Genelkurmay'la hükümet arasındaki sınır ötesi operasyona ilişkin tartışmanın kamuoyuna açık bir şekilde sürüp gitmesinden rahatsızlık duyanları anlamıyorum. "MGK'da görüşün, anlaşın, bize de sonucunu söyleyin" diyenlere şaşıyorum.
Eğer zaten yeteri kadar demokratik bir ülke olsaydık, böyle tartışmalar hiç olmaz, Genelkurmay böyle çıkışları yapmazdı. Basit bir görüş alışverişinden sonra hükümet politikayı belirler, emrini verir, ordu da uygulardı. Ama işler böyle yürümüyorsa, Genelkurmay hükümetlere baskı yapıp postalar atıyorsa, bırakın o postaları kapalı kapılar ardından değil, bizim gözümüzün önünde atsın. Saf saf demokrasicilik oynamaya devam edeceğimize, hiç değilse durumu bilir, seçtiğimiz yöneticilerimize yönelik ağır baskıları da birlikte göğüslemeye çalışırız.
* * *
Demokrasilerde genelkurmayla hükümet arsındaki hiyerarşi bellidir. Bu yüzden elbette ki hükümet karar verecek Kuzey Irak'ta ne yapılacağına. Bu bakımdan ben sadece hükümeti muhatap alarak, tartışılan bu mesele hakkında fikrimi söylemek isterim: Savaşa hayır! Hiç kimsenin halkı "kırk katır mı kırk satır mı" çıkmazıyla karşı karşıya bırakmaya hakkı olamaz.
"Ya Kuzey Irak operasyonuna evet diyeceksiniz; orada Barzani güçleriyle de Amerika'yla da savaşmayı göze alacaksınız; ya da her gün üç beş erimizin ya da sivilimizin terör kurbanı olmasına razı olacaksınız." Hayır, böyle bir ikilemi kabul etmiyoruz. Bu devletin asayişi korumakla görevli bir polis teşkilatı var. Bizim rızkımızdan kesip verdiğimiz vergilerle kurduğumuz bir emniyet teşkilatı... Canlı bombaları bulup yakalamak; sabotajları suikastleri engellemek, terörist faaliyetlerin istihbaratını toplayıp önceden engellemek onun işi...
Bu devletin sınırlarımızı korumakla görevli bir ordusu var. Hem de dünyanın 8. büyük ordusu... Kuzey Irak'tan sızmaları önlemek, sınırlarımızı güvenli hale getirmek de onun görevi... Bu iki kurum görevini hakkıyla yaparsa, ne Kuzey Irak'a girip burnumuzu savaş belasına sokmamıza gerek kalır; ne de içeride canlı bombaların hedefi oluruz.
Ben hükümet olsam, Genelkurmay'ın "siyasi iradenin emrini bekliyorum" deyip durması karşısında kendimi sıkışmış hissedeceğime, hiç çekinmeden kararımı verir, hem kamuoyuna hem de bütün ilgili taraflara tebliğ ederdim: "Sınır ötesi harekat istemiyorum. Savaş istemiyorum. Türkiye'nin Ortadoğu batağına çekilmesini, orada Kürtler'le, ABD'yle karşı karşıya gelmesini, bu karşı karşıya gelişin benim vatandaşım olan Kürtleri rahatsız etmesini; AB sürecini zora sokmasını istemiyorum.
Ben sorunu dışarıda diplomasi ile, içerde de polis ve jandarma kuvvetlerimin terörle etkili mücadelesi ile çözme kararındayım. Bu bağlamda da herkesin üzerine düşen işi adam gibi yapmasını, Ordunun sınırları korumasını, sızmalara izin vermemesini, polis teşkilatının da içerde asayişi sağlamasını bekliyorum" Tabii böyle demekle kalmaz ardından da eğer güvenlik güçlerim üzerlerine düşen görevi hakkıyla yapamıyorsa, neden yapamadığını tesbit edip gereken tedbirleri almaya girişirdim. Böyle bir politika eminim geniş destek bulurdu.
Siz bakmayın geçen akşam Siyaset Meydanı'ndaki çiçeği burnunda kadın siyasetçilerimizin şahinden fazla şahin konuşmalarına... Savaştan medet uman minicik bir klik dışında kimse savaş belasına bulaşmak istemiyor bu ülkede.