Sınır-içi harekat

Terör denilen, Türkiye'nin neredeyse çeyrek yüzyıldır başına bela olan yaşadıklarımızın bir sınır ötesi operasyonla halledilemeyeceğini tekrarlamanın bir anlamı kalmadı. Toplumlarda aklın siyasal manevralara hamasi duygular pompalanarak nasıl bir ortama sürüklendiğini, daha sonra o heyecanın geçip yerini gerçeklerle yüz yüze gelindiğinde toplumda ne boyutta yıkımlar yaşanabileceğini Stefan Zweig anılarında çok güzel anlatır. Bizdeki sorun PKK saldırıların önlenmesi için, bu yılın başından beri özellikle seçim döneminde sınır ötesi harekatla birlikte her türlü hain saldırının adeta kazınacağı, bunun tek başına yeterli olmadığını beyan etmenin teröre destek olmakla eş gösterilmek istenmesidir.

PKK saldırılarının ve yapılanmasının bir günde ortaya çıkmadığı ne kadar gerçekse, çözümü "sınır-ötesi harekat"la sınırlamaya çalışanların da PKK'nın yaslandığı ideolojiyi besleyen siyasal, toplumsal ortamı görmezden geldikleri başka bir gerçektir.

Bir başka gerçek de şu. PKK denilen cinayet şebekesinin tek bir yapıdan ibaret olmadığıdır. Böylesi bir yapılanmanın bölgede etkin olan, olmak isteyen küresel ve bölgesel güçlerden bağımsız bu askeri etkinliğe ulaşamayacağını söylemeye gerek yok. Kendi içindeki parçalanmalar bir yana, üç farklı güç merkezi bu örgüt üzerinde söz sahibidir. Özellikle Kuzey Irak'taki Kürt hareketine olan ilgisi nedeniyle bu bölgedeki PKK varlığının belirgin biçimde Amerikan kontrolünde olduğu çok aşikar. Bu durum PKK'nın silahlı gücünün en azından önemli bir kısmının ABD denetiminde olduğu anlamına gelir. Hiçbir şey olmasa bile jeopolitik konumu ve lojistik ihtiyaçları böylesi bir kontrolü zorunlu hale getirir.

PKK'nın ikinci önemli kaynağı olan Batı Avrupa cephesinin Almanya istihbaratının denetiminden bağımsız hareket edemeyecekleri de bir başka gerçek. Zaten Irak işgaline kadar, kısmen bugün için de geçerli, Kürt sorunu Almanya ve dolayısıyla AB için Türkiye-içi bir sorun olarak ele alınmış, bu çerçevede Türkiye ilişkilerinde bu strateji önemli yer tutmuştur. ABD ise, Kürt sorununu daha çok Kuzey Irak sorunu olarak ele almıştır. Bu iki önemli güç etkileşiminin yanısıra bir önemli unsur Türkiye içindeki yapılanmanın nasıl bir denetim ve güç etkileşimi içinde olduğu sorusu gündeme gelmektedir ister istemez... Türk istihbaratının, derin devlet denilen yapılanmaların bu örgüt üzerinde ne kadar etkili/caydırıcı yönlendirici olduğu pek açık değil. Çünkü bu konuların konuşulup araştırılmasına imkan verecek ne bilgi akışı ne de serbest konuşma ortamı var. Kamuoyuna "uzman" sıfatıyla konuşanların açıklamalarının önemli kısmının manipulatiftir. Uğur Mmcu'nun, 'üzerinde çalıştığı konu' nedeniyle suikaste kurban gittiği söylentisi bile bu işlerin ne kadar karmaşık olduğunu göstermeye yeter.

Bu durumda birkaç ihtimalle karşı karşıyayız demektir. Birincisi, PKK'ya karşı hiçbir önlem almayan, adeta bu örgütü ve cinayetlerini Türkiye'nin üzerinde baskı ve pazarlık unsuru gibi kullanan ABD devleti Irak tuzağına çekmeye çalışıyor. Bu ihtimal dahilinde olsa bile, Türkiye'yi Irak işine bu şekilde bulaştırmaktan çok yararının olmayacağı gibi bundan İsrail- Kuzey Irak Kürt yapılanması ve ABD'nin rahatsız olacağı açıktır. Olsa olsa İran operasyonu için Türkiye ile anlaşmış olması gerekir ki, bunun yöntemi de bu değil. Eğer ABD hükümeti devre dışı yaparak asker üzerinden yeni bir ilişki kurup, stratejik bir sayfa açmayı deniyorsa Türkiye yepyeni bir maceraya atılmak isteniyor demektir. Bu maceranın gerçekleşmesi için siyasetin alt üst olması, bu dış politikaya uygun iç siyaset yapılanması gerekir.

İkinci ihtimal, PKK'nın gitikçe taban kaybetmesi karşısında inisiyatifi ele alarak, beslendiği şiddet ortamına güvenlik güçlerini çekerek siyaseti teslim alma stratejisini uygulamak istiyor olabilir. Bu stratejiyi uygularken içerden nasıl bir destek gördüğü özellikle Kürtçü hareketin siyasal sürece eklemlenmesinden kimlerin rahatsız olacağı soruları sorulmalıdır.

Tüm bu askeri ve güvenlik amaçlı yapılacak değerlendirmelerde hangi şık geçerli olursa olsun her durumda sınır-ötesinden başka tüm seçenekleri yok sayarak kamuoyunda hamaset ve heyecan oluşturma çabalarının hedefinin sınır-içine yönelik olduğu anlaşılır. Sınır-ötesi askeri bir operasyon durumunda, en azından operasyon halinin psikolojik olarak sürekli tutulması durumu siyasetin buna göre dizayn edilmesini gerektirir. Askeri bürokrasinin siyaset üzerinde belirleyici olacağı bir ortama girilmesi demektir. Sınır ötesinden terörün yok edilmeyeceği açık ama bunu sınır-içi sonuçlarının da bize çok şey kaybettireceği de açık. Savaş tam tamları çalmak yerine akl-ı selimle uzun vadede neler yapılabilir, bunu konuşalım.

 

 

Kaynak: Yeni Şafak