Bir ihalede kumpas varsa Noter'e tespit yaptırırsınız. Dersiniz ki Bakın bu ihale şöyle sonuçlanacak!
Birisine rüşvet vermişseniz, Noter'e verdiğiniz paranın sayı ve numaralarını tesbit ettirirsiniz.
Maçta şike iddiasında bulunuyorsanız, Bakın, maçta Rüştü şunu yapacak dersiniz.
Peki Anayasa Mahkemesi'ne siyasi boyutu olan dava gittiğinde Bakın, karar 7'ye 4 veya 9'a 2 çıkacak şeklindeki bir haberin arkasında ne vardır? Hele bu haberin doğru çıkması neyi anlatır?
Rüşveti, şikeyi ya da ihalede anlaşmayı mı?
Tabii ki Yüce Mahkeme için bunların hiçbiri ileri sürülemez.
Ama ortada bir garip durum olduğunu, ya da kamuoyunun zihninde böyle bir gariplik imajı oluştuğunu da görmezden gelemeyiz.
Dava daha yüce mahkemeye gittiği zaman, hatta gitmesi konuşulmaya başladığı zaman, kararın Toplantı yeter sayısı olarak 367 şarttır istikametinde çıkacağı tahminleri yapılmıştı. Başvuruyu yapanlar emindi, öteki taraf da, endişe içindeydi.
Neden?
Anayasa Mahkemesi'nin üye yapısına ilişkin tahminlerden...
-Bakın, 9'a 2 çıkacak!
-Bakın 7'ye 4 çıkacak!
Hadise şu:
Anayasa mahkemesi üye yapısı dendiğinde Sezer'in atadıkları - Özal'ın atadıkları Demirel'in atadıkları şeklinde bir tasnif yapılıyor ve atanma kaynaklarına göre tahminlerde bulunuluyor.
Sezer'in atadıklarının yaşları, emeklilik süreleri, buna göre Anayasa Mahkemesi'nin geleceğe dönük misyonu üzerine tahminler yürütülüyor.
Benzeri tahminler, yine Sezer'in başka alanlardaki tayinleri, diyelim rektörler, YÖK üyeleri vs. üzerine yapılıyor.
Yani Sezer'in tayinleri bir tür misyon niteliği taşıyor. (Bu durumda hükümete yönelik kadrolaşma suçlamalarının öncelikle Sezer'e yöneltilmesi de gerekmiyor mu? Sayın Cumhurbaşkanının, sınırlı atama veto yetkilerini bile planlı bir kadrolaşma hedefi istikametinde yürüttüğü anlaşılmıyor mu?)
Bu durum, üniversite rektörleri vs için de çok önemli olsa bile, En azından yüksek yargı organları açısından sağlıklı mıdır? diye sorgulanabilir.
Anayasa Mahkemesi'nin 367 ile ilgili kararı bu yönden ciddi tartışma konusu. Kararın, cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili anayasal düzenlemenin ruhu ile asla bağdaşmadığı, Anayasa yapımcılarının Cumhurbaşkanlığı seçimindeki (12 Eylül öncesi bıktıran ölçüdeki) tıkanmaları önlemek için düzenleme yaptığı bilindiği halde, 367 dayatması ile bu işin içinden çıkılmaz hale getirilmesi nasıl izah edilir, anlaşılamıyor.
Yargının siyasallaşması... Yargının araçsallaştırılması... temaları gündeme geliyor.
Türkiye'de yargı veya yargı dışılık meselesinin hukuk devleti mantığını zedelediği bazı alanlar var.
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun kararları yargı dışı... O kurum bir yargıcı görevden aldığında başvuracak başka yargı mercii (AİHM dışında) kalmıyor.
Yüksek Askeri Şura kararları yargı dışı. Yargısız ihraç kararları veriliyor ve içerde başvuru mercii kalmıyor.
Cumhurbaşkanı'nın görevleri ile ilgili tasarrufları yargı dışı...
Ve Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının temyizi yok.
Kritik zamanlarda ki bu Türkiye'de eksik olmuyor- tüm bu alanlarda sorun çıkıyor. Toplum vicdanı verilen kararlardan mutmain olmuyor, ama başvuracağı bir merci de bulunmadığı için sineye çekiyor. Sinelerde yargı ukdesi oluşuyor.
