Savaşa girişmek çok kıyak iştir

Yalanlar, ikiyüzlülük ve gizli niyetler. Obama, Libya doktrinini anlatırken bu konuya girmedi. Bu ‘aslında savaş olmayan’ (Beyaz Saray’a göre ‘zaman ve ölçeği sınırlı bir askeri harekât’) olağanüstü küçük savaştaki birçok kara delik, akılları karıştırıyor –buna aynı zamanda Kaddafi rejiminin ve Anglo-Fransız-Amerikan ‘insani’ bombardımanının acımasızlığını kınamak yönünde ilerici bir düşünce sergileme kabiliyetsizliği eşlik ediyor.

BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararı, Anglo-Fransız-Amerikan ortaklığına (ve NATO’ya) isyanın yardımına koşan BM’nin hava kuvveti olma imkânı veriyor. Sivilleri korumakla alakasız olan bu karar, uluslararası hukuk açısından yasadışı. Yetersiz beslenen Afrikalı çocukların bile malumu olan fakat ilan edilmeyen nihai amaç, rejim değişikliği.

NATO, amacın sivilleri korumak olduğunda ısrarcı. Fakat o ‘masum siviller’, kalaşnikovlarla ateş açıyorlar ve bir iç savaşın askerleri konumundalar. Esas nokta, NATO’nun bu askerlerin hava gücü olmaya devam edip etmeyeceği. Tesadüfe bakın ki Libya’ya savaş açan ‘koalisyonda’ 28 NATO üyesinden 12’si, artı Katar var.

Uçuşa yasak bölgenin tam hükmü, bir ‘isyancı’ hükümetinin ortaya çıkmasını ve iç savaşın bitmesini bekleyecek. Ardından bombardımanların nasıl bir meşruiyetinin olduğunu; Bargah’daki siviller ‘korunurken’ Trablus’takilerin niye bombalandığını; ne tür ‘isyancıların’ ‘kurtarıldığını’; tüm bunların yasal olup olmadığını; BM kararının nasıl rejim değişikliğinin kisvesi olduğunu; ‘devrimcilerle’ Batı arasındaki aşk hikâyesinin nasıl kanlı bir boşanmayla bitebileceğini (Afganistan’ı hatırlayın); ve hangi Batılı aktörlerin yeni, birleşmiş (ve Balkanlaştırılmış) bir Libya’nın zenginliğinden en yağlı parçayı aldığını incelemek mümkün olacak. Bu yağlı parçaları alanları teşhis etmek kolay.

Pentagon
Pentagon’un efendisi Robert Gates, Ortadoğu’da sadece üç baskıcı rejim olduğunu söyledi: İran, Suriye ve Libya. Pentagon zayıf halkayı, yani Libya’yı zorluyor. Diğer ikisi zaten hep şer mihverinin daimi üyesi. Suudi Arabistan, Yemen ve Bahreyn’se örnek demokrasiler.

Pentagon aslında olan bitenlerin hazırlığını yapıyordu. Süreç, Bush döneminde kurulan, Obama tarafından semirtilen ve sayısız Afrika hükümeti ve insan hakları örgütü tarafından reddedilen Africom’la başladı. Şimdi savaş, esasen Pentagon’un Avrupalı uyduları üzerinde tahakküm aracı olan NATO’ya devrediliyor.

Bu, Africom’un ilk Afrika savaşı; dümenindeyse Afrika’dan çok uzakta, Stuttgart’taki karargâhında oturan General Carter Ham var. Afrika-Amerika çalışmaları yapan siyasetbilimci Horace Campbell’ın dediği gibi, Africom bir kandırmaca: “Afrika’da faaliyet gösteren Dyncorp, MPRI ve KBR gibi Amerikalı askeri taşeronlar için bir cephe. Savaşın özelleştirilmesinden fayda sağlayan ABD askeri plancıları, Libya müdahalesi kisvesi altında Africom’a güvenilirlik verme fırsatından memnun.”

Africom’un füzeleri (metaforik olarak), Arap Birliği’nden farklı olarak, Batı tarafından kolayca satın alınamayan Afrika Birliği’ni de vuruyor. Arap Körfezi’ndeki petro-monarşiler, bombardımana alkış tutuyor. Sadece beş Afrika ülkesi Africom’a tabi değil; Libya onlardan biri; Sudan, Fildişi Sahili, Eritre ve Zimbabve de diğerleri. 

NATO
NATO’nun planı, Akdeniz’e bir NATO gölü gibi hükmetmek. Zira Akdeniz, savaş alanı olarak, Afganistan-Pakistan’dan daha önemli. Akdeniz’deki 20 ülkeden sadece üçü, NATO’nun tam üyesi veya onun ‘ortaklık’ programlarına bağlı değil: Libya, Lübnan ve Suriye. Sırada Suriye var. Lübnan 2006’dan beri NATO ablukası altında. Libya da abluka altına alınıyor. ABD (NATO üzerinden), çemberi tamamlamak üzere. 

Suudi Arabistan
Kral Abdullah da ezeli düşmanı Kaddafi’den kurtuluyor. Suudi Sarayı, Batı’nın yararına çalışıyor. Dünyanın dikkati, barışçı protestoları ezmek için Bahreyn’i işgal eden Suudilerden başka yöne kaydırılıyor. Suudi Sarayı, ‘Arap Birliği’nin uçuşa yasak bölge lehinde oy verdiği iddiasında bulundu. Bu yalan; 22 üyenin sadece 11’i oylamada vardı; 6’sı Suudi Arabistan’ın çekip çevirdiği Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) üyesiydi.

Suudi Sarayı’nın üç ülkenin daha bileğini bükmesi gerekiyordu. Suriye ve Cezayir karşı çıktı. Yani, 22 Arap ülkesinden sadece 9’u ‘Evet’ dedi. Şimdi Suudi Arabistan, KİK Başkanı Abdullah El Attiye’ye ‘Libya sisteminin meşruiyetini kaybettiğini’ söylemesi talimatı bile verebilir. 

Katar
2022 Dünya Kupası’nın ev sahibi işini biliyor. Savaş uçakları Libya bombardımanına katılırken, Doha Libya petrolünü pazarlamaya hazırlanıyor. Katar, Libyalı ‘isyancıları’ ülkenin yegâne meşru hükümeti olarak tanıdı; petrol pazarlama anlaşmasını garantiye aldıktan bir gün sonra açıklama yapması ne tesadüf. 

‘İsyancılar’
Libyalı gençlerin demokratik talepleri bir yana, en örgütlü muhalefet grubu, Libya Ulusal Kurtuluş Cephesi –ki yıllardır Suudi Sarayı, CIA ve Fransız istihbaratı tarafından finanse ediliyor. ‘Geçici Ulusal Konsey’ denilen yapı, bildiğimiz Cephe’den ve saf değiştiren birkaç askerden ibaret.

‘Geçici Ulusal Konsey’in yeni bir maliye bakanı var: ABD’de eğitim görmüş iktisatçı Ali Tarhuni. Batılı hükümetlerin kendilerine kredi verdiğini ve Britanya’nın Kaddafi’nin hesaplarından 1.1 milyar doları kullanmak için kendilerine açtığını söylüyor. Bu da Anglo-Fransız-Amerikan ortaklığının (ve NATO’nun) cebinden sadece bombaların parasının çıkacağını gösteriyor. Savaşı bedavaya getiriyorlar; Batı, Libya’nın kendi parasını, fırsatçı asilerin hükümetle savaşını karşılamak için kullanıyor. 

Fransızlar
Oh la la, Paris podyumlarının gözde bahar koleksiyonu, Sarkozy’nin moda şovu –Mirage ve Rafale hava saldırısı aksesuarları eşliğinde bir uçuşa yasak bölge modeli. Bu moda şovu, Kaddafi’nin protokol şefiyken Ekim 2010’da Fransa’ya kaçan Nuri Mesmari tarafından düzenleniyor. İtalyan gizli servisi, bunu nasıl yaptığına dair belgeleri medyaya sızdırdı.

Aslında Bingazi isyanı, Kasım 2010’dan beri ağır ağır pişiriliyordu. Aşçılar, Mesmari, Hava Kuvvetleri Albayı Abdullah Gehani ve Fransız gizli servisiydi. Mesmari’ye ‘Libya WikiLeaks’i’ deniyordu, Kaddafi’nin askeri sırlarını döküp saçtığı için. Sarkozy, bundan memnundu –zira Kaddafi (Mirage’larını değiştirip) Rafale uçaklarını alması ve Fransız yapımı nükleer enerji santralları için önerilen yağlı kontratları iptal edince küplere binmişti. Bu, Sarkozy’nin niye bu havalı ‘Arapların yeni kurtarıcısı’ pozlarını verdiğini, niye ‘isyancıları’ tanıyan ilk Avrupalı lider olduğunu ve Kaddafi güçlerini bombalamakta başı çektiğini açıklıyor.

Terminatör Sarkozy’yi durdurabilene aşkolsun. Arap muktedirlere, protestocuları ezerlerse bombardımanla karşılaşacakları uyarısında bulunmuştu. Hatta ‘sırada’ Fildişi Sahili’nin olduğunu söyledi. Bahreyn ve Yemen’i elbette hariç tuttu. 

Kaide
Anglo-Fransız-Amerikan ortaklığı, Kaide’yle aynı safta savaşıyor. Libya’daki isyanın lideri Abdül Hekim El Hasidi, İtalyan medyasına, Doğu Libya’nın Derna bölgesinde 25 mücahidi Irak’ta ABD’ye karşı savaşmaları için şahsen örgütlediğini; şimdi ‘bu mücahitlerin Ecdebiye’de ön saflarda olduğunu’ anlattı. Çad Devlet Başkanı İdris Deby de Kaide’nin Bargah’ta ordu cephaneliğini bastığını ve ellerinde birkaç füze bulunuyor olabileceğini açıklamıştı. Kaide’yse ‘isyancıları’ destekledi. Usame Bin Ladin, yine Pentagon’u kendisi için çalışır hale getirdi. 

Su
Batı’da belki pek bilinmiyordur: Libya (Mısır’la birlikte), çok değerli bir yeraltı su havzası okyanusunun üzerinde oturuyor. Yani bu savaş, ayrıca hayati önemde bir su savaşı. Su havzasının kontrolü paha biçilmez –öyle ya, doğal kaynakları ‘vahşilerin elinden kurtarmak’ lazım. Buradaki Su Boru Hattı (4 bin km. boyunca çölün altından ilerliyor), en büyük insan yapımı projelerden biri. Kaddafi, bu hattı IMF veya Dünya Bankası’ndan tek kuruş almadan, 25 milyar dolara inşa etti. Hat, Trablus, Bingazi ve tüm Libya kıyısına su tedarik ediyor. Biliminsanları, buradaki su miktarının, Nil’den 200 yıl boyunca akan suya eşit olduğunu tahmin ediyor.

Bunu meşhur üç kız kardeşle (Veolia -daha önce Vivendi, Suez Ondeo -daha önce Generale des Eaux ve Saur -yani küresel su piyasasının yüzde 40’ından fazlasını kontrol eden Fransız şirketleri) bir kıyaslayın. Gözler bu hatların bombalanıp bombalanmadığına çevrilmeli. Olası senaryo şu: Bombalanmaları halinde yağlı ‘yeniden inşa’ anlaşmaları Fransa’ya yarayacak. Bu da (şimdilik bedava olan) bütün bu suyun özelleştirilmesi için nihai adım olacak.

Bu işten kârlı çıkacakların sadece kısa bir listesini verdik; neticede petrolü ve doğalgazı kimin kapacağı bilinmiyor. Bu arada bombardıman şovu devam etmeli. Zira savaş kadar kıyak iş yoktur. (*Yazar. 29 Mart 2011)

Kaynak: Radikal