Sıkmabaş ve güncel durum üzerine

Yorumcular (fıkıh alimleri, müctehidler) yalnız saçı değil, örtülmesi gereken bütün yerleri “zinet” olarak kabul ediyorlar. Kadının yüzü, gözleri, dudakları… elbette ilgi çekici olma bakımından kapatılan bazı yerlerden daha önde gelir, ama din, korunmak için alınacak tedbirlerin tamamını kadın müminlere yüklemiyor, onlara zor gelecek, işlerini görmelerini zorlaştıracak yükümlülükler getirmiyor, diğer yerlerini örtmelerini yeterli buluyor ve açmalarına izin verdiği yerlere kötü niyetle bakmayı erkeklere yasaklıyor, bu konuda erkekleri yükümlü kılıyor. Nur suresindeki ayete (24/30-31) dikkat edilirse burada Allah'ın, iffeti korumak ve zinaya giden yolları tıkamak için erkek ve kadın müminleri aynı ifadelerle uyardığı ve yükümlü kıldığı görülür. Kadın müminler evde ve dışarıda, toplumun bir üyesi olarak faaliyet içinde olacaktır; bu faaliyet el ve yüzlerinin açık olmasını gerekli kılmaktadır, bunların da kapatılması halinde kadınlara daha fazla yük verilmiş olacaktır, din bunu istememiştir.

Çarşaf ve peçenin gerekli olduğunu ileri süren yorumcular, bizim yukarıda açıkladığımız hususlarda farklı düşünmüşler, ilgili metinleri de farklı değerlendirmişlerdir. Bu da onların tercihidir, İslam'da farklı yorumlar birbirine dayatılamaz.

“Türbancıların işine gelme” ifadesini, soru sahibinin insaf ve edep eksikliğine veriyorum. Türkiye'de “türbancılar” yok, bir yanda böyle inandığı için örtünenler var, diğer yanda kendi dünya görüşlerini onlara dayatan “laikçiler” var; tıpkı cumhurbaşkanı seçiminde, dindar bir cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek için hukuka (Anayasa'nın ilgili maddelerine) aykırı olarak 367 toplantı yeter sayısını dayattıkları gibi.

Söz buraya gelmişken üçüncü çelişki iddiasını ve cevabını gelecek yazıya bırakarak günün meselelerine kısa bir temasta bulunalım.

1. Laiklikle demokrasiyi karşı karşıya getirenler ve laiklik adına demokrasiden vazgeçenler, “demokrasi ve insan haklarına vurgu yapanları” “demokrasicilik oynamakla” suçlayanlar ne yazık ki, bu ülkenin sözde aydın takımıdır (istisnalar kaideyi bozmaz.)

2. Mehmetçik, adını kendinden aldığı Muhammed'ini sever. O'nun yoğun ve coşkulu bir şekilde anılmasından rahatsız olmaz. Bundan rahatsız olanlar, başka bir örnek bulamadıkları için Kutlu Doğum faaliyetlerini “irtica” örnekleri olarak sıralayanlar Mehmetçik ruhuna yabancılaşmış veya bu konuda yanıltılmış bir azınlık olabilir; askerimizin bütününü bundan tenzih ediyorum.

3. Ortada irtica (düzeni değiştirip demokratik cumhuriyet yerine padişahlık, saltanat ve herkese din dayatan bir rejim getirme teşebbüsü) filan yok.

Peki olan nedir?

Olan ülkenin normalleşmesi yolunda atılan önemli adımlar, laiklik ve demokrasinin çağdaş dünya standartlarına oturtulması için sarf edilen çabalar ile bunlar işlerine gelmediği, haksız imtiyazlarına son vereceği için normalleşmeye karşı çıkanların mücadelesidir.

Ümit veya ümitsizlik bahsinde şunu söylemek isterim:

Halkın iradesi saltanatı da yıkar, antidemokratik oluşumları da; bu iradeye karşı çıkışların ömrü uzun olmaz.

Halk dediğim zaman kastettiğim ise belli bir meydanda toparlanan bir milyon insanımız değil, 74 milyon insanımızdır.

Kaynak: Yeni Şafak