Silah ve şiddetten kurtulmak için çıkan fırsat kaçmasın!

Yıl 1992 Ekim ayı. Habur'dan Kuzey Irak'a giriyorum. Saddam Hüseyin daha Bağdat'ta ama Kürt bölgesine hakim değil. Sınırdaki köprüyü geçtim, bir tabela:
"Kürdistan'a hoşgeldiniz."
İngilizcesi de yazıyor üstünde:
"Welcome to Kurdistan."
Altına oturuyorum, Ramazan Öztürk deklanjöre basıyor ve ertesi gün Sabah'ın birinci sayfasındaki röportajım bu fotoğrafla çıkıyor.
Erbil'de yolum parlamentoya düşüyor, kapının üstüne yazmışlar:
"Kürdistan Ulusal Meclisi."
Bakanlar Kurulu'nun adı biraz daha uzun: "Irak Kürdistanı Geçici Hükümeti Bakanlar Meclisi."
Kapıdan giriyorum.
Karşımda Başbakan Dr. Fuat Mahsum, resmi sıfatı şöyle:
Irak Kürdistanı Başbakanı.
Aradan 17 yıl geçmiş...
Kıyameti koparıyoruz:
Cumhurbaşkanı Gül 'Kürdistan' dedi mi, demedi mi? 'Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi' diyerek dilinin altındaki baklayı çıkardı mı, çıkarmadı mı?
Yazık, böyle tartışma mı olur?
Salı günü akşam saatlerinde yazıma eklediğim gibi, Cumhurbaşkanı Gül gidiyor Bağdat'ta Necirvan Barzani'yle resmen görüşüyor.
Kim o?
Irak Anayasası'nda yer aldığı gibi, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı. Yarın öbür gün Mesut Barzani Ankara'ya gelebilir.
Onun sıfatı nedir?
Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi Başkanı. Irak'ın Anayasası böyle. Yok mu sayacaksınız?
Ayrıca bin yıldır Irak'ta oralara Kürdistan denir. İran'a giderseniz, orada da resmen Kürdistan diye anılan bir coğrafya vardır.
Peki ya Osmanlı dönemi?.. Kürdistan yok muydu Kürtlerin yaşadığı?.. Kürdistan mebusları yok muydu? Atatürk de Kürdistan'dan, "Kürtlere özerklik"ten söz etmemiş miydi Cumhuriyet kurulurken?..
Kürtlerle konuştuğunuz zaman kimi Irak Kürdistan'ı, kimi İran Kürdistan'ı der, kimi de Türkiye Kürdistan'ı der. Güney ve Kuzey Kürdistan diyenler de vardır, Irak ve Türkiye bağlamında...
Bağımsız Kürdistan hayali mi?
Büyük Kürdistan hayali mi?
Hep oldu.
Bu proje, bundan sonra da Kürtlerin yüreğinde bir ideal olarak hep varolacak.
'Kürt davası'nı bunca yıldır kovalayan Celal Talabani(Irak Cumhurhurbaşkanı), Mesut Barzani(Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı) gibi Kürt liderlere bu soruyu hep sordum.
Ve hep aynı yanıtı aldım:
"Bu idealin yüreklerimizde yaşayacak olması, ille de gerçekleşecek anlamını taşımıyor. Irak'ı bölmek, sonra İran'ı bölmek, sonra Türkiye'yi bölmek! Olabilemez."
Meselenin bir yanı bu.
Bakın bu ülkede Kürt sözcüğü yasaktı. Kürt'le birlikte Kürtçe inkar edilmişti. Seksen yıl Kürt yok dedik, Kürtçe diye bir dil yok dedik.
Demokrasi ve insan haklarıyla bağdaşmayan bu inkarcı, bu yasakçı, assimilasyoncu zihniyet değil midir, Türkiye'yi özellikle son çeyrek yüzyıldır maddi ve manevi bakımdan kanatan?.. PKK, şiddet ve terör sarmalına Türkiye'yi sokan?.. Demokrasi ve hukukun kolunu kanadını kıran?..
Bakın, eğer Türkiye'nin Kürt sorunu olmamış olsaydı, bu ülkede Susurluk da yaşanmazdı, Ergenekon da...
Binlerce faili meçhul cinayet de işlenmez, Şırnak'ta, Cizre'de kuyulardan, toprak altından çıkmazdı o insan kemikleri...
Darbe tertipleri de olmazdı.
Türkiye, bütün bu belaları yaşamaz ve tüm enerjisini, gücünü kalkınmaya harcar ve çok daha huzurlu, refah ve barış içinde yaşayan ileri bir demokrasi ülkesi olurdu.
Bugün bu fırsat yine var.
Mutfakta bir şeyler pişiyor.
Celal Talabani'yle geçen hafta İstanbul'da öğle yemeği yerken şöyle demişti:
"Türkiye'deki Kürt kardeşlerimizin de daha olgun, daha sabırlı olmaları  lazım."
Kapalı kapılar arkasındaki bazı gelişmelerdir, Talabani'ye bunu söyleten...
Evet, PKK'nın silah bırakması, silahsızlandırılması, dağdan indirilmesi  gerekiyor. Barışcı siyasetin önünü açmak şart. Silah ve şiddet artık çıkmaz sokak...
İlgili tüm taraflar da geçmişten ders çıkarma eğiliminde. Geçmişte yapılan bazı büyük yanlışlar, Türkiye'de emekli kuvvet komutanları düzeyinde bile ifade edilmeye başlamış durumda.
Bu açıdan örneğin TRT'nin 24 saat Kürtçe kanalı, 'Kürt realitesi'nin devlet tarafından kabulüdür ve çok önemlidir.
Evet, yapılacak daha çok iş var.
Ama mutfakta bir şeyler pişiyor.
Bu fırsat kaçmasın.
Hem Türklere, hem Kürtlere, hem Ankara'yla Erbil'e, DTP ile PKK'ya, dağdakilere ve de İmralı'ya sorumluluklar düşüyor.
Cumhurbaşkanı Gül Kürdistan dedi demedi tartışmalarıyla kendimizi bir kısır döngüye sokmayalım.
Hedefe kilitlenelim!
Silahların susması, PKK'nın dağdan indirilmesi, barış ve siyasete şans tanınması için...
Yineliyorum:
Bu fırsat var önümüzde!

Yıl 1992, Ekim ayı. Hasan Cemal, Habur sınır kapısından Kuzey Irak'a giriyor Erbil'e gitmek için. Köprüde fotoğraf çektiriyor, "Kürdistan'a hoşgeldiniz!" tabelasının altında...

Kaynak: Milliyet