Suriye Değişim Konferansı çerçevesinde Antalya’dayız. Bu vesile ile çok zamandır görmediğimiz bir çok dost yüzü gördük. Gıyaben tanış olduklarımızla da vicahi yani yüz yüze( ruberu) tanışma fırsatımız oldu.
Romanya’dan gelen Suriyeli bir arkadaş Osmanlı’nın iftiraya maruz kaldığını ve karalandığını söyledi. Gerçekten e Mısırlı tarihçilerden birisi ed Devletü’l Osmaniyye el müftera aleyha/ İftiraya uğramış Osmanlı Devleti başlığıyla bir kitap yazmıştı.
Bu suretle kimi sahte kahramanlar hakiki kahraman olarak anlaşılırken bazı gerçek kahramanlar da sahte kahraman olarak anılmıştır. Bunlardan birisi de Seyyid Kutup’dur. Seyyid Kutup hem dostları hem de düşmanları tarafından yanlış anlaşılmış ve hakkı yenmiş şahsiyetlerden birisidir. Fikirleri tekfirci olarak algılandığı gibi aynı zamanda şiddeti beslediği de ileri sürülmüştür.
İşte bunu çürütmek için Suriyeli asıllı ulema ve yazarlardan Münir Gadban bir kitap kaleme almış. Kitap Mısır’da Daru’s Selam Yayınevi tarafından basılmış. Kitabın orijinal adı ‘Seyyid Kutup dıddu’l unf’ adını taşıyor. Yani Şiddet Karşıtı Seyyid Kutup. Sanki Seyyid Kutup ile şiddet karşıtlığı ters düşüyor. Elbette ki öyle değil. Uzun yıllardır vatanından uzak bir biçimde Mekke’de yaşayan kitabın yazarı Münir Gadban ile mesele hakkında uzunca sohbet ettik.
Esasında Gadban sürgünde yaşamasına rağmen sürgün yeri Mekke olunca buna sürgün demek şık olmuyor. Mekke bir anlamda bütün Müslümanların vatani aslisi sayılmalıdır. Münir Gadban, Seyyid Kutup’u şiddet ve tekfire mal edenlerin gerçekte onun fikirlerini tam anlamadıklarını ifade ediyor. Ve bunun gerçek olmadığını; intiba ve algıdan ibaret olduğunu ifade ediyor.
*
Münir Gadban’ın da hatırlattığı gibi Seyyid Kutup darbeci veya devrimci yöntem ve anlayışlara karşıdır. O ancak İslami ve rabbani bir nesil yetiştirilmesi halinde İslam devletinin gerçekleşebileceğini öngörmektedir. İdare yükünü ancak olgun ve rabbani omuzlar taşıyabilir. Yani İslam’ı sindirmiş ve tam olarak yaşayan bir neslin ancak İslami düzeni ikame edebileceğini görmüş ve bunu savunmuştur.
Dolayısıyla bu tanımın dışında kalan, darbeci ve hatta devrimci anlayışlar İslam adına -İslamı yönteme ters olduğundan- iktidara gelmemelidirler. Onların çabası, yanlış bir yolla doğru hedefe ulaşma çabasıdır. Lakin yanlış bir yöntemle doğru bir hedefe ulaşmak kabil ve mümkün değildir. Münir Gadban’ın aktardığına göre, Nakraşi Paşa hadisesinde olduğu gibi bazı sevenleri Seyyid Kutup’a, Cemal Abdunnasır’ın suikastla tasfiye edilmesini veya devrilmesini teklif ederler.
Seyyid Kutup böyle bir yöntemi tasvip etmediğini ve sağlıklı bulmadığını ifade eder. Kısaca, ne suikast ne darbe ve ne de devrim yoluyla Seyyid Kutup İslami bir düzenin kurulamayacağını öngörmüştür. Sadece fikren değil fiilen de buna karşı çıkmıştır. Onun tek tasvip ettiği yöntem sağlıklı İslami nesiller yetiştirmek ve İslami düzeni onlar vasıtasıyla ikame etmektir. Yani Seyyid Kutup tamamıyla tabii gelişmeyi esas almaktadır. Bunu hızlandıracak ve dolayısıyla tahrif edecek anlayışlardan dikkatle ve hatta şiddetle uzak durmuştur.
*
Bununla birlikte, Mevdudi, 'Kur'an'da dört terim' ve 'Hilafet ve Saltanat' kitaplarından dolayı İslami kesimlerin tepkisini çekmiştir. Elbette Seyyid Kutup da Mevdudi’den etkilenmiştir. Seyyid Kutup da Mealim fi’t tarik( yoldaki İşaretler) kitabından dolayı eleştirilmiştir. Esasında bu kitabında tekfircilik yaptığına veya şiddete yönlendirdiğine dair bir ipucu yoktur. Lakin kitapta, 20’inci yüzyıl karanlık bir çağ olarak tasvir edilmekte ve İslam toplumlarının sağlığını kaybettiği ifade edilmektedir.
Toplumların bu olumsuz tasviri dolaylı da olsa umutsuzluk üzerinden şiddet ortamını beslemiş olabilir mi? Elbette bu mesele hala tartışmaya açıktır. Lakin Seyyid Kutup’un doğrudan toplumu tekfir ettiği ve ona yönelik şiddeti kutsadığına dair elde ikna edici veriler ve deliller bulunmuyor.
Ayrıca Mevdudi gibi şahsiyetlerden etkilenmesi de bu yönünü belgeleyen ve gösteren bir husus değildir. Zira, Suriyeli şiddet karşıtı İslami mütefekkirlerden Cevdet Said’in, üstadı olarak zikrettiği isimler arasında İbni Teymiyye de vardır. Peki, İbni Teymiyye’nin şiddet kimyası nasıl Cevdet Said de etkisini göstermemiştir? Hatta ters etki göstermiştir! Oysa kimilerine göre, İbni Teymiyye ortaçağın Seyyid Kutup’u sayılabilir. Kimilerine göre şiddeti teorize eden isimlerin başında gelmektedir. Buna rağmen Cevdet Said şiddet yanlışı değil de şiddet karşıtı olmuştur. Demek ki her zaman algı gerçeğe mutabakat arz etmiyor.