Paul Craig Roberts
Japonya, Hindistan, Arjantin veya başka bir ülkede yapılan seçimler Amerikan medyasından ne kadar ilgi görüyor?,İngiltere, Fransa ve Almanya hâricinde yönetim makamında kimin oturduğunu kaç Amerikalı ve Amerikalı gazetecibiliyor? İsviçre, Hollanda, Brezilya, Japonya ve hatta Çin'deki siyasi liderlerin isimlerini kim söyleyebilir?
Ama Ahmedinejad'ın ismini pek çok kişi bilir. Nedeni açıktır, Amerikan medyasında günlük olarak şeytanlaştırılır.
Amerikan medyasının Ahmedinejad'ı şeytanlaştırması, bizâtihi Amerikan cehaletine delâlet eder. İran Cumhurbaşkanı, İran'ın hâkimi değildir. Genelkurmay başkanı da değildir. Ahmedinejad, İran'ın hâkimlerinin, yani İran rejiminin Amerikan parasıyla yapılacak bir renkli devrimle yıkılmasını istemeyen Ayetullahların belirlediği politikaların dışına çıkamaz.
İranlıların, Amerikan yönetimleri hakkında acıklı bir tecrübeleri vardır. İşgal ve sömürge konumundan çıkarken, 1950'lerde yaptıkları ilk demokratik seçimleri, Amerikan yönetimi tarafından alaşağı edildi. Amerikan yönetimi, seçilmiş adayın yerine bir diktatörü yerleştirdi; İran'ın bağımsız bir devlet olmasını, İran'ı, bir Amerikan kuklasının yönetmemesi gerektiğini düşünenleri işkenceden geçiren ve öldüren bir diktatör.
"Süpergüç" Amerika, 1970'lerin sonlarında Amerikan kuklası hükümeti devirerek gerçekleştirdikleri devrim yüzünden Ayetullahları hiçbir zaman bağışlamadı; devrim sırasında casus sığınağı dedikleri Amerikan büyükeçiliği personelini rehin almışlardı; İranlı öğrenciler ise İran demokrasisinin imhasında Amerikanın suç ortaklığını ispatlayan lime lime edilmiş büyükelçilik evraklarını bir araya getirip birleştirmişlerdi.
Devlet denetimindeki Amerikan kurumsal medyası, Propaganda Bakanlığı, İranlıların Ahmedinejad'ın güya çalıntı bir seçimle yeniden seçilmesini şiddet bulaştırarak protesto ettikleri gösterileri durdurak bilmeksizin yayınlayarak cevap verdi. Seçimin çalındığı iddiası bir gerçek olarak sunuldu, her ne kadar bu yönde bir delil olmasa da. George W. Bush ve Karl Rove dönemlerinde çalıntı seçim oldukları belgelenmiş seçimlere Amerikan medyasının tepkisi, gerçekten çalınmış olduklarını gösteren delilleri görmezden gelmek olmuştu.
İngiltere ve Almanya gibi kukla devletlerin liderleri, Amerikan psikolojik savaş harekâtıyla aynı çizgide durdular. İngiltere'nin saygınlığını yitirmiş dışişleri bakanı David Miliband, Lüksemburg'da yapılan AB bakanlar toplantısında, Ahmedinejad'ın zaferine ilişkin "ciddi şüpheleri" olduğundan bahsetti. Miliband'ın bağımsız bilgi kaynağı tabii ki yok. Basitçe Washington'ın tâlimatlarını takip ediyor ve Amerikanın desteklediği adayın desteksiz iddialarına bel bağlıyor.
Şansölye Merkel de Ahmedinejad'ın ağzından girdi burnundan çıktı. İran büyükelçisini çağırarak seçimlerde "daha fazla şeffaflık" talebinde bulundu.
Amerikan yönetiminin propagandasını Amerikan solcuları bile ciroladılar. The Nation'da yazan Robert Dreyfus, İranlı muhaliflerin histerik görüşlerini, onlar sanki "gayrmeşru seçimler" hakkında mutlak hakikatlermiş gibi sundu ve "darbe" olarak niteledi.
Amerikan medyasının ve Amerika'nın kukla devletlerinin bilgi kaynağı nedir?
Hiçbir kaynakları yok, Amerika'nın tercih ettiği mağlub adayın iddiaları var sadece.Bununla birlikte, aksine işaret eden kuvvetli bir delil var. Amerikalı kamuoyu araştırmacıları, seçimlerden önce bağımsız, nesnel bir araştırma yaptılar. Center for Public Opinion'dan Ken Ballen ve New America Foundation'dan Patrick Doherty, 15 Haziran tarihli Washington Post gazetesinde araştırmanın sonuçlarını izah ettiler. Araştırma giderleri Rockefeller Brothers Fund tarafından karşılanmış ve " bölgedeki çalışmaları ABC News ve BBC tarafından Emmy ödülüne lâyık görülen bir şirket tarafından Fars dilinde" yürütülmüş.
