Kosova'da cumartesi günü gerçekleştirilen yerel ve genel seçimler, uluslararası kamuoyu tarafından Kosova demokrasisinin olgunlaştığının bir numunesi olarak alkışlandı. Sonuçlar henüz resmiyet kazanmamış olsa da Haşim Taçi'nin liderliğindeki Kosova Demokrasi Partisi'nin (PDK) seçimleri kazandığı kesin.
PDK, Arnavutluk'un Kosova'daki Sırp hâkimiyetine karşı 90'larda savaşan gerilla hareketi olan Kosova Kurtuluş Ordusu'nun (UÇK) doğrudan bir uzantısı konumunda. Haşim Taçi'nin kendisi bizzat UÇK'nın 1998 ve 1999'daki en önde gelen şahsiyetlerinden bir tanesiydi. Halen PDK'da üst düzey konuma sahip arkadaşlarından kimisi için de aynı durum geçerli.
Ne var ki PDK'nın seçim zaferi daha ziyade sembolik bir anlam ifade ediyor. PDK bir gerilla hareketinden normal bir siyasi parti çizgisine dönüştüğünün mesajını açık bir şekilde vermiştir. Şu ana kadar Taçi ve adamları, Kosova'da uluslararası toplum tarafından yürütülen siyasi süreçleri can u gönülden desteklediler. Kosova'nın statüsüne gelecek olursak, PDK'nın siyasi programı da Kosova'daki diğer büyük partilerinkinden farklı değil. Hepsi de Kosova halkının iradesine binaen gerçekleştirilecek bir çözüm için çalışıyorlar; bu çözüm elbette ki bağımsızlık. Böylesi bir milli hedefi takip stratejisi konusunda da diğer partilerden farklı değiller. Tıpkı Kosova'daki diğer önde gelen siyasi partilerin yaptığı gibi, PDK da bağımsız bir Kosova için elzem olan uluslararası desteği elde edebilmek için Batı ve özellikle Amerika ile ortaklık yolunu tercih etti. Taçi bu duruşlarını geçtiğimiz pazartesi günü teyit etti. Avrupa Birliği dışişleri bakanlarının, Kosova'nın 10 Aralık'tan sonra tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmemesi konusundaki uyarılarına bir tepki olarak Taçi uluslararası kamuoyunu, Kosova'nın bağımsızlığının onun "Batılı müttefikler" olarak adlandırdığı kuvvetlerle bir işbirliği içinde ilan edileceği konusunda temin etti.
Kosova'daki Sırp azınlığın Taçi ve partisini hâlâ 1998-99 gözlüğünden gördüğü bir gerçek. Ancak, bu onların Kosova'daki siyasi süreçlere olan genel tutumlarından bir değişikliğe yol açmıyor. Kosova'daki Sırplar bir kere daha Belgrat'ın emirlerini tatbik edip uluslararası kamuoyunun (özellikle de AB'nin) seçime katılmaları konusundaki kuvvetli teşviklerini görmezden gelerek seçimleri boykot ettiler. Bu boykotun seçimlerin muhtemel sonucu, yani PDK'nın zaferi ile hiçbir bağlantısı yoktu. Aynı şekilde PDK'nın zaferi, liderinin Sırpların nezdindeki menfuriyetine de izafe edilemez. Genel olarak bu zafer rakipleri olan Kosova Demokratik Ligi'ni (LDK) kuşatan sorunlar ve duyumsamazlığa atfediliyor. LDK, tarihi lideri İbrahim Rugova'nın 2006'da ölmesiyle ciddi problemlerle yüz yüze kaldı. Bu problemler 2007'de ciddi bir bölünme ile neticelendi ve bu süreçte LDK'nın kurmaylarının önemli bir bölümü partiden yeni bir parti kurmak için ayrıldı. Seçim sonuçlarını etkileyen bir başka önemli etken de kamu kuruluşlarındaki bozuk yönetim ve yolsuzluklar olmuştur. Kosova'nın sıradan insanları kötü ekonomik durumu, yüksek işsizliği, düşük gelirleri ve fakirliği ya siyasi statünün belirsizliğine ya da kamu kuruluşlarındaki bahsettiğimiz bozuk idare ve yolsuzluğa bağlıyor.
Uluslararası uzlaşma zor görünüyor
Bu seneki seçimlere olan beklenmedik düzeydeki düşük katılım, halk arasındaki bu ikili hissiyatın doğrudan bir yansıması niteliğinde. Hâlâ öncül sayılabilecek rakamlara göre, seçme hakkına sahip olanların % 45'i seçimlere katıldı ki bu rakam önceki yıllardaki katılım oranlarının çok altında. Bu da siyasi statü her ne kadar hayati önemi haiz olarak algılansa da, nüfusun çoğunluğunun seçimleri bu konuyla bağlantılı görmediğini gösteriyor. Kötü hava koşulları gibi sair şartların da etkisi olduğu gerçeğini tamamen göz ardı etmeksizin söyleyebiliriz ki düşük katılım, siyasi elitin halk arasındaki desteğini kaybettiğinin bir göstergesi olarak da yorumlanabilir. Bu gerçek, Kosova temsilcilerinin Kosova'nın nihai statüsünü tespit etme sürecinde üzerlerine çok ağır bir sorumluluk yükleyecek. Halihazırda, Sırplar ve Arnavutlar arasındaki görüşmeler AB, ABD ve Rusya'nın arabuluculuğu ile sürüyor. Bu süreç 10 Aralık'ta sona erecek şekilde belirlenmişti ki bu tarihte üç arabulucu Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ne bir rapor sunacaklar. Şimdiye kadar Sırplar ve Arnavutların bir anlaşmaya varacakları ümidi korundu. Hakikaten, görüşmelerin bu senenin ikinci kısmını da içine alacak şekilde uzatılmasının arkasındaki gerçek itici güç sadece Arnavutlar ve Sırplar arasında değil, Batı ve Rusya ve AB'nin kendi içinde de bir uzlaşmaya varması ümidiydi. Sırbistan ve Rusya, BM özel temsilcisi Martti Ahtisaari tarafından Şubat 2006'da sunulan ve Kosova'nın statüsünü bir karara bağlayan önerisini reddederlerken, Kosova'ya şartlı bağımsızlık öneren Ahtisaari'nin bu teklifini ABD ve Avrupalı ve komşu devletlerin çoğunluğu tarafından kabul etmişti. Neticede, Rusya'nın, "Sırplar için kabul edilemez olan her türlü kararı veto ederiz," tehdidiyle BM Güvenlik Konseyi'nin Kosova hakkında bir karara varması bloke edilmiş oldu. Kosova sorununa aşina olan herkese göre gayet aşikârdır ki Sırplar için kabul edilebilir olan bir karar da nüfusun % 90'nını teşkil eden Kosovalı Arnavutlar için kabul edilemez olacaktır.
Şu an itibarıyla Kosova'nın statüsü için uluslararası bir uzlaşmaya varma ihtimali son derece zayıf duruyor. Diğer yandan, Kosova halkının hayal kırıklığı ve moral bozukluğu da hızla artmakta. Kosova'nın siyasi liderleri ve bilhassa büyük ihtimalle Taçi tarafından idare edilecek olan yeni hükümet bağımsızlığı ilan noktasında çok büyük bir halk baskısına maruz kalacaklar. Kosova Cumhurbaşkanı Fatmir Sejdiu, pazartesi günü Rusya'ya üstü kapalı bir göndermede bulunarak 'Kosova'nın herhangi bir devletin tutsağı olarak kalmayı kabul etmeyeceğini' ilân etti. Sejdiu, şu anki Başbakan Agim Çeku'nun uzun bir süredir söylediklerini tekrarlamış oldu sadece. Kosova'nın liderlerinin aralıkta bağımsızlık ilan edip etmeyecekleri konusu belirsizliğini korumakla birlikte, bu adımın önümüzdeki senenin ilk yarısında atılacağı kesin. Nihai statüye dair bir kararın ertelenmesi veyahut Kosova için bağımsızlıktan daha aşağıda bir statünün kabul edilmesi referandumu gerektirecektir. Seçimlerdeki düşük katılım da önemli kararların meşruiyeti için bir referandumu elzem kılıyor.
Kosova'nın lider kadrosu önemli sayıda Batılı ve bölge ülkelerin kendilerini tanıyacağı garantisini alır almaz büyük ihtimalle bağımsızlık ilan edecektir. Ümitlerini de büyük oranda, Ahtisaari'nin teklifinden hareketle varılacak bir statü kararını destekleyeceğini söyleyen Amerika'ya bağlıyorlar. Uluslararası kamuoyunun nasıl bir tepki vereceği konusu belirsizliğini korumakta. Rusya ile herhangi bir uzlaşmaya varılan bir çözümü öngörmek her ne kadar zor olsa da, en büyük sorun AB içinde konuyla ilgili bütünlük arz eden bir yaklaşımın hâlâ olmaması olarak tebarüz ediyor. Şu ana kadar İspanya, Kıbrıs Rum Kesimi, Romanya ve Slovakya bir şekilde bağımsızlığa karşı çıktılar. O yüzden AB, tabiri caizse arka bahçesi olan Balkanlar'da tekrar bir başarısızlığa uğrama riski taşıyor. AB içindeki bölünmeler Kosova'da süren Batılı gayretlere ket vurmada muvaffak olan Rusya'ya da manevra sahası açıyor. Rusya'nın güttüğü Kosova politikasının arkasında muhtelif saikler yatıyor. Oldukça barizdir ki Putin devletin başında olduğu süre boyunca düzenli bir şekilde Soğuk Savaş yanlısı bir zihniyeti benimsenin peşinden gitmiş ve dış politikasında da bu doğrultuda bir nüfuz alanı yaratmaya çalışmıştır. Batılı ülkeler Kosova'nın bağımsızlığını tanımak isterlerse Rusya bunu engelleyemeyecektir, Putin istese bile. Fakat Putin de buna mümasil Gürcistan ve Moldova'daki ayrılıkçı hareketleri destekleyecek ve Sırbistan'ı da Kosova'nın bağımsızlığını tanımamaya teşvik edecektir. Kosova'nın durumunu benzersiz kılan belli başlı önemli faktörler vardır. Kosova'nın her zaman kendine has bir tarihi ve yine kendine has siyasi ve sosyo-kültürel özellikleri olagelmiştir. İşte bu Kosova son sekiz senedir uluslararası toplum tarafından yönetilmektedir. Bu tarz yönetim de yeni bir realite ortaya koymuş ve böylece Kosova Sırbistan'dan bağımsız olarak kendi hukuki ve siyasi nizamını kurmuştur. Aynı unsurlar Kosova'yı Bosna'daki Sırp Cumhuriyeti'nden de çok farklı kılmaktadır. Sırpların yaptığı gibi her iki durum arasında bir paralellik kurmaya çalışmak Kosova'yı benzersiz kılan özellikleri görmezlikten gelmek demek olmakla birlikte Bosna'daki soykırım ve etnik temizliği de meşrulaştırır. Bütün bu yukarıda mezkûr olan unsurlar Kosova'nın durumunu emsalsiz kılmaktadır ve herhangi bir alternatif çözüme kıyasla bağımsızlık en az miktarda sorunu tetikleyecektir.
Kaynak: Zaman