Siyasî istikrarsızlık ekonomiye büyük zarar verir


 
İlk tespit; Savcı Yalçınkaya'nın açtığı dava ve 2007'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundan bu yana devam eden uzun olaylar, devlet ile hükümet arasında gitgide daha canlı hale gelen sürtüşmenin kapsamında yer almaktadır. 
 
Biraz geri çekilerek konuya baktığımızda bu gelişmenin AKP'nin 2007'deki cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin sonuçlarına bağlı olarak oluşan ve hükümeti oluşturan partinin 2002 seçimlerindeki başarısını izleyen yasama döneminde kurulu düzen [establishment] ile kurduğu siyasî dengeleri sorgulayan yeni tutumundan kaynaklandığı söylenebilir. AKP, sistematik olarak konsensüs arayışı ve hassas konulardan kaçınmaya dayalı tutumunu terk ederek, 2007 Nisan ayında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu dengenin sınırını aşmaktan çekinmedi. Devamında da bu çizgi bırakılmadı: Cumhurbaşkanlığı seçim prosedüründe reform, sivil anayasa projesinin başlatılması, YÖK başkanlığına hükümete yakın birinin atanması, üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırmaya yönelik anayasa değişikliği bunların örnekleridir. Meclis'te çoğunluğu oluşturan partinin gücündeki yükselişe karşı laik cephenin karşı saldırısı da bu değerlerin taşıyıcısı olan kurumlar tarafından yapıldı: Ordunun cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun gecesinde verdikleri e-muhtıra ve bu ilk turun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi, Abdullah Gül'ün adaylığına karşı laik gösteriler, Genelkurmay Başkanlığı'nın 2007 Ağustos'unda cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önceki uyarısı, cumhurbaşkanlığı seçiminde yapılan değişikliğe karşı Anayasa Mahkemesi'ne gidilmesi, üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı rektörlerin idarî ve hukuksal engel getirme girişimleri...

AKP'nin Savcı Yalçınkaya'nın girişimine tepki vermek için bir siyasî partinin kapatılmasını daha zorlaştırmayı hedefleyen son anayasa değişikliği girişimi karşısında hukuk fakültelerinin dekanları, iktidardan, yargı erkinin temel kurallarını değiştirmek için yasama erklerini kullanmayı bırakmalarını talep eden bir bildiri yayınladılar. 1982 Anayasası'nın kuralları ve prosedürleri aslında kurulu düzenin AKP'nin gelişimini önlemek için şu ana kadar kullandığı temel argümanlardır. Bu hukukî aygıt yeniden kurulan bir anayasal meşruiyetle rekabet etmeye başlayınca kurulu düzen temelinden tehdit edilmiş oldu. Artık, kurulu düzen için son şans kavgası olarak ortaya çıkanın son derece güçlü bir hukukî boyut taşımasında şaşırtıcı hiçbir neden bulunmamaktadır.

Son tespit, bu siyasî krizin zaman içindeki yeridir. Savcının başvurusu uzun bir prosedürü başlatmaktadır, üstelik Anayasa Mahkemesi'nin üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırmayı sağlayan 10 ve 42. maddelerde yapılan değişikliklerin anayasaya uygunluğu hakkında görüş açıklaması gerekiyor. Tüm bu prosedürler sürtüşmelerin devam edeceği, farklı kurumsal ya da partizan aktörlerin kendilerine yer arayacağı bir siyasî belirsizlik dönemi başlatacaktır. Nesnel ittifakların ve CHP ile ordu arasındaki son tartışmaların ya da MHP ile AKP arasındaki çıkar çatışmalarının gösterdiği gibi beklenmedik geri dönüşlerin olması da muhtemeldir. Üstelik bu sorun zor bir siyasî durumu daha da zorlaştırabilecek güçlü bir ekonomik belirsizlik sırasında ortaya çıktı. Unutmayalım ki; AKP'nin bugüne kadar sürdürdüğü başarısında büyük yeri olan ve siyasî istikrarsızlık risklerini durduran unsur ekonomik başarılarıdır.

Hükümeti oluşturan partinin kapatılması talebi çok manidardır; çünkü Ocak 2008'de "Ergenekon" çetesine karşı başlatılan işlemlerin yankısı gibidir. Böylece bu son haftalarda, bir yıldır süregelen sürtüşmelerin sonucu olarak, büyük bir çatışma başlamış oldu. Gelecekteki olayların anlaşılabilmesi, siyasî güçler dengesindeki gelişim, hukukî meşruiyetin temsil ettiği sorunun algılanışı ve gelecekteki gelişmelerin içinde yer alacağı uluslararası ekonomik ve siyasî bağlamın analizini gerektirecektir.
 
Kaynak: Zaman