Anket sonuçları, şu an sahip olduğumuz gerçek tek bilgi kaynağı ve seçim sonuçlarının İranlı seçmenlerin iradesini yansıttığına işaret ediyor. Araştırmanın hayli ilgi çekici sonuçları arasında şunlar var:
"Pek çok uzman, Mahmud Ahmedinejad'ın elde ettiği zaferin hileyle olduğunu veya zaferde sonuçların manipüle edilmesinin payı olduğunu iddia ediyorlar. Fakat seçimlerden üç hafta önce İran'da, ülke çapında gerçekleştirdiğimiz kamuoyu yoklaması, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın 2'ye 1'den daha yüksek bir oy oranıyla önde gittiğini göstermişti - Cuma günü yapılan seçimlerin zafer marjından daha büyüktü."
"Seçime giden günlerde Batılı haber bültenlerinde, Ahmedinejad'ın başlıca muhalifi Hüseyin musavi'ye karşı heyecan duyan bir İran halkı tasvir edilirken bizim İran'ın 30 şehrinden aldığımız bilimsel örneklem, Ahmedinejad'ın önde gittiğini gösteriyordu."
"Ahmedinejad'ın aldığı halk desteğinin çapı, seçim öncesinde yapılan yoklamada açıktı. Örneğin musavi, Farslardan sonra ikinci büyük etnik grup olan Azerilerin oylarını almak için kampanya sırasında kendi Azeri kimliğini öne çıkardı. Bizim araştırmamız ise Azerilerin 2'ye 1 Ahmedinejad'ı tercih ettiğine işaret ediyordu."
"Yapılan yorumların pek çoğu, İranlı gençleri ve interneti bu seçimdeki değişimin müjdecisi olarak tasvir etti. Ancak bizim araştırmamız İranlıların sadece üçte birlik kesiminin internet erişimi olduğunu, Ahmedinejad'a en güçlü oy desteğini tüm yaş grupları içinde en çok 18-24 yaş aralığındaki gençlerin sağladığını tespit etti."
"Musavi'nin önde gittiği veya Ahmedinejad'la rekabet edebildiği tek demokrafik grup, üniversite öğrencileri, mezunları ve de en yüksek gelire sahip İranlılardı. Anket çalışmamızı yürütürken İranlıların üçte biri henüz kararsızdı. Ancak araştırma sonucunda ortaya çıkan temel dağılımlar, İran yetkililerinin bildirdiği sonuçları yansıtmakta, seçim sonuçlarının geniş çaplı bir hilenin ürünü olmadığı ihtimaline işaret etmektedir."
Amerikan yönetiminin İran'ı istikrarsızlaştırma planı uyguladığına dair çok sayıda haber var. Amerikan yönetiminin İran'da gerçekleşen bombalama ve intihar eylemlerine mâli destek sağladığını belirten haberler var. Amerikan medyası, Amerika'nın muhalif ülkeleri dizüstü çökertme kabiliyetini resmeden bu haberlere palavra muamelesi yapıyorken bazı yabancı basın yayın organları ise Amerikan yönetiminin fıtratındaki mâneviyatsızlığın delili olarak görüyorlar.
Pakistan eski Genelkurmay Başkanı Miraz Aslam Beig, 15 Haziran Pazartesi günü Peştu Radyo'da, İran seçimlerinde Amerikan dahli olduğuna dair tartışılmaz istihbarat olduğunu söyledi. "belgeler ispatlamaktadır ki CIA, seçimin ardından renkli ama boş bir devrimi desteklemek için İran'da 400 milyon dolar harcamıştır."
Gürcistan, Ukrayna ve diğer eski Sovyet cumhuriyetlerindeki renkli devrimlere para desteği sağlamada Amerikan yönetiminin gösterdiği başarı her yerde haber oldu ve ele alındı; Amerikan medyası ABD'nin sınırsız gücü ve doğal hakkının göstergesi diye bakarken bazı yabancı medya organları, diğer ülkelerin iç işlerine Amerikan müdahalesinin göstergesi olarak baktı. Hüseyin Musavi'nin satın alınmış olması ve Amerikan yönetimine çalışması karşılığında para ödenmiş olması ihtimal dâhilindedir.
Amerikan yönetiminin, Amerikan ve yabancı medya üzerinden hem Amerikalıları hem de yabancıları hedef alan psikolojik harp yürüttüğünü biliyoruz. Bu konu hakkında çok sayıda makale yayınlandı.
