'Sen hâlâ orda mısın?'

Son yıllarda ağızlarda sakız olan; "Reklamın iyisi kötüsü olmaz" ifadesi rahatsızlık derecesinde yaygınlık kazanıyor. Ummadığımız insanlardan, önemli bir gelişme aşaması olarak tekrarlanan slogana tepki gösterenlere verilen cevap da en az ilki kadar sarsıcı; "Sen hala oralarda mısın?"

Hâlâ, ifadesiyle karşı taraf, muhatabına bir geri kalmışlığı, zamandan, gelişmeden uzakta yer alışı; tarafların bildiği, "orası" dendiğinde ikisinin de aynı yeri kastettiği anlaşılır. Ancak soruyu soranın, o mekândan "gelişmişlik" göstererek uzaklaştığını, "tekâmül" ettiğini anlıyoruz. Soru cümlesi kadar bir durum tespitini de içeren slogan kastının, yerinde duranı aşağıladığı ortada.

Öncesinde aynı anlayışı paylaşan bu iki kişi; soruyu soran ve muhatap olan nasıl bir etkiyle birbirinden ayrı düştüler?

Birinci şıkta, muhatabın zihninin donduğunu, soru sahibininse birlikte konuşulan sorunları çözecek ileri bir seviyeye geldiğini düşünebiliriz. İkinci şıkta, yerinde duranın aynı duyarlılığı sürdürdüğünü, soru sahibinin hakim algıya kendini teslim ederek büyük bir aşama yapış olmanın hazzı içinde olduğunu söyleyebiliriz.

İkinci şık mensuplarının ekseriyeti oluşturduğunu pratik üzerinden anlıyoruz. Sağlıklı gelişme olmaksızın eski hali değiştirip güncelin algısına kapılma, kitlesellik kazandı. Değişenler; daha doğrusu değiştiğini sananlar, eski halin açmazı üzerinden kendilerini meşrulaştırıyorlar. İçinde bulundukları durum köşeleri kırılmış bir kareyi andırıyor. Karenin daireye dönüş öyküsü diyebiliriz buna. Postmodern dönem köşeli algı ve duruşları hazzetmez. İzafiyet için her durumda, çelişkiden dahi uyum beklenilen ve bunda da önemli oranda aşama kaydedilen bir zaman dilimine geldik.

"Reklamın iyisi kötüsü olmaz" sloganını sahiplenenler, radyüslü algının güzergâhında, dünkü yetersiz, anacak safiyane kavrayışa, "Sen hala orda mısın" diye seslenmektedir.

Flu bir resme bakmaya icbar ediyor hâkim algı. Resme bakanların durumları, ne olursa olsun, bu izlemeden sarsıcı ve hesap dışı sonuç çıkmayacağı biliniyor.

Merkezi cazibe kuşaklar arasına girmede oldukça başarılı. Dünü negatif atmosferde, bulanık hale getirmekte zorluk çekmiyor. Tarihselcilik, kimi yanlış olaylar üzerinden örneklenerek geleneğin tamamının mahkûmiyeti sağlanıyor.

Müslüman zihin, kendi bir başka kültürdeki insan kadar, yalnız ve çaresiz hissediyor.

Hazinenin üzerinde oturup kendini fakir hisseden insanın durumundayız.

Modern süreçle, cüssesi irileşen dünyevi zevklerin ışığı göz kamaştırıyor. Kamaşma işlevi açısından körlükle aynı paydayı kullanır. Diğer tarafta ağır bir işçilik beklemektedir.

Zorluk ve cazibe karşı karşıya.

Zorluk, insanın, insanlığın kurtuluş rüyasını saklıyor. Her şeyin alt üst edilerek hesabının görüldüğü dönemde Müslümanlık, imkânlarını, potansiyel de olsa muhafaza ediyor. Öncelikle muhkem bir Kitap'ın bütünleyici, yönlendirici, karakter kazandırıcı, diriltici gücü yerli yerinde.

Kitabın hayata akışını, olası bütün ihtimalleri içine alarak ortaya koyan; Peygamberli dönem, insandan topluma yansıma zenginliğiyle ortada.

Zamanların özeti, bir ana zaman olarak, yoksulluğu, zenginliği, savaşı, barışı, hicreti, kardeşliği, yerli yerince ortaya koymuş parlak bir güneş gibi önümüzü aydınlatmaya hazır. Yüzümüzü ona döndüğümüzde ve ellerimiz o yönde beynimizle barışık iş tuttuğunda, başka bir takvim çalışmaya başlayacaktır.

Bu tanım çok uzak ihtimal olarak geliyorsa bize, "ora"yı terk etmişiz demektir. Hem de sorgusuz, sualsiz, kendimizden son sürat kaçacak.

Çok yönlü cehd ile zaman ırmağını yıkamak müminin vazifesidir. "İnsanlığa rahmet olarak gönderilmiş" bir Peygamberin ümmeti, hamilik görevinden imtina edemez.

Güçsüz dönemlerde yaşıyor olabiliriz. Bir kopukluğun zorluğuyla karşı karşıya olduğumuz doğru.

Seküler ışıltı, bir anda, spotlarını yakınca, tutkuların gözleri kararttığı tespiti yanlış değil.

Ama sevda! Delice, kurtuluş müjdesinin meşalesini yakma rüyası elden ele geçince...

İlmin irfana yürümesi...

Arzunun hicret mektebinde arınması...

Binadaki tuğlalar gibi iç içe, kardeşçe paylaşım içinde, birbirine güç verip güç alarak...

İstersek, güzel günleri cebimizde besleyebiliriz.

İstersek hazinemizi, iflas etmiş hayata bir ucundan ekleyebiliriz.

Çek istersek, bir başımıza bile iyiliği örgütleyebiliriz.

Rüya görecek kadar, ruha perçinlenmiş bir aşkla ölümü koynumuza alıp yaşadığımızda; işte o zaman, reklamın iyisinden kötüsünden geçip, "Reklam nedir?" diye sorabiliriz.

O zaman ancak, hiç kimseye "Sen hala orda mısın?" diye sormadan, insanın olduğu yerdeyiz sorumluluğunu kuşanırız.

Hiç kolay değil!

Kolay olsaydı her kuşak yapabilirdi.

Rüyada uzayan yolun ilk kazmasını hayata vurmak; geri dönüşü olmayan sağlam iki iri adım atmak...

Ben buradayım demek; adaletin olduğu yerde...

İnsanlığın susuzluğunu giderecek hazinenin başında...

O muhkem "Kitap", Peygamberli uygulama; aşk, cehd, rüya ve dua; boynumuza asacağımız muska.