Sırbistan'ın tercih yolunda

 

Radovan Karadziç, 1992-1995 arasında binlerce Bosnalı'nın öldürülmesinden sorumlu kişilerden birisi. 2.Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'nın gördüğü en büyük soykırım olarak bilinen olayların bir diğer sorumlusu Sırbistan devlet başkanı Slobodan Miloseviç'ti, 2006'da yakalandıktan sonra ilk kez soykırım suçundan Uluslar arası Savaş Suçları Mahkemesi'nde yargılanması bekleniyordu, hapisteyken ölüverdi! Şimdi Karadziç için aynı süreç çalışacak. Bosna Sırp Devleti ve Sırp Demokrat Partisi (SDS) Başkanı, psikiyatrist Radovan Karadziç yargılanabilirse, hem soykırım suçundan bir yargılama sürecine hem de bir devletin, Sırbistan'ın kendisiye hesaplaşmasına tanık olunacak.

Radovan Karadziç, hesapta uzunca bir zamandır aranıyordu, ama bir türlü bulunamıyordu. Meğerse başkent Belgrad yakınlarında yaşıyor, üstelik de çalışıyormuş. Soykırım suçundan aranan birinin psikolog olarak çalışması, terapi seansları yapması, insanların ruh dünyasına inmesi biraz acayip gelebilir, ama belki de bu türden suçlar işleyebilmenin kolaylaştırıcı insanlık hallerini iyi biliyordur ve bunu başkalarına da öğretebiliyordur. Esas kafa zorlayıcı olan, saç sakal bırakıp 'Noel Baba' kılığına girince Sırbistan'da bulunmamanın mümkün olması.

Her savaşın, etnik temizliğin, kıyım ve kırımın dayandığı bir ideal teması bulunur. Kendileri için en makbul, en kutsal en vazgeçilmez kabul edilen değerler, mutlaka ötekiler için en kabul edilmez olarak görülür. Bu durumda, savaş çıkaran, soykırım yapan bakımından ortada bir suç olduğunu kabul etmek bile zor olur. Bu durumda zamanında Bosna'da yaşananları haklı gören, bugün ardından gittikleri liderlerin suçlanmasını hakaret sayan ve ülkelerine haksızlık yapıldığını savunan bir sürü Sırp olduğu düşünülebilir. Muhtemelen öyle ki, bunca zamandır yakalanmadan rahatça yaşamış, kendisini çevreleyip koruyan bir halka içinde varlığını sürdürmüş.

Kosova'nın bağımsızlığı ile AB-Rusya eksenine iyice sıkışan Sırbistan, Balkanlar'daki AB üyelik dalgası karşısında hızla karar aşamasına sürüklendi. Kosova'nın ayrılmasını kabullenemeyen, bu bağımsızlığı AB'nin ülkeyi bölme faaliyeti olarak değerlendiren Sırplar, Sırbistan'ı AB'ye taşıma eğilimi bulunan hükümete baskılarını artırdı. Sırp yönetimi, bir yandan AB'ye katılma ama öte yandan da Kosova'yı tanımama çıkmazı içinde kaldı. Diğer bir ifadeyle yönetim Sırp milliyetçiliği ile Sırbistan'ın Avrupalılaştırılması arasında sıkıştı. Kosova konusunda Sırbistan'ın adım atması biraz zor. Bu konu Sırbistan milliyetçiliğinin beslenme alanlarından biri olduğu gibi, Rusya'nın Avrupa ve hatta ABD'ye karşı kullandığı 'kart'lardan birisi. Kısacası hükümetin iç ve dış baskı altında kaldığı konulardan birisi.

Kosova konusunda davranışı sınırlı olan hükümetin AB ile ilişkilerini normalleştirmek için kendisiyle, milliyetçiliğin tırmandığı boyutlarıyla ve var olan çatışma kapasitesiyle hesaplaşması gerekiyor. Savaş suçları, etnik temizlik gibi bir dizi suçtan aranan ulusal liderlerinin yakalanması, tam da bu hesaplaşmaya karar verildiği anlamına geliyor. AB'nin bu konudaki rolünü olumlu bulanlar irade kullanırsa, Sırbistan'ın ayıplarının üstesinden gelmesi, hatta Kosova konusunda yapıcı tutum alması ve AB'ye katılması mümkün. Bu dava ile Kosova sorununu bir AB oyunu olarak gören Sırpların yaklaşımı baskın gelirse, o zaman değil Sırbistan Bosna'da bile rahat uyku uyunması zor olabilir. Sonuçta Sırbistan ya AB'ye doğru evrilecek ya da olası karışıklıklar nedeniyle uluslar arası yaptırıma maruz kalacak.

İster istemez insanın aklına Türkiye, Kıbrıs, AB, Ergenekon konuları geliveriyor.

 

Kaynak: Star