Sessizliğin anlamını çözmeye çalışmak

Anayasa Mahkemesi'nin kararı belli olduğunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve beraberindeki ikiyüze yakın kişiyle Japonya'nın başkenti Tokyo'daydım. Bu satırları yine Japonya'dan, Osaka'dan yazıyorum. Siz bu yazıyı okurken Türkiye'ye doğru dönüş yolunda olacağım.

Japonya'da olmanın bir avantajı saat farkı. Burada saatler Türkiye'den 6 saat ileride. Gazeteci olarak bütün günü yaşadıktan sonra oturup haberinizi yazınızı yazıp yatağa girebilirsiniz, o sırada Türkiye'de hâlâ akşam olmamış durumda.

Nitekim, Anayasa Mahkemesi kararını, Türkiye'nin Tokyo Büyükelçisi Sermet Atacanlı'nın Cumhurbaşkanı Gül ve eşi onuruna verdiği fevkalade geniş ve yüksek seviyeli katılımlı bir yemeğin ardından ve hatta ondan da sonra Odalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun biz gazeteciler için düzenlediği bilgilendirme toplantısından sonra odama çıktığımda öğrendim.
Tabii hemen lobiye indim. Gazeteci milleti bekleşiyor, acaba Cumhurbaşkanı Gül bir şey söyler mi? Gül de danışmanlarıyla odasında, büyük ihtimalle haberi değerlendiriyor. Neden sonra bir haber geldi, Cumhurbaşkanı 'Konunun hukuki bir konu' olduğunu düşünüyordu ve konuşmayacaktı.
İzleyen iki gün boyunca köşe kapmaca oynandı Cumhurbaşkanı'yla. Taa biraz öncesine kadar Gül'le yanyana gelme, konuşma fırsatı olmadı gazetecilerin. Bu satırları Gül'ün düzenlediği bir sohbet toplantısından sonra yazıyorum, bir saatten fazla Cumhurbaşkanı ile birlikte olduk, sorular sorduk ama ondan iç politikayla ilgili tek bir doğrudan cevap bile alamadık.

Gül'ün karara sevinmediği ortada, kararın kendisini değilse bile etkilerini 'Türkiye'ye zaman kaybettirici bir gelişme' olarak değerlendirdiği de jest ve mimiklerinden anlaşılıyor. Kaldı ki Cumhurbaşkanı'nın mahkemece iptal edilen düzenlemeyi ne kadar benimsediği, türbana serbestiyetin yolunun Anayasa'yı değiştirmek olup olma-dığını onaylayıp onaylamadığı da belli değil. Hatırlayan çıkacaktır, Gül değişiklikleri imzalamak için epey bekledi, imzaladığında da bir duyuru yapma gereği hissetti. Ama bütün bunlar geçmişte kaldı, şimdi başka bir gerçeklikle karşı karşıyayız: Gül susuyor, Başbakan Erdoğan susuyor, partisi susuyor.

Neden?
Cumartesi günü Radikal'in manşeti 'ürküten sessizlik'ti. Gerçekten de ürkütücü, çünkü Anayasa Mahkemesi kararı, bir anlamda Türkiye'de rejimin eskisi gibi olmayacağının kararı. En basitinden, artık Anayasa değişikliği için mahkemenin onayı aranacak yani Meclis'in esasen çok sık kullanmaması gereken bir yetkisi kısıtlandı.

Efendim karar siyasi midir, Anayasa Mahkemesi yetkisini aşmış mıdır? Bu tartışmaları çok anlamlı bulmadığımı söylemeliyim. Diyelim ki mahkeme yetkisini aştı, kime şikâyet edeceksiniz?

Kaldı ki ben, yetki aşımı olduğunu düşünmüyorum ama kararı da eleştiriyorum.

Eğer Anayasanızda değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeler varsa, Anayasa Mahkemesi'nin bu maddeleri koruma hakkı da vardır! Bu hakkı teslim edelim, sonra devam edelim: Ben, yapılan değişikliklerin laiklik ilkesini örselediği kanısında değilim, dolayısıyla mahkemenin verdiği kararı haksız buluyorum.

Mahkeme karar için iki ayrı oylama yapmış olmalı. Birinci oylamada, teklif yasağının şekil denetiminin konusu olup olmayacağı tartışılmış olmalı. Bu oylamadaki oy dağılımını bilmiyoruz. Ama belli ki değiştirilmesi teklif edilemez maddeleri dolaylı yoldan değiştirme girişimleri şekil denetimi kapsamına alınmış. Sonra ikinci oylama yapılmış ve yapılan değişikliğin değiştirilmesi teklif edilemeyen ilkelerden herhangi birini değiştirip değiştirmediği konuşulmuş.

Burada sonuçun 9-2 olduğu haberi sızdı.
Suskunluğun nedeni bu inceliklerde gizli olabilir. Yani, mahkemeyi nereye şikâyet edeceksiniz? Siyasiler ancak halka şikâyet edebilirler. Bunu yapmak Türkiye için ve kapatma davası süren Adalet ve Kalkınma Partisi için doğru olur mu?

Devam edelim: Belki de bu karar, kapatma davasına olası etkileri dışında, AKP için o kadar da üzülünecek bir karar değildir; parti belki bunun hesabını yapıyordur.

Tamamen spekülatif bir şey söylediğimin farkındayım ama ben dahil pek çok köşe yazarı ve gazeteler kararı bazen ölçüsüzce eleştirirken AKP'nin sessiz kalmasının anlamını çözmek gerek.

Ortada Meclis'in yetkilerinin kısıldığı yorumları varken parti topu Meclis'e atıyor, Meclis Başkanı da bir anlamda özeleştiri yapıp, Meclis'in çıkardığı yasaların Anayasa Mahkemesi'nden önce bir 'akil adamlar grubu' olarak Senato'nun denetiminden geçmesini öneriyor. Yani bir anlamda mahkemeye hak veriyor, 'Biz yeterince iyi yasa yapamadık ama Senatomuz olursa böyle hatalar daha aza iner' demiş oluyor.

Sizce neden susuyor AKP?

Kaynak: Radikal