Bundan 18 yıl önce bugün Paris’te Saint Germain semtinde bir otelde uyandım. Ankara’ya dönmek üzere bavulumu hazırladım, kahvaltı salonuna indim. Kahve, sıcak çörek, reçel ve International Herald Tribune gazetesiyle masaya oturudum.
Henüz internet ve cep telefonu çağına sıçramamıştık, yola çıkmadan önce haberleri gazeteden alıyorduk. Sanıyorum ikinci sayfanın eteğinde, kısalar bölümündeki bir haberi bir çırpıda okurken lokma boğazıma takıldı, donup kaldım. Türkiye’nin doğusunda Sivas’ta olaylar çıktığını ve bir otelde çıkan yangında 30’dan fazla kişinin öldüğünü duyuruyordu.
On gündür bir gazetecilik programı için Fransa’da idim, savunma sanayiinden Ermeni cemaatiyle görüşmelere dek yoğun bir çalışma yürütüyordum ama Türkiye’deki krizi takip ediyordum.
Zaten zor bir yıldı 1993. Daha Mayıs ayında Bingöl-Elazığ arasında PKK’nın 33 silahsız erin katledilmesiyle ortadan kalkan barış ihtimalinin travması, hemen ardından Almanya’nın Solingen kasabasında evleri ırkçılar tarafından kundaklanan 5 Türkün öldürülmesinin etkileri sürüyordu.
Siyasi sarsıntılar
Siyasette köklü sarsıntılar oluyordu: Turgut Özal’ın ani vefatıyla Süleyman Demirel cumhurbaşkanı olmuş, yerine DYP genel başkanlığına seçilen Tansu Çiller, vekaleti SHP lideri koalisyon ortağı Erdal İnönü’den alarak başbakanlık koltuğuna yeni oturmuştu. Dış siyasette Türkiye’yi ilgilendiren önemli gelişme, Bakü-Ceyhan petrol boru hattı projesini altı yıl geri atacak şekilde Azerbaycan’da darbe benzeri bir yönetim değişikliğiyle Ebulfez Elçibey’in yerine Heydar Aliyev’in geçmesiydi.
Sivas’taki Pir Sultan Abdal şenlikleri bu siyasi arka planda Türkiye’nin gündemine yerleşmişti. Türkiye’de Alevi-Sunni meselesinin uçlarda yaşandığı yerlerden olan Sivas’ın belediyesi Refah Partisi’ndeydi ve sadece RP değil, BBP, MHP ve diğer sağ partilerin tabanında özellikle Aziz Nesin odaklı bir tepki kampanyası yürütülüyordu.
Bir gece önce, 2 Temmuz gecesi Paris’e uzun bir yolculuktan sonra geç saatte dönmüştüm ve o gün Türkiye’de yaşanan felaketin haberini almak onsekiz yıl önce bugünün sabahına kalmıştı.
Yara iyileşmedi
O gün Ankara’ya indiğimde öldürülenler arasında şahsen tanıdığım iki insanın da bulunduğunu büyük üzüntüyle öğrendim. Yarın dergisinde eserlerini bastığımız şair Behçet Aysan ve karikatürist Asaf Koçak da Madımak otelinde kuşatılarak öldürülenler arasındaydı. Olayda toplam 37 kişi hayatını kaybetmişti; Öldürülenlerden 33 kişi Sivas’a Pir Sultan şenliği amacıyla gelenlerden, 2’si otel çalışanıydı. Saldırganlardan olduğu öne sürülen iki kişi de çıkarılan yangında ölmüştü.
Madımak’ta ağır yaralanan şair Metin Altıok’un Ankara’da vefat ettiği 5 Temmuz günü, Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyü, PKK militanlarınca basıldı; aralarında çocukların da olduğu 33 sivil katledildi. (Abdullah Öcalan, İmralı’daki yargılanması sırasında, tıpkı 33 erin şehit edilmesinde olduğu gibi, Başbağlar saldırısının da kendi talimatı dışında olduğunu öne sürecekti.) Ertesi gün Ankara’da Sivas’ta ölenler için yapılan cenaze töreni, altı ay kadar önce öldürülen Uğur Mumcu’nunki kadar kitleyi toplamadıysa, bunda Başbağlar katliamının gölgesi de rol oynamıştı.
Tepkili anma
Dün Sivas’ta, Madımak’ın kültür merkezine çevrilmesi töreninde, hayatını kaybedenlerin yazıldığı plaka üzerinde saldırganlardan olduğu bildirilen iki ismin de yer alması tepkilere yol açtı. Göstericilerle polis arasında yaşanan arbede, neyse ki kan dökülmeden yatıştı.
Ancak Sivas katliamının Türkiye’nin siyasi ve sosyal yakın tarihinde açmış olduğu yaranın henüz iyileşmediği görülüyor.
Türkiye’nin kendi yakın geçmişiyle hesaplaşma süreci yaşamasının, karanlık noktalara ışık tutmasının zorunluluğu Sivas örneğinde de açıkça görülüyor.
Kaynak:Radikal