Sancılı geçiş döneminin kıskacındaki Yunanistan

1974 yazı, Doğu Akdeniz toplumları için tarihi bir öneme sahip. İran’dan Mısır’a, Kıbrıs’tan Türkiye ve Yunanistan’a, toplumsal ve siyasi buhran, o sıcak 1974 yazında bu bölgenin toplumlarını kuşatmıştı. İran’da şahlık rejimi için geri sayım başlamıştı. Mısır’da ‘Arap sosyalizmi’ tecrübesinin sonuçlarına yönelik ilk kuşkular, varlıklarını hissettirir olmuştu. Türkiye’de sağ-sol çatışmasının gölgesinde militarizm ve milliyetçilik, adlarından söz ettirmeye başlamıştı. Kıbrıs serüveni, Türk siyasi ekseninde taşları yerlerinden oynatacaktı. Yunanistan cenahındaysa durum pek farklı değildi. Askeri cuntanın koltuğu sallantıdaydı. Atina’da albaylar cuntası, günü kurtarma adına 1974 Temmuzu’nda Kıbrıs’ta kanlı bir darbe teşebbüsünde bulundu. Bu teşebbüs başarısızlıkla sonuçlandı ve adanın ikiye bölünmesinin yolunu açtı. Dahası, Atina’da askeri cuntanın sonunu getirdi. 1974 Ağustosu’nda Yunan albaylar, kan ter içinde iktidarı Konstantinos Karamanlis’e terk etti.
Karamanlis’in ülkeye geri dönmesiyle birlikte Yunanistan’da yeni bir rejim kuruldu. İlkin halkoylamasıyla krallık lağvedildi. Sonrasında iki partili bir siyasi sistem eksenli bir burjuva demokrasi tipine geçildi. Yeni sistemin hâkim aktörleri, bir merkez sağ, bir de merkez sol parti oldu. Yeni aktörler, Yunanistan devlet yapısının güncelleştirilmesi ve Avrupai normlara uyumunu sağlaması işini üstlendi.

Dönüm noktası: 6 Mayıs
1821 devrimi -Türk tarihçilerine göre isyan- sonrası, Yunanistan’da yerel ittifak ağlarına dayalı bir siyasi devlet sistemi ortaya çıktı. Devrimi başarıyla tamamlayan eşraf ve mülk sahipleri, yeni sistemde yerel düzlem bağlamında iktidarın altın anahtarını daima ellerinde tuttu. Atina’da büyük Batılı güçlerin onayıyla iktidar olan siyasi yapılar, periferide iktidarlarını eşrafın ve mülk sahibinin işbirliğine dayandırdı (Osmanlı genelinde alışılageldiği üzere). Bu toplumsal-siyasi yapı, varlığını 20. yüzyıl boyunca korudu ve ‘Büyük Yunanistan’ hayalinin destekçisi oldu. 1974’e gelindiğinde bu yapı, yeni iki partili sisteme eklemlendi. Avrupa odaklı yeni siyasal düzende merkez solun temsilcisi PASOK ve merkez sağ parti Yeni Demokrasi, yerel menfaat ağlarının Atina’daki temsilcileri oldu. Burjuvalaşan, kentleşen ve ‘Batılılaşan-Avrupalılaşan’ bir toplumsal yapı bağlamında, yerel ittifak ağları güncelleşti, yeni döneme ayak uydurdu ve çoğu kez sosyal adaletin önünü kesti. Yeni Demokrasi ve PASOK, demokratikleşmenin sınıfsal ve ekonomik bağlamında zamanla sınıfta kaldı. 1980 sonrası Yunanistan’a akmaya başlayan Avrupa fonları, politikacıların ve eşrafın cebine girmeye başladı. Toplumsal bunalımın önüneyse bol keseden dağıtılan devlet memurluklarıyla geçilmeye çalışıldı. 1974’teki askeri cunta, böylece yerini 1980’ler ve 1990’lardaki, rüşvetin ve siyasi kayırmanın iktidarına bıraktı.
Yukarıda genel çerçevesini çizdiğim düzen, varlığını 6 Mayıs 2012 gecesine dek sürdürdü. Bu 40 yıllık serüvenin devamına, Yunan Solu’nun hatalarının katkısı da büyük oldu. Yunanistan komünistleri Stalinizme demir atarken, ülkenin Marksistleri soyut yorumlar, hülyalar düzleminde kayboldu. Anarşizm ise holiganizmde ve şiddette çıkış yolu aradı. Bu tarifi güç yanlışlar, 6 Mayıs 2012’de Yunan toplumunu, Yunanistan rejiminin çöküşü gerçeğiyle karşı karşıya bıraktı. Dahası, çöken rejim sonrası ortaya çıkan siyasi geçiş dönemi, Yunan Nazizmini, ırkçılığını meclise taşımış oldu.

Türkiye’nin rotasına ‘hayır’
Pazar günkü seçimlerde Yunanistan nüfusunun yüzde 60’ının (Seçmenlerin yüzde 40’ı sandığa gitmedi) büyük bir bölümü, Türkiye’nin 2000’lerde takip ettiği siyasi ve ekonomik rotaya ‘hayır’ dedi. Radikal neoliberalizm, artık Yunanistan için bir seçenek değil... Peki ama Yunanistan’ın önündeki seçenekler neler? Bu sorunun cevabı, yeni geçiş evresinde vuku bulacak siyasi gelişmelerde ve son aylarda arkası bir türlü kesilmeyen intiharlarda ve toplumsal şiddet olaylarında saklı olsa gerek. Netice itibariyle günümüzün vahşi kapitalizmine kafa tutmak, her yiğidin harcı değil... Yunanistan’ın yeni serüveni bundan sonra başlıyor. Eski rejimin ruhuna el Fatiha...

(NİKO STELYA: Türkolog, Araştırmacı, Kathimerini Gazetesi Kuzey Kıbrıs Masası Editörü)

Kaynak: Radikal