Hiss-i müştereğe başvurarak İran seçimleri hakkında düşünün. Ne ben ne de okuyucuların büyük bir çoğunluğu İran uzmanı değil. Fakat hiss-i müşterek çerçevesinden baktığınızda, şayet ülkeniz iki güçlü ülkenin saldırı tehditi altındaysa, hatta nükleer saldırı tehditi altındaysa – İran'ın Amerika ve İsrail'in saldırı tehditi altında olması gibi – ülkenizin en iyi savunucusunu yüz üstü bırakıp Amerikanın ve İsrailin tercih ettiği adayı seçer misiniz?
İran halkının, Amerika'nın kukla devleti olmak için oy vereceğine inanır mısınız?
İran, kadîm ve incelikli bir toplumdur. Entelektüel sınıfı büyük ölçüde sekülerdir. Ferdi hazlara ve nefse düşkünlüklerinden dolayı gençlerin önemli fakat küçük bir yüzdesi Batıya bağlılığın esiri olmuşlar. Bu insanlar, hükümetlerini ve ferdi davranışlar üzerindeki İslami kısıtlamaları ıslıklamaları için Amerikan parasıyla kolayca örgütlenebilirler.
Amerikan yönetimi, İran seçimlerinin ve İran yönetiminin itibarını zedeleyeceği bir temel oluşturmak için batılılaşmış bu İranlılardan faydalanıyor.
Yer yer doğru haber bildirme teşebbüsüne giren McClatchy Washington Bureau, 14 Haziran'da, Washington'ın psikolojik harp yürüttüğünü kabullenerek şunu ilan etti: "İran'daki seçim sonuçları, Obama'nın destek çabalarını daha da zorlaştırmaktadır." "Diplomatik başarısızlık" özrünün iğrenç kafasını bulunduğu yerden kaldırdığını, geriye sadece askeri çözümü bıraktığını görüyoruz burada.
Herşeyi Amerikan yönetiminin içinden görmüş bir kişi olarak söyleyebilirim ki, Amerikan yönetiminin, Amerikan medyasını ve kukla devletlerin medyasını manipüle etmekten muradı, İran hükümetini kendi halkını ezen ve İran halkının iradesini hiçe sayan bir hükümet olarak tasvir etme sûretiyle İran hükümetini gözden düşürmektir. Amerikan yönetiminin İran'a karşı bir askeri saldırı zeminini nasıl kurduğunu gösterir bu.
Amerikan yönetimi, Musavi'nin yardımı sayesinde, özgürleştirmek için Amerikan canı ve parası gerektiren bir diğer "ezilen halk" kitlesi oluşturuyor tıpkı Saddam Hüseyin hâkimiyetindeki Iraklılar gibi. İran seçimlerinde tam bir yenilgi yaşayan Amerikan adayı Musavi, Washington tarafından İran'ın kukla yöneticisi olarak seçilmiş olabilir mi?
Maço süpergüç, hegemonyasını İran halkı üzerinde yeniden tesis etmek dolayısıyla da 1978'de İran'da Amerikan hâkimiyetini deviren Ayetullahlarla hesabını görmek için arzulu. Senaryo bu. Amerikan televizyonlarında bunu hergün izliyorsunuz.
Bu senaryoyu destekleyen "uzmanların" sonu yok. Yüzlercesinin arasından bir örnek olarak, evvelden Ulusal Güvenlik Konseyi'nde çalışmış ve şu an Columbia Üniversitesinde ders veren Gary Sick şöyle diyor: "Şayet daha ılımlı olsalardı ve Ahmedinejad'ın yizde 51'le kazandığını söyleselerdi" İranlılar biraz daha kuşkulu fakat daha bir kabullenir olurlardı. Ancak İran yönetiminin, "Ahmedinejad 62.6'la kazandı" demesi "muteber" değildir. Sanırım diyor Sick, "İran devriminde, meşruiyetini halk desteğine dayandıran bir konumdan baskıya dayandıran bir konuma doğru gerçek bir dönüşüm noktasıdır bu. Halkın sesine kulak asılmıyor."
Kuvvetli tek bilgi, yukarıda andığımız kamuoyu yoklaması.
Ancak söz konusu olan, diğer halklar üzerindeki Amerikan hegemonyasıysa, gerçekler ve doğrular işe yaramıyor. Yalanların ve propagandanın hükmü geçiyor.
Hegemonya tutkusunun tükettiği Amerika, diğerlerine baskın çıkma hırsıyla hareket ediyor; mâneviyatın ve adaletin canı çıksın. Dünyayı tehdit eden bu senaryo, Amerika kendini batıran dek, tecrid içine düşecek ve dünyaca hor ve hakir görülecek şekilde dünyayı kendisinden iyice soğutana dek oynanmaya devam edecek.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alplaslan Balcı