Sivil Anayasa'nın ilk taşını asker koydu!

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un yaptığı konuşma üzerine çok yorum yapıldı, anlamı tartışıldı; farklı mı algıladım acaba?..

Ne anladığımı notlar halinde vereyim:

1- Silahlı Kuvvetler'in darbe yapması gibi bir konu kitapta yazmamaktadır. Bu fasıl kapanmıştır.

2- Yukarıdaki maddeyi Genelkurmay Başkanı söylediği zaman anlamanız gereken şu; ülkede kimse darbe yapamaz, demokrasinin bu anlamda da teminatıyız.

3- Memlekette neyin ne olduğu belli değildir, sapla saman karışmıştır; kavram karmaşası vardır, aynı laf kimin nerede neyi ne zaman nasıl söylediğine göre farklı anlaşılmakta ve yorumlanmaktadır. Temel kavramlarda uzlaşı olmadığında ülke temelden sallanmakta, vatandaş çoğu sabah uykusundan yeni bir siyasi, adli, ekonomik, sosyal, kültürel, ruhsal sarsıntı ile uyanmaktadır. Sonuçta, üç kişi bir mesele üzerinde tartışmaya başladığında herkes olayı kendi lugatına göre tercüme edip konuya müdahil olmakta ve çok laf az iş kısır çekişmelerle ülke vakit kaybetmektedir.

4. Dini ve etnik önceliklere dayalı kamusal faaliyet ülkeyi bölmeye yönelik bir tehdittir, başta üçüncü maddede zikredilen nedenlerden dolayı sorun çözülememiştir; patinaja çözüm şarttır.

5. Herkes kendi işine bakarak ortak çözüme katkıda bulunmalıdır.

* * *

Ne algıladığımı da yazayım:

 Çok iyi çalışılmış, tekniği güçlü ve manidar bir konuşmaydı. Laf salatası muhalefete-bence hiç istemeden ve hayıflanarak- 'böyle bir yol da var' ışığı tuttuğunu söylemek mümkün.

 Çok insan 'gürlemeyen' ile 'yumuşak' kavramını karıştırmış. Eskiden kulakları sağır eden bir esip üflemede millet kulaklarını tıkar ve bittiğinde açardı. Ne anladın? Paşalar sinirli! Ne dedi? Esti gürledi? Sonra? Eski tas eski hamam! Bu sefer duymayan kalmadı ve tartışma 'desibel' üzerinden değil 'mana' üzerinden yapılmaya başlandı. Daha evvel bu kadar üzerinde konuşulduğu olmuş muydu?

Fark burada!

* * *

Bir de 'mütala'mı yazayım...

Asker sivil ilişkisinde asker sivili ancak asker gözüyle görebilir (ve sırf anlatmak kolay olsun diye asker gözüyle görmeye kırmızıyı görmek diyelim.) Sivile baktığında, büyük olasılıkla, kendisine göre daha gayri nizami daha kaotik ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir flu görüntü algılar. (Sivillerin sarı ve mavisi yüzünden hatlar biraz bulamaç). Bunu netleştirmek istediğinde askerin ilk yaptığı iş, herşeyi -bütün resmi- kırmızının tonlarına boyamak oluyor. Orgeneral Başbuğ'un konuşmasının en vurucu özelliği 'Arkadaş bak ben bütün resmi kırmızıya boyadığımda böyle görüyorum' şeklinde tabloyu ortaya koyduktan sonra 'Nerede sizin renkler' diye sormuş olmasıdır.

Bunu pırıl pırıl bir Türkiye tablosunun müjdesi olarak algılamak mümkündür...

Yeter ki devletin tepesinde küslük olmasın...

Siyasiler mavi kalem

Askerler kırmızı kalem

Bilge kişiler sarı kalem

uyum içinde şekillendirsinler Türkiye'nin beraber ve mutlu yaşam şablonunu...

Ana renkleri versinler, renklerin tonlarıyla vakit kaybetmeyip kanunla belirlenir desinler...

Ardından soralım tüm halka 'böyle güzel oldu mu?'

* * *

Sanki hayali bile güzel ve ferah!

Nedir?

Üç nesildir aynı tartışmaları yaşıyoruz bari torunlar hayatın tadını çıkartsın!

Kayka: Star