Prof. Dr. Hikmet Özdemir'in askeri müdahale dönemlerinde yargının (özellikle Anayasa Mahkemesinin kararlarında nasıl etkilenme olduğuna dair bir kitabı var. Etkilenme bir gerçek. Bunlar yargı adına olmaması gereken durumlar. Bazı kararların askeri hamlelerin peşinden gelmesi, olayı daha da gölgeli hale getiriyor.
Yüksek Yargı, böyle bir bedeli ödemeli mi?
Hiç şüphesiz hayır.
Yargı, her şeyin bittiği yerde güven duyulması gereken kurum. Orada sorun başlarsa nereye gidecek toplum?
İşte bakın, Bilgi Üniv. öğrt. üyesi Doç Dr. Serap Yazıcı, Zaman'daki makalesinde ortaya çıkan durumu nasıl tahlil ediyor:
Anayasa Mahkemesi'nin 01.05.2007'de açıklanan kararı, sadece Türk kamuoyunda değil, dünya kamuoyunda da Türkiye'nin bir anayasal demokrasi olarak tanımlanmasının mümkün olup olmadığı, Türk anayasa düzeninin, devletin üç temel organına ne tür yetkiler sunduğu ve bu yetkinin sınırlarının neler olduğu, Anayasa Mahkemesi'nin anayasa düzeni içindeki yerinin ve yetkilerinin neler olduğu, yargının gerçekten bağımsız bir güç olarak, hukukun sınırları içinde mi hareket ettiği yoksa siyasal konjonktüre göre mi karar ürettiği ve nihayet, Türkiye'nin bir hukuk devleti olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı gibi çok hayatî bir dizi soru işaretini zihinlerde bıraktı.
Ne kadar önemli bir durum.
Doç. Yazıcı, ayrıca Koç Üniversitesi öğrt. üyesi Doç. Dr. Kemal Gözler'in, 2000 yılında yayınladığı "Türk Anayasa Hukuku" başlıklı eserinden de bir alıntı yapıyor. O alıntı da Anayasa mahkemesi'nin de hukuka saygı duyması gerektiğini vurguluyor ki çok önemli.
Kemal Gözler'in değerlendirmesi şöyle:
"Eğer hukuk devleti, devletin hukuka bağlılığı anlamına geliyorsa, yargı da devletin üç temel organından biriyse, hukuk devletinin bir şartı da yargının hukuka bağlılığıdır. Yargısı hukukla bağlı olmayan bir devlette vatandaşların kendilerini güvencede hissedebileceklerini söylemek elbette mümkün değildir." Bu nedenle Anayasa Mahkemesi'nin, anayasal yetkilerini aşarak 01.05.2007 tarihinde kamuoyuna açıkladığı karar, haklı olarak Türkiye'nin gerçek bir hukuk devleti olup olmadığı sorusunu yaratmıştır. Öte yandan aynı karar, gene hukuk devleti ilkesinin asıl gayesi olan hukuka güven duygusunun da aşınması sonucunu yaratabilecek gibi görünmektedir. Devleti hukuk kurallarıyla sınırlamanın asıl nedeni, devletin üstün otoritesi karşısında bireyi korumak, ona devletin önceden öngörülebilen hukuk kuralları çerçevesinde hareket edeceği inancını sunarak, bireyin yarınlara güvenle bakmasını sağlamaktır. (Zaman, 4 mayıs 2007)
Allah'a şükür henüz açık toplum halindeyiz. Yani bildirilerle, sıkıyönetimle yönetilmiyoruz. Bu ortam, herkesin tartışmaya açık olması gereken bir ortamdır. Anayasa Mahkemesi kararlarnı da eleştirilecektir. Bence, yüce mahkemenin üyeleri, bu kurumun saygınlığını korumak için en büyük hassasiyeti göstermek zorundadırlar. Çünkü bu kararlar da yargı hukuk siyaset tarihine intikal ediyor. Yarınki nesiller Şu dönemin yargıçları şu kararı vermiş diye değerlendirecekler. Gelecek kuşaklar nezdinde aklanmak önemli.