Fransa ve Yunanistan’daki seçimler, bu iki ülkenin sınırlarını aşan ve Avrupa’nın geleceğini yeniden yönlendirecek olan bir sonuç verdi.
Bu iki seçimi, son günlerde diğer Avrupa ülkelerindeki seçimlerin ortaya koyduğu yeni trend çerçevesinde değerlendirmek gerek. Almanya’da Schleswig-Holstein eyaletindeki seçimleri yönetimdeki Hıristiyan Demokratlar kaybetti... İngiltere’deki yerel seçimlerde Muhafazakâr Parti ağırlıklı Koalisyon Hükümeti yenilgiye uğradı... Hollanda’da hükümet, koalisyon ortakları arasındaki uyuşmazlık nedeniyle istifa etti...
Biraz daha gerilere gidersek, İtalya’da, İspanya’da, İrlanda’da ve Portekiz’de başbakanların çekilmek zorunda kaldıklarını görürüz.
Kısacası Avrupa bir siyasal belirsizlik ve istikrarsızlık tablosu sergiliyor.
Seçimler iktidardakileri alıp götürüyor. Çoğu hallerde muhalefetteki sol partiler işbaşına getiriliyor.
* * *
Fransa bunun son örneği. Sosyalistler 18 yıl sonra cumhurbaşkanlığına gelmeyi başardı. Bu hem sağcı Sarkozy’ye karşı bir tepkinin hem de solcu Hollande’a bağlanan “değişim” umudunun bir göstergesi.
Ama bu arada Fransız seçimlerinin ilk turunda aşırı milliyetçi Ulusal Cephe’nin aldığı parlak sonucu (yüzde 18) unutmamak gerek. Yani Fransa’da da “uçlar” bugünkü ortamdan yararlanıyor...
Yunanistan’da da seçmenler, yıllardan beri ülkeyi yöneten iki ana partiyi -PASOK ile Yeni Demokrasi Partisi’ni- ağır şekilde cezalandırdı. Öyle ki, ikisi bir araya gelse bile, bir koalisyon hükümeti kuramayacak. Bir üçüncü ortağa ihtiyaçları var. Oysa diğer partiler uçlarda. Hele bir parti var ki Nazi eğilimleriyle tanınıyor. Alman işgaline uğramış olan Yunanistan’da neo-Naziler şimdi parlamentoda!
* * *
Avrupalılara ne oluyor? Neden iktidarda bulunanlara (sağcı veya solcu da olsalar) bu kadar tepkili ve öfkeli? Nasıl oluyor da aşırı cereyanlara kendilerini kaptırıyorlar?
Bunun başlıca sebebi, ekonomik kriz. “Borç krizi” olarak başlayan bu sorun bütün Avrupa’yı sarsıyor. İşsiz veya parasız kalan veya yaşam standardını koruma mücadelesi veren insanlar, bu durumun sorumluluğunu iktidarda bulunanlara yüklüyorlar. Kızgınlıklarını sandık başına gittiklerinde onları oylarıyla alaşağı etmekle gösteriyorlar. Birçoğu umutsuzluklarını, şimdiye kadar uygulanan politikaları yerden yere vuran aşırı eğilimli politikacılara bel bağlayarak gidermeye çalışıyor.
* * *
Ekonomik kriz birçok Avrupa ülkesini “kemer sıkma” politikası uygulamaya zorluyor. Aslında zorlayan da Avrupa Birliği ve IMF ve Merkez Bankası gibi kurumlardır.
Başta Yunanistan olmak üzere, İspanya’dan İrlanda’ya kadar birçok ülke bunun baskısıyla iç ve dış borç yükünün altından kalkabilmek için sıkı tasarruf programları uygulamak durumunda kaldılar.
Bu politikanın şekillendirilmesinde ve empoze edilmesinde, Merkel ve Sarkozy başrolü oynadılar. Fransa’daki seçim kampanyasında Hollande işsizliği ve durgunluğu körükleyen bu teze karşı çıktı ve onun yerine “istihdamı ve büyümeyi” amaçlayan bir program sundu. Şimdi Hollande’ın iktidara gelmesiyle “Merkel-Sarkozy ekseni” kırılma tehlikesiyle karşı karşıya...
Birçok Avrupalı ekonomist ve politikacı, şimdiye kadar krize karşı uygulanan tedbirlerin ters teptiğini ve muhakkak ekonomik hareketliliğe ve büyümeye yönelik politikaların geliştirilmesi gerektiğini savunuyor.
Avrupa’da seçmenlerin tercihlerinde bir terslik görünse de, verdikleri mesaj şudur: Eski kadroların ve politikaların değiştirilmesi zamanı gelmiştir...
Kaynak: Milliyet