Savaşı demokrasi kazanmalı

Köktendinciliğin panzehiri sayılan 'laik demokrasi'nin 'örneği' Türkiye'de laiklikle demokrasi arasında savaş var. Laikler darbeye sığınmadan kaygılarını elbette ifade edecek. Fakat, yasal ve demokratik hakları tehdit etmediği sürece inançlı birinin cumhurbaşkanı olmasına izin verilmeli

Müslüman dünyada köktendinciliğin yükselişine verilen cevap neydi? Avrupalılar ve Amerikalılar yıllar boyu panzehri bildiklerini sandılar: Laik demokrasi.

İslam dünyasında Türkiye parlayan bir örnekti. Sadece NATO üyeliğinden dolayı değil, bir ülkenin aynı anda hem Müslüman, hem müreffeh, hem laik, hem de demokratik olduğunu kanıtladığı için de. Öyleyse bugün Türkiye'de yaşananlara ne diyeceğiz? Laiklik yanlıları muazzam büyüklükte gösteriler düzenledi, çünkü ılımlı İslamcı bir cumhurbaşkanının dolaylı olarak seçilmesi olasılığından korkuyorlar; ordu da devletin laik karakterini korumak için askeri darbe yapabileceğini ima ediyor. Görünen o ki, laiklikle demokrasi arasında savaş yaşanıyor.

'AB Truva atı olur' korkusu var

Paradokslar bununla da bitmiyor. Amerikalı yeni muhafazakârlar Irak işgalinin İslam dünyasında yeni bir Batı yanlısı demokrasi kalesi yaratacağını umut etti. Fakat ABD bu hedefinde başarısız olurken, Müslüman dünyadaki en önemli müttefiki konumundaki Türkiye'yle stratejik ilişkisine ciddi hasar vermeyi becerdi. Türk ordusu Kuzey Irak'taki Kürt gücünün yükselişini, Türkiye'nin bütünlüğüne tehdit olarak görüyor.

Irak işgalinin sonrasında bugün ABD Türkiye'de hiç sevilmiyor.

AB kendi iç çelişkileriyle fazlasıyla meşgul. İslam dünyasında laik demokrasinin serpilmesi yönündeki çabalarının mihenk taşı, Türkiye'yi birliğe üye kabul etme önerisi. Fakat Avrupa'nın bu taahhüdünü hayata geçirmek konusundaki açık gönülsüzlüğü, bütün görüşlerden Türkleri çileden çıkardı. En başta AB üyeliğini hararetle destekleyen birçok laik Türk, şimdi İslamcıların Brüksel'i bir Truva atı gibi kullanmasından korkuyor. Brüksel'in Türk ordusunun siyaset üzerindeki gücünü sınırlandırmak yoluyla İslamcılığın önünü açtığından endişe ediyorlar. Laiklik yanlılarının bir korkusu da Avrupa insan hakları hukukunun nihayetinde Türk kadınlarının üniversitelerde türban takmasına yönelik yasağı tehdit etmesi.

Amerikalı yeni muhafazakârlar, Avrupa'nın Türkiye'yi AB'ye kabul etmek hususundaki kararsızlığına karşı tepeden bakan ve sabırsız bir tavır sergiledi. Amerikalılardan, Avrupalıları ırkçılıktan stratejik körlüğe kadar her konuda suçlayan nutuklar dinledim. Şunu soruyorlar: Avrupa nasıl olur da kendi ikincil kaygılarını, Türkiye'yi AB'ye kabul etmekle medeniyetler çatışmasına karşı kazanılacak büyük bir zaferin önüne körce koyar?

Fakat bu sav da paradoksla malul. Türkiye'nin AB üyeliğini ateşli bir biçimde savunan aynı Amerikalı muhafazakârlar, bugün açıkça Batı Avrupa'nın karakterinin Müslüman göçüyle değiştiğine dair kaygılarını dile getiriyor. Avrupa, Avro-Arabistan'a dönüşüyor diye feryat ediyorlar.

Fakat Türkiye'nin AB üyeliğinin sonuçlarından biri, 70 milyondan fazla Türk'ün AB içinde istedikleri her yere gidebilmesi olacak. Batı Avrupa'nın nüfus yapısını radikal bir biçimde değiştirmek istiyorsanız, bunun en iyi yolu Türkiye'yi AB üyeliğine kabul etmek.

Bütün bunlar bir yana, hem Türkiye'de hem de Batı Avrupa'da bu hafta yaşanan olaylar, soğukkanlı ve temkinli davranmanın gerekliliğini bir kez daha hatırlatıyor. Pazartesi günü beş Britanyalı Müslüman Londra'daki kanlı 7 Temmuz saldırılarını tertip ettikleri gerekçesiyle müebbet hapse çarptırıldı. İntihar bombacılarıyla bağlantılı bu kişilerin eylemleri sonucu Temmuz 2005'te Londra'da 52 insan ölmüştü. Daha sonra yapılan anketler Britanya'da yaşayan Müslümanların yüzde 7'sinin bu saldırıların haklı olduğunu düşündüğünü ortaya koydu. Bu, alarm verici bir oran. Fakat bu, Britanya'daki Müslümanların çoğunluğunun sıradan hayatlar yaşadığı gerçeğini değiştirmiyor. Londra saldırılarında Müslümanlar da öldü ve onlar İslam'ı kendilerini öldüren fanatiklerden çok daha fazla temsil ediyordu. İçlerinde genç bir Fransız garson, Taliban'dan kaçıp Britanya'ya sığınan bir Afgan öğrenci ve veznedar olarak çalışan Bangladeş kökenli 21 yaşında bir kadın vardı.

Laiklikle demokrasi uzlaşabilir

İnsanlara bireyler olarak bakma ve hukukun üstünlüğünün liberal değerlerine sıkı sıkıya sarılma gerekliliği, Batı'nın Türkiye'deki krize tepkisini de belirlemeli. Laiklik ve demokrasi hâlâ uzlaştırılabilir durumda. Türkiye'deki laikler hukukun askıya alınmasına veya askeri darbeye sığınmadıkları sürece elbette ki kaygılarını ifade edecek. Benzer biçimde, yurttaşlarının, sözgelimi hayatında hiç türban takmaya niyet etmemiş kadınların, yasal ve demokratik haklarını tehdit etmediği sürece inançlı bir Müslüman'ın Türkiye'nin cumhurbaşkanı olmasına izin verilmeli.