Seçimler sabote edilebilir mi?

Geleceği değiştirmek için senaryolarınız olmalı. Felaketleri önlemek için "felaket senaryoları" yazmalı ve çare aramalısınız. Hudson senaryolarının mide bulandıran tarafı, felaketlerin doğuracağı siyasî sonuçları soğukkanlı bir şekilde tartışmaktı. Bize düşen ise, sonuçlardan hareket ederek felaket senaryoları ile yüzleşmek, sonra aklı başında tedbirler bularak felaketleri önlemek olmalı.

18 Temmuz Çarşamba günü, İstanbul'un büyük alışveriş merkezlerinden beşinde, akşama doğru saat 19 sularında, (geçtiğimiz gün İzmir'de bulunan 30 kg ağırlığındaki tahrip kalıbı gibi) bombaların patladığı haberinin, "şok haber" olarak bütün televizyon kanallarında verildiğini düşünün. Ölü sayısı her yeni haberde artıyor ve 100 rakamını geçiyor. Yaralı sayısı 500'ün üzerinde. Televizyon ekranları felaket görüntülerini ekrana getiriyor. Anafartalar'daki görüntülerin on katı daha büyük bir yıkımı gözlerinizin önüne getirin. Hurda yığınına dönmüş dükkanlar, sağda solda parçalanmış insan cesetleri. Yüzlerinden sadece korku okunan, sağa sola koşuşturan ve yakınlarını arayan insanlar. Bu korku sadece orada bulunanları değil, ekran başında bu felaketi izleyen herkesi çepeçevre kuşatır. Ülke tam anlamıyla bir şok dalgasının esiri olur.

Önce şu soruyu soralım: Önümüzdeki hafta içinde böylesine dehşet verici bir hadise gerçekleşebilir mi?

Gezegenimizin bir başka yerinde, bundan üç yıl önce böyle bir felaket yaşandı. İspanya'nın başkenti Madrid'de seçime üç gün kala, üç ayrı tren istasyonunda dört bomba patladı. Toplam 190 kişi öldü, binin üzerinde insan yaralandı.

Peki, bizim ülkemizde böyle bir katliamı kim, hangi amaca hizmet etmek için planlar ve icra eder?

Önce amaca bakalım: Böyle bir hadise tıpkı İspanya'da olduğu gibi seçim sonuçlarını etkilemek için yapılır. İspanya'da 11 Mart 2004'te patlayan bombalar, 14 Mart'ta sandıktan farklı bir sonuç çıkmasına yetmişti. Jose Maria Aznar seçimi kaybetmiş ve bugünkü Başbakan Zapatero, beklenenin aksine seçimi kazanmıştı.

Eğer Türkiye, seçime birkaç gün kala çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği bir terör eylemi ile karşı karşıya kalırsa, bu eylemin tek amacı seçim sonuçlarını değiştirmek olacaktır. Bombalar siyaseti tanzim etmek için patlatılacaktır.

Peki bu hadiseyi kim planlar ve gerçekleştirir?

Olayın hemen akabinde, bu eylemin sorumlusu olarak PKK ilan edilecektir. Olayın dehşeti yüzünden kimse bu bilgiyi sorgulamayacak ve herkes PKK'ya lanet yağdıracaktır. Fakat PKK terörünün mantığı ve Türkiye'nin içinde bulunduğu şartların ışığında, böyle bir eylemin bu örgüte kazandıracağı bir şey olmayacağı ancak seçimden sonra zihinler durulduğunda anlaşılacaktır.

Böyle bir eylem, ancak ve ancak Sauna, Ergenekon, Ümraniye çeteleri gibi devlet içindeki çeteler tarafından gerçekleştirilebilir. Ancak, "Türkiye'yi kurtarmak için yüz masum insanın feda edilmesini çok doğal bulan" "vatansever" çeteler böyle bir eylemi planlayıp icra edebilir. Tıpkı 1 Mayıs 1977 katliamı, 12 Eylül'ün hemen arefesindeki yaygın bombalama eylemleri benzeri çok sayıda örneği bulunan eylemler gibi.

Bu hadise nasıl engellenir? Deşifre edilerek.

Türkiye'de böylesine sarsıcı eylemleri gerçekleştirecek donanıma, imkâna ve en kötüsü de amaca sahip çeteler var. Siyasî parti liderleri ve medya böyle bir eylemin amacını bütün çıplaklığı ile deşifre ettiği zaman, bombaların patlatılmasının hiçbir anlamı ve değeri kalmaz. Eylem planı mecburen rafa kaldırılır. Seçim meydanlarında "terör sorunu" üzerinden siyasî rekabete girişen liderlerin, terör adını verdiğimiz olayların, siyaseti etkilemek amacı taşıyan bir şiddet türü olduğunu hatırlamaları lâzım. Amaç siyaset ise, terör siyasetçiler tarafından önlenir. Bir katliam sonrası "tel'in mesajları" vermek yerine, öncesinde deşifre ederek engellemek siyasetçilerin iktidarında değil mi?

Terörün amaçladığı siyasî sonucu bilinçli bir müdahale ile ortadan kaldıran siyasetçi, terörü boşlukta bırakmaz mı?

Böyle bir eylemi, hangi liderler ne derlerse engelleyebilirler?

 

 

Kaynak: Zaman