Selefiler ve yaptıkları

Selefilerin sadece Mısır devrimi üzerinde değil aynı zamanda İslam'ın üzerinde de bir yük olmasından korkuyorum. Zira kendilerini diğer Müslümanların üzerinde görüyorlar, kendilerinin fırka-i naciyeden (kurtuluşa ermiş gruptan), herkesten daha temiz ve daha dindar olduklarını zannediyorlar. Bu durumun kendilerini toplum üzerinde vasi kılmaya yeterli olduğunu düşünüyorlar. Böylece üzerlerindeki tehlike ve sıkıntıları kaldıran devrimi tüketiyor, kendilerini nispet ettikleri İslam'ı çarpıtıyor, İslam adına felaket tellallığı yapıyor, insanlar arasında korku ve endişe yayıyorlar.

Geçtiğimiz günlerde bunlardan biri, Minye'de Kıpti ve Müslümanların birlikte düzenledikleri müzik konserine engel olmaya çalıştı. Nedeni ise haram olan şarkı ve müzikleri bahane ederek misyonerlik yapıyor olmalarıydı. Bu olaydan hemen bir gün sonra Kefer eş Şeyh bölgesindeki Zaferan köyünde emri bi'l maruf nehy-i ani'l münker grubunun ortaya çıkışına tanık olduk. Bu grup, insanların kıyafetlerine ve özel hayatlarına müdahale eden bildiriler dağıtmış, insanları kötülükten men etmek için mecbur kaldıkları taktirde güç kullanacakları uyarısında bulunmuşlardı. Söz konusu olay, kurucu konseyin şeriatın tatbik edilmesi sözcüğünü anayasaya koymaktan vazgeçmesi nedeniyle Mısır'da şeriatın uygulanması için milyonluk gösteri düzenleme çağrılarıyla aynı zamana denk gelmiştir. Bu çağrıdan birkaç gün önce Selefilere mensup bir şahıs, sinema oyuncusu İlham Şahin'le yargıya taşınan bir kavgaya girmiştir. Bunların içinden bazıları mahkemeye, onun oynadığı "Muta Pazarı" adlı filmden karelerin bulunduğu, müstehcenlik ve edepsizliği teşvik etme suçlamalarını güçlendiren resimlerle gelmişti. Sonra gazetelerde bu hareketin önde gelen isimlerinden (bu kişinin Mansura'daki Selefi Akademi'nin müdürü olduğunu bildiğimiz) birinin Şia'nın sahabeyi tahkir ve tezyif eden, Mısır halkını aşağılayan, çanak çömlekte yemek yapmayı haram addeden(!) düşüncelerini eleştirdiği konuşmasını okuduk.

Onların Tunus ve Cezayir'de daha ileri giderek hem devlete hem de kendi karşıtlarına karşı silah kullandıkları ve şiddete bulaştıkları doğrudur. Ancak bu, sefalet ve ahmaklık düzeyinde bir ihtilaf olup düzeysizlikten başka bir şey değildir.

Her birimizin bu kendini beğenmiş ahmakların Mısır'da tek bir cemaat mi yoksa içinde birçok partinin ve cephenin bulunduğu, etraflarında taraftar ve müritler toplayan sayısız şeyh ve dini mercinin bulunduğu Selefi hareket içerisinde birbirinden farklı akımları mı temsil ettiklerini sorgulamaya hakkı vardır. Zira bu hareketin haritasını ve sınırlarını tam olarak bilmiyoruz. Artık selefi birisinin yaptığı iş, bütün Selefilere ve hatta İslamcılara mal edilir hale gelmiştir (10 Ekim tarihinde Şuruk gazetesinin birinci sayfa manşeti, "Minye'de güvenlik güçleri İslamcıların baskısı nedeniyle konseri iptal etti" şeklinde çıkmıştır.)

Bana, Selefi Davet hareketinin başkan yardımcısı Dr. Yasir Berhami'nin Minye'de gençlerin yaptıklarını tasvip etmediği, söz  konusu gençlerin emri bil maruf ve nehyi anil münkerin ilkeleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarını söylediği haberleri geldi. Selefi davetin önde gelen isimlerinden biri de sinema oyuncusu İlham Şahin'le kavgaya tutuşan gencin selefi olmadığını, kesinlikle o şahsın yaptıklarından uzak olduklarını, olaydaki davranışlarının kesinlikle liyakatten yoksun olduğunu, bu kişinin güzel öğüt ve Allah'a davetle ilgili en basit ilkelerden habersiz birisi olduğunu söyledi.

Konuyla ilgili üç değerlendirmem daha var:

Güvenlik güçlerinin Minye şehrindeki konseri, bazı Selefilerin ve Cemaati İslami üyelerinin itiraz ettiği gerekçesiyle iptal etmesini garipsedim. Her şeyden önce onların yaptıkları insanların özgürlüklerine saldırı sayılır. Ceza Kanunu'nun 56. maddesi, devlet kurumlarını işlerini yapmaktan alıkoyma ya da vatandaşların anayasayla teminat altına alınmış kişisel özgürlüklerine saldırı anlamına gelebilecek davranışlar yapmak üzere grup kuran kişilerin hapis cezasına çarptırılacağını öngörüyor. Bu söz, aynı şekilde Kefer Şeyh bölgesinde emri bil maruf nehyi anil münker ilkesini ileri sürerek insanların özgürlükleri üzerinde tahakküm kurmaya çalışan kişilere de uygulanabilir. Ben güvenlik güçlerinin baskılara neden boyun eğdiklerini ve bu kişileri kanun gereği neden sorguya çekmediklerini anlamış değilim.

Selefilerin kriz çıkartarak, anayasanın şeriata uygunluğu ifadesinin ve şeri ilkelerin anayasanın temel referans kaynağı olacağı ilkesinin yer almadığı gerekçesiyle protesto düzenlemeye kalkmaları yüzeyselliktir. Salt kavramın anayasada yer almasının şer-i şerifin tatbik edileceğini garanti edeceği düşüncesine kapılmak, siyasi çocukluk düzeyinde bir yüzeyselliktir. Zira herkes bilir ki bölgemizdeki bazı devletler, nasslara harfi harfine bağlı kalmak ve hadleri uygulamak konusunda başka ülkeleri geride bırakmış, ancak şeriatın özgürlük, adalet, eşitlik, insan onurunu korumak ve diğer yüce maksatlarını ıskalamışlardır. Terminolojiyle ilgili kavga vererek milli mutabakat sağlanmadan sadece bir sözün değiştirilmesi için milyonluk gösteri düzenlemek süreci baltalar, toplumda bölünmelere sebep olur ve gereksiz anlaşmazlıklara yol açar.

Ben, dindarlığın sakal, çarşaf, misvak ve peçeye indirgenmesinde olduğu gibi şeriatın tatbikinin anayasaya konulacak bir söze indirgenmesinden endişe ediyorum. Zira dindarlığı görüntüye indirgeyen kişinin, şeriatın uygulanmasını yazılı metne indirgemesi beklenmeyen bir şey değildir.

Selefilerin çoğunluğunun Şia'ya karşı mücadele etme hevesine kapıldığını gördüğümden buna karşı uyarıyor, otuz-kırk kişinin Caferi mezhebine geçtiği yönünde çıkan haberlere rağmen bu konunun aslında Mısır'ın gündeminde olmadığını, ümmetin gerçek savaşının -iki mezhep arasındaki anlaşmazlıklar ne olursa olsun- Şiilere ve İran'a karşı değil, İsrail hâkimiyetine ve Amerikan hegemonyasına karşı olduğunu hatırlatıyorum.

Vatanımız şifa bulmak ve daha iyi bir gelecek için hayallerini gerçekleştirmek amacıyla yaralarının sarılmasını bekliyor. Akıl sahibi kimselerin, yaraların derinleştirilmesi ve hayallerin yok edilmesi yerine nasıl birliktelik sağlanacağı üzerinde kafa yormaları gerekiyor. Bu tarz bir görev, bilinçli akıllara ve büyük gönüllere muhtaç. Selefiler arasında halka ve vatana düşman olmayan, bu ikisinin mücadelesine katkıda bulunabilecek, başkalarıyla birlikte emaneti taşıyabilecek insanların çıkmasını temenni ediyorum.

Dünya Bülteni için Şuruk gazetesinden, Faruk İbrahimoğlu tarafından çevrilmiştir.