Savaş müteahhitleri

Çağdaş emperyalizmin ekonomik boyutunu oluşturan kapitalizme göre savaşın da ihaleye verilebilmesi savaş müteahhitlerinin ortaya çıkmasına yol açtı.

Onların kurduğu firmalar genellikle özel güvenlik şirketleri olarak lanse edildi. Öyle olunca da güvenlik konusundaki riske karşı himaye ve normal savunma faaliyeti yürüttükleri intibaı verildi. Oysa işi büyütmek ve kazanç alanlarını genişletmek amacıyla savaş ihalelerine de girmeye başlamışlardır.
Kapitalizmin kazanma felsefesinde para getirecek her şey mubahtır. Dolayısıyla bu felsefeye göre gelir kaynakları oluşturmaya çalışanlar kendilerini herhangi bir ahlâkî veya dinî kuralla sınırlandırma ihtiyacı duymazlar. Bu yüzden de insan öldürerek, hatta kitleleri topluca imha ederek kazanç sağlamakta, böyle bir amaç için ihalelere girmekte sakınca görmezler.
Kapitalizmin bu felsefesi çağdaş emperyalizmin devlet anlayışının temelini oluşturan Makyavelist felsefeye benziyor. Makyavelizme göre de devletin menfaatinin olduğu yerde din ve ahlâk kuralının geçerliliği olamaz.
Çağdaş emperyalizmin insana ve insanî değerlere bakışını da ortaya koyan bu iki yaklaşımı iyi tahlil ettiğimiz zaman Irak'ta bir milyon iki yüz bin insanın katledilmesinin üzerinden 100 milyar dolar kazanç sağlanmasını yönlendiren mekanizmayı tanımamız da mümkün olmaktadır. Bu mekanizmanın temel dinamiğini oluşturan etken kazanç, gelir sağlama, gelir kaynakları oluşturma çabasıdır. Bu mekanizmaya yön veren anlayışa göre insan da gelir temininde bir metadır. Savaş ise bir risk unsurudur. Bu risk unsuru karşısında paranın cazibesini kullanır. Savaşın yol açtığı kayıpları kapitalizmin istatistik değerlendirmelerine göre bir ölçümden geçirerek "risk oranı" kategorisine sokar. Sonra da risk oranının yüksekliğine göre ücret belirleyerek paranın cazibesinden yararlanır. Böylece istihdam yapar. Artık istihdam ettiği elemanların cephede kullanacağı zırhlı araçlardan veya tanklardan fazla farkı yoktur. Can kaybı ile araç kaybı onun gözünde fazla farklı değildir. Sonuçlar ise risk payı istatistiklerine dâhil edilir. Böyle düşünmeleri Irak'ta ve bir başka yerde uzun süre kalabilmelerinin mantığında temel teşkil eder.
Son gelişmeler sebebiyle de dile getirildiği üzere özel güvenlik şirketlerinin kayıp hesapları ayrı tutuluyor. Daha doğrusu onlar kendi kayıtlarını kendileri tutuyorlar ve kamuoyuna açıklama gereği de duymuyorlar. Biz ABD'nin resmî açıklamalarında verilen rakamların Irak'taki gerçek kayıplarını yansıtmadığını, gerçek kayıplarının çok daha yüksek olduğunu daha önce de dile getirmiştik. Şimdi Blackwater olayıyla birlikte bu gerçek bir bakıma yetkili ağızlar tarafından da itiraf edilmiş oldu. Fakat savaş ihalesine giren şirketler can kaybını araç kaybından çok fazla ayırmadıkları ve kayıp olsa bile savaşın devamının onlar açısından para akışının devamı anlamına geleceği için cephede kalmayı çıkarlarına daha uygun görüyorlar. Karşı çıkanlar devletin maddi kaynaklarının bu firmaların kasalarına akıtılmasına itiraz edenlerle, paranın cazibesine kapılarak özel güvenlik firmalarında kendilerine yüksek maaşla iş bulmuş çocuklarının patronların kazanma hırsları uğruna feda edilmesine tepki gösteren aileler.

Kapitalizmin doymayan kazanma hırsının, gelir kaynaklarının arasına cinayeti, insanları kitleler halinde yok etme ameliyesini de dâhil etmesi insanlığın geleceği açısından ciddi bir tehlike arz etmektedir. Çünkü savaş müteahhitleri kazanabilmek, kendilerine iş çıkmasını sağlayabilmek için sürekli bir yerlerde savaş ateşinin alevlenmesini, tehlike ve tehdidin her zaman var olmasını isteyeceklerdir. Bu şekilde doymayan kazanma hırsının insanlık açısından nelere mal olduğunun tarihte pek çok örneği var. Fakat en bariz örneklerinden biri Resûlullah (s.a.s.)'in hicretinden sonra Medinetu'n-Nebi adını alan Yesrib şehrindeki Evs ve Hazrec kabilelerinin bitmeyen savaşlarıdır. Bu savaşın sürüp gitmesinin sebebi yine aynı şehirde oturan Yahudi kabilelerinin savaştan para kazandıkları için sürekli fitneyi canlı tutmaya çalışmalarıydı.

11 Eylül olayları sonrasındaki terör paranoyasının ve sürdürülen yaygaranın arkasında da söz konusu özel güvenlik şirketlerinin yani savaş müteahhitlerinin olduğu tahmin ediliyor. Çünkü bu firmalar terör paranoyasına dayalı olarak oluşturulan korku atmosferinden yani tehlike potansiyelinden yararlanarak muhtelif dış temsilciliklerin, tehdit altındaki resmî ya da özel kurumların korunması ihalelerine de giriyor ve bu işten de büyük gelirler elde ediyorlar.

 

 

Kaynak: Vakit