Savunma değil, iddialara cevaplar...

 
Savunmalar iddianameye oranla daha kalıcıdır. Düşünüyorum, tarihe mal olmuş iddianame pek hatırlamıyorum. Şemdinli bunun biraz istisnası sayılabilir. Bir Dreyfus veya Sokrates savunması unutulmaz.
Edebi değer taşıyan 'Müdafaalarım' adıyla kitaplaşan başka savunma örnekleri de var. Savunmalar sadece iddianamelerin değil mahkeme kararlarının da çok önündedir.

Sözü çok uzatmadan AK Parti'nin ön savunmasına getirmek istiyorum. AK Parti ilk savunmasını geçen hafta henüz süresi dolmadan Anayasa Mahkemesi'ne teslim etti. Ek süre isteyeceği tahmin ediliyordu. Ona da gerek duymadı. Başbakan Erdoğan sürecin hızlı işlemesinden yana. Bu, kararın olumlu çıkacağına ilişkin kuvvetli inançtan kaynaklanmıyor. Çünkü belirsizlik ülkeye zarar veriyor, özellikle ekonomiyi olumsuz etkiliyor. Tez elden, sonbahardan önce kararın çıkmasını istiyor. Bunun için mümkünse Anayasa Mahkemesi adli tatil yapmasın, yaz aylarında da çalışarak kararını bir an önce versin. AK Parti'nin aceleciliğine karşılık Anayasa Mahkemesi'nde ağırdan alma eğilimi seziliyor. Dün bazı gazetelerde haber olarak yer aldı. Anayasa Mahkemesi'nde fotokopi cihazının bozulması yüzünden ön savunma metni çoğaltılıp üyelere dağıtılamamış. Arıza 5 günde ancak giderilebilmiş. İlginç bir ayrıntı.

AK Parti'nin savunmasında ne var? Medyaya bölük pörçük yansıdı. Metnin tamamı sadece 5 kişide vardı. Hepsi de ağızlarını sıkı tuttu, medyaya sızdırmadı. Oysa iddianame hemen ertesi günü tam metin olarak medyaya yansımıştı. İddianamenin tümü kamuoyu tarafından bilinirken ön savunmanın gizli tutulması doğru politika değildi. AK Parti'nin Başsavcı'nın iddialarına verdiği cevaplar merak konusuydu. Ön savunma bir hafta gecikmeyle nihayet dün ortaya çıktı. Erken saatlerde baştan sona, altını çizerek okudum.

AK Parti 98 sayfalık metne savunma yerine, 'İddianameye cevaplarımız' demeyi yeğliyor. Zaten cevaplar bir savunma psikolojisi içinde hazırlanmamış. Şu ifadeler çarpıcı: 'Bu davada amacımız sadece partimizi savunmak değildir. Esasen biz milletimize ve devletimize hizmetten başka savunmayı gerektirecek hiçbir şey yapmadık.' O halde bu metin neyin nesi? Bu sorunun cevabı bir sonraki paragrafta yazılı: 'Aşağıda söyleyeceklerimiz tarihe ve tanıklık ettiğimiz çağa düştüğümüz notlar olarak görülmelidir.'

Savunma değil cevap. Ve tarihe düşülen notlar. Son derece cesur ifadeler bunlar. Suçlamaları reddetmenin, ithamları boşa çıkarmanın bir başka yolu. Kimi AK Partililer tarafından 'tavır koyalım ve hiç savunma yapmayalım' görüşü de seslendirilmişti.

Daha başında davanın hukuki değil siyasi olduğu vurgulanıyor. İddianame kamuoyunda hukuki ve siyasi boyutlarıyla çok tartışıldı. AK Parti cevaplara geçmeden ilk sayfalarda 'siyasi dava' tespitini lafı eğip bükmeden yapıyor.

İddianamenin hukuk dışı dille kaleme alındığına dikkat çekilirken AK Parti yerine ısrarla AKP denmesini buna örnek gösteriyor. 'Bu siyasi bir tavır' diyor. Başsavcı'nın 'geri gönderme' yerine gazetelerden esinlenerek anayasal sistemde bulunmayan 'veto' kelimesini kullanması yanlışlık olarak kayda geçiriyor. İddianameye ilişkin en köşeli cümle şu: 'Bu haliyle hukuki bir metin olmaktan ziyade önyargıların egemen olduğu bir siyasi bildiri niteliği taşımaktadır.' İddianameyi ilk okuduğumda benim kanaatim de, sol marjinal partilerin basın bültenlerine veya siyasi bildirilerine üslup ve içerik olarak aşırı derecede benzediği şeklindeydi.

Ön savunmada din ve başörtüsü ile ilgili diğer parti liderlerinin konuşmalarından örneklere yer verilmiş. Deniz Baykal'dan Süleyman Demirel'e, Bülent Ecevit'ten Tansu Çiller'e kadar... Hemen hepsi AK Partililerin iddianameye giren sözlerinden daha ileri ve daha keskin. Neler yok ki...

Bu savunmanın mahkeme üyelerinin vicdanında nasıl yankı bulacağını kestirmek güç. AK Parti'nin savunması iddianameye göre çok daha sağlam ve özenle hazırlanmış. Baştan savma ve şişirme değil. Tekrarlar yok. Aynı zamanda ikna edici. Mahkemenin kararı kadar tarihin hükmü de önemli. Biraz gecikse de savunmanın kamuoyuyla paylaşılması bu açıdan iyi oldu.

 
Kaynak: Zaman