Kuzey Irak'taki PKK kampları çoktan boşaldı. Boşalan kampların bombalanması PKK'ya maddi zarar verir, ama terör sorununu çözmez. Bölge halkına karışmış olan PKK militanlarını yakalayıp etkisiz hale getirmek için Kuzey Irak'ı tamamen işgal edip uzun süre işgal altında tutmak –ve 25 yıldır hakkından gelinemeyen PKK'nın yanı sıra Peşmergelerle de savaşmak- sözkonusu olamayacağına göre, sınır ötesi harekâtın terör sorununu çözeceği yönündeki yaygın kanaati paylaşmamız mümkün değil.
Bugüne kadar 24 harekât düzenlenmiş Kuzey Irak'a; 24 harekâtla elde edilemeyen sonuç 1 harekâtla elde edilebilir mi? Tabii ki elde edilemez, ama ortalama vatandaşta böyle bir beklenti oluşturuldu. Şimdi, bunun ötesine geçilerek, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'ne esaslı bir ders verileceği beklentisi de oluşturuluyor. Bu beklentileri oluşturarak hükümeti köşeye sıkıştıranlar, sınır aşırı Türk-Kürt savaşı tezgâhına hizmet ediyorlar.
Tercüman Gazetesi, 22 Temmuz seçimlerinden önceki bir manşet 'haber'inde, milletin şöyle bir soru sorduğunu ileri sürmüştü: "Ordumuz Kuzey Irak'ı ne zaman yerle bir edecek?" Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök de 22 Ekim tarihli yazısında, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'nin alt yapısını tahrip etmekten bahsetti. Dikkat! Gerilim alabildiğine tırmandırılıyor ve mesele terörle mücadele boyutundan savaş boyutuna taşınıyor.
Savaş ortamında sağduyu çağrıları genellikle vatana ihanet olarak görülür, ama, ne olursa olsun, biz yine de çağrımızı yapalım:
Sınır ötesi harekâtı konuşmadan evvel, içerideki terörle mücadelenin sorunlarını ve zaaflarını enine boyuna tartışmalıyız!
Sınır ötesi harekâtı konuşmadan evvel, terörist faaliyetleri geniş kapsamlı bir af kanunuyla durdurmayı veya en azından 'ofsayt'a düşürmeyi mutlaka denemeliyiz!
Sınır ötesi harekâtı konuşmadan evvel, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile diyalog yollarının kapandığından emin olmalı ve bundan emin olabilmek için evvela Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile RESMEN diyalog kurmalıyız!
Burada biraz duralım…
Hükümet ve cumhurbaşkanı, hakim atmosferin dayanılması güç baskısına boyun eğerek, 'Mesut Barzani bizim muhatabımız değil' tavrını sürdürüyor. Kendi başının çaresine bile bakamayan ve Irak bayrağını Kürt Yönetimi'ne kabul ettirmeye bile gücü yetmeyen Bağdat hükümetinin PKK ile ilgili etkin bir tasarrufta bulunamayacağı apaçık ortada iken, Dışişleri Bakanı Ali Babacan terörle mücadele konusunda temaslarda bulunmak üzere Bağdat'a gönderiliyor. Aslında Ali Babacan'ın Bağdat yerine Erbil'e gönderilmesi veya Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin Ankara'ya davet edilmesi gerekirdi, fakat devletin gururu maalesef bilgeliğine galebe çalıyor.
Kuzey Irak'tan başka bir şey konuşmadığımız şu günlerde Kuzey Irak'taki otoriteyle konuşmamızdan daha tabii ne olabilir? 'Sahici' olan niçin 'sembolik' olana kurban ediliyor? Niçin 'Dostlar alışverişte görsün' demek yerine alışverişi gerçekleştirme yoluna gidilmiyor?
"Selam için biraz eğilmekle tacın düşmez" diye bir söz var Bosna'da; Mesut Barzani'yi Çankaya Köşkü'nde ağırlayıp aramızdaki meseleleri enine boyuna konuşsak ve dünya basınına –bilhassa Türkiye ve Kuzey Irak basınına- şöyle güleç yüzlü bir kardeşlik resmi versek ne kaybederiz?
İyi bir 'altyapı' çalışmasıyla gerçekleştirilecek böyle bir buluşmanın bize hiçbir şey kaybettirmeyeceği kesin, ama ihtimal ki çok şey kazandırabilir.
"Ne? Alçak Barzani'yi Çankaya Köşkü'nde ağırlamak mı? Vurun haine!" diye gürlemeden evvel, lütfen yazının devamını okuyun.
Cumartesi inşaallah…
Kaynak.: Yeni Şafak