çalıştığı toplum tarafından benimsenmemesi ile mümkün olur. Toplumun genel güvenliğini tehdit altında tutmadığı sürece, kendi geleceğini etkileyebilecek hatalar yapmasına tahammül etmek ve hayatını normal koşullarlarda doldurmasına imkân tanımak gerekir. Çareyi onu kapatmak biçiminde görmemek gerekir. Normal koşullarda politik hayatını tüketmesini mümkün kılmak yerine, onu kapatıp yasaklamak ise, yerine başka bir partinin kurulması sonucunu yaratır ve zaten yaşadığımız siyasi süreçte de bunun örnekleri hayli bol olarak önümüze çıkmaktadır. Demokratik bir ortamda bir siyasi partiyi kusurlu görmek, bu nedenle kendisini politik olarak eleştirmek ve mücadele etmek gibi bir yolun demokrasi açısından doğru ve sağlıklı sonuçlar yaratacağını artık kabullenmek lazımdır.

Kürt vatandaşlar nasıl algılar?

Aylardır DTP'lilere, "PKK terör örgütüdür" açıklaması yapmaları dayatılıyordu. Böyle bir açıklama yapmalarının bir çözüm olmayacağını, asla yapamayacaklarını bile bile ısrarla kendilerinden istenen buydu. Oysaki böylesi bir açıklamanın, kendilerini parlamentoya gönderen seçmenlerinden koparacağını, "Ankara'da konuşlanan" bazı malum çevrelerin hoşuna gidecek bir siyasi intihar olacağını biliyorlardı. Böylesi bir tutuma girmelerinin, ardından da bazı itiraflarda bulunmalarının isteneceği biliniyordu. Ancak ne var ki, birilerinin bekledikleri tavrı gösterselerdi bile, zaten hep yapılmakta olduğu gibi, bir kapatılma davasının da mutlaka hazırlanmakta olduğu bekleniyordu. Bunu bilmek için de kâhin olmak gerekmiyordu.

Tabii bir yandan da geçmişte de bugün de sık sık örneklerini gördüğümüz kişisel dosyalar hazırlanıyordu. Böylece dosyalara birtakım çürük raporları, kimliği belirsiz fotoğraflar, aile cüzdanları örneklerinde olduğu gibi bazı bilgiler yerleştirildi.

İşte bunun içindir ki bu ülkede politika yapmak, ancak militanca bir faaliyet olarak sürdürülebiliyor. İşte yine bu nedenle bu ülkede siyaset kelimesinin anlamı, ülkeyi idare etmek, politika yapmak gibi karşılıklara ilaveten, aynı zamanda bir ceza, bir ölüm cezası, bir çıkar sağlama metodu anlamına da gelmektedir. Bugüne kadar bu kadar partinin kapatılmasına rağmen, hangi toplumsal ve siyasi sorunların çözüldüğünü de hesaba katmak gerekir. Bu ülkede beğenilmeyen veya doğru bulunmayan siyasi partileri kapatarak geleceğe dair iyi bir çözüm üretilebileceğine umut beslemek için hiçbir neden yoktur. Siyasi bir geleceği ve inandırıcılığı olmasa veya birileri için öyle görülse bile, siyasi yapıların normal bir süreçte kendi hayatlarını sürdürmelerine tahammül etmeye alışmak gerek.

DTP iki yıl önce kurulmuştu. Kapatılması için bugün ileri sürülen bazı 'deliller' o günlerde de vardı ve yeni "ele geçirilmiş" bilgiler de değildir. Önemli birer delil olarak ileri sürülen belgeler arasında bulunan Abdullah Öcalan'a ait avukat görüşmeleri zaten Adalet Bakanlığı'na bağlı bir kurumda ve cumhuriyet savcısı denetiminde gerçekleşmiştir. Yani çok önemli bir belge olarak sunulan dokümanların da, aslında alenen gerçekleşen bir avukat görüşmesinden ibaret şeyler olduğunu biliyoruz.

Bu davranış da her zamanki gibi bir tahammülsüzlük ve inkâr yoluyla güya bir sonuç alma metodu olarak ele alınacaktır.

Bana göre bugün Türkiye'de olsun başka ülkelerde olsun, ben Kürt'üm diyen hiç kimse, DTP'nin kapatılmasını, yasaların suç saydığı bir fiilden kaynaklandığı gibi bir değerlendirme ve kanaate sahip değildir. Kürtler, böylesi bir gelişmeyi normal bir uygulama olarak görmemekte, bu gelişmeleri de, her şeyden önce devletin, yargı organlarının veya bazı etkin güçlerin, Kürt siyasi kurumları karşısındaki tahammülsüz ve hoşgörüden uzak tutumlarıyla değerlendirmektedir.
 
Kaynak: Zaman