Sıfır sorundan İran'ı İsrailleştirmeye

Öncelikle şunu tespit etmemiz gerekiyor: İran ne İslamcıların ne de anti-emperyalizm adına destek verenlerin gözünde dokunulmazlığı olan kutsanmış bir ülke değildir. İran da tıpkı Türkiye gibi ulus-devlettir. Her ulus-devlet gibi İran da öncelikli olarak kendi çıkarlarını gözetir; resmi ideolojisine, dış politikası açısından sistem dışılığı ve kırmızıçizgilerine rağmen. Bölgedeki ülkeler gibi halkının Müslüman olması bir yana İran Ortadoğu'nun devlet geleneği olan üç büyük gücünden biri.

Türkiye Ortadoğu'daki üç büyük güçten -Mısır ve İran'la beraber- biri olarak bölgesel liderliğe oynayan ağırlığı ile ister istemez İran'la rekabet halindedir. Bu, son dönemde bölgede ortaya çıkan boşluğun bir sonucu değil; bilakis Osmanlı-İran rekabetinden devralınan bir ilişki biçimidir. İki büyük güç olarak bölgede etkinlik mücadelesi veren bu iki ülkede tarihlerinden devralınan bir kriz yönetme refleksi de gelişmiştir. Hem İran hem Türk tarafı, iplerin kopma noktasına geldiği durumlarda bile, geri adım atmasını bilmiş, geleneksel devlet refleksi ile çatışmayı önleyebilmiştir. Yoksa Kasr-ı Şirin Anlaşması'ndan bu yana, bölgede imparatorlukların yıkılıp haritaların değişmesiyle yaşanan altüst oluşlara, rejimlerin taban tabana zıt özelliklerine rağmen bu rekabet sürdürülemezdi. DEVAMI